- 9.08.2014 00:00
Bugün, ailemde bir düğün var.
Türkiye’nin içine ve dışına baktığımızda, bir sürü iç karartıcı detay, kâbus içinde, gene bir şekilde “hayat” kazanıyor...
Bugünün içinde yaşayan geleceğe dair bir umutla hayata bağlanan bu iki kişiden yola çıkarak yazacağım bu yazıyı...
Biri Aras, biri Begüm.
Ben, oğlan tarafıyım.
Aras’ı düşününce, aklıma bugünlerde üzerine çok konuşulan bir film geliyor. “Boyhood”, “Çocukluk”...
“Çocukluk” filminin farkı, başrol oyuncusu Ellar Coltrane’i altı yaşından 18 yaşına kadar “izlemesi”. 12 yıllık bir zaman diliminde çekilmesi ve oyuncuların zaman içinde değişimini yansıtması bu filmi benim için ilginç kılan...
Zaman, geçen yıllar, hem filmdeki karakterler, hem de onları canlandıran oyuncularla oynuyor.
Başlangıç heyecanları, bitiş hayalkırıklıkları, hevesler, heyecanlar, korkular...
İzleri kaybedilen arkadaşlar; her gün beraberken bir gün, hiç de farketmeden o insanı son kez görüyorsunuz... “Görüşürüz” deyip, sonsuza kadar ayrı yollara gidiyorsunuz.
Alınan kararlar, dönülen kararlar...
Hayat, insanın önüne yavaş yavaş serilen, parça parça açılan bir harita gibi.
Bir gün bakıp da, o haritada nasıl bir rota çizdiğinizi, ne zaman dalgaların, rüzgârların sizi alıp götürdüğünü gözleyebiliyorsunuz...
Filmde de, bir gün, büyüyen “çocuk”, annesine başka bir evde yaşamaya gideceğini söylüyor... Ve annesinin ağzından da, “Biraz daha zaman olacağını sanmıştım” sözleri dökülüyor.
Biraz daha zaman... Bir şeyin sonuna geldiğinizde, hep daha fazla zaman olacağını düşünürken buluyorsunuz kendinizi.
Bugünlerde zaman, herhalde, Aras ve Begüm için bir dönüm noktasına akan bir nehir gibiydi.
Bir gün, geçmişteki bugüne dönüp bakınca, sanırım şunu fark edecekler...
Bir insan, biriyle beraber olduğunda, karşısında aslında üç insan var; beraber olduğu insanın olduğunu düşündüğü, o insanın gerçekte olduğu ve beraber geçirdikleri hayatla, o kişinin dönüştüğü insan...
Ve aynı şekilde, sizin olduğunuzu düşündüğünüz, o an olduğunuz ve beraber hayatla olacağınız kişi de, üç ayrı karakter...
Kimyasal bir reaksiyon gibi; biraraya koyduğunuzda, insanların neye dönüşeceğini bilemiyorsunuz...
Ve gerçekten de, “doğru kimya” sözkonusu olursa, aşkın, aslında, “çok” defa yinelenen bir gerçek olduğunu fark ediyorsunuz; aynı kişiye, defalarca âşık olunuyor.
Ve çok çalışmak gerekiyor beraber olmak ve kalmak için; zanaatkâr gibi...
Beraber yaşamak, zanaatların de en zoru... Ama en keyiflisi de aynı zaman da...
An be an, beraber yaşamla yeni bir hayat yaratıyorsunuz...
“Çocukluk” filminin son sahnelerinde, artık büyümüş “çocuk”, bir kızla tanışıyor...
Kız, ona, “Herkes, ânı yakalamaktan bahsediyor. Bence, tersi; biz ânı değil, an bizi yakalıyor --öyle değil mi?” diyor...
“Çocuk” ise şöyle cevap veriyor; “Anlar, sürekli... Her an, hep şimdi...”
Hep, şimdiki zamanda yaşıyoruz...
Ama her yaşadığımız, her an ve her deneyim de, bizi değiştiriyor...
Nietzsche, özellikle “aşk” üzerine yazmış bir filozof değil; ama aşka en denk düşen sözlerden bazılarını bence o söylemiş; “Hayatı seviyoruz, yaşamayı değil, sevmeyi sevdiğimiz için. Aşkta her zaman delilik vardır. Ama her delilikte de, biraz mantık vardır... Aşk için yapılan herşey, iyinin ve kötünün ötesinde bir yerde yer alır...”
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap