Nefret çölünde, aşk

  • 8.02.2014 00:00

 Türkiye’deki siyasi kutuplaşma hâlleri, giderek İspanya İç Savaşı, öncesi, sırası, sonrası yaşanan toplumsal nefret hâllerini andırmaya başladı.

Siyasetin yüksek gerilim hattı, Türkiye’de insanları arkadaşlarından eşlerinden dostlarından, aileleri birbirinden ayırıyor. Bir siyasi partiye destek veya bir politik görüşün dillendirilmesi, “etiket” olarak üzerinize yapışıp, sizi bir kutucuğa sıkıştırıyor.

”, “cu”, “ci”, “çı”, “çi”, “çu”...

Bu ekler, hayatımızı biçimlendiriyor.

Şucu, bucu, ocu, öcü...

Okuduğun veya yazdığın gazete gibi kendi seçtiklerin, fakat bazen de çaresizlikle katlanmak zorunda oldukların, seni tanımlayan dikenli teller olarak etrafını çerçeveliyor.

Seçmediğin şeyler de; mesela doğduğun yer, büyüdüğün çevre, seni küçücük bir kafese sıkıştırıyor.

Bu ortamda, “Sevgililer Günü” ile ilgili haberler, reklamlar çok da komik kalıyor.

Nefret çölünde, aşk?

Sevgililer Günü’nün kendisi, Doğu’dan Batı’ya hemen tüm coğrafyalarda kutlanan bahar aylarının müjdecisi bayramların, kutlamaların günümüze kadar ulaşan örneklerinden.

İnsanlar olarak, nefret etmeyi sevdiğimiz kadar “sevmeyi” de seviyor ve idealleştiriyoruz.

17. yüzyılın dindar bilim adamı Blaise Pascal’ın şu sözleri, çocukken en sevdiğim, her yere yazdığım cümlelerdendi...


Le cœur a ses raisons que la raison ne connaît pas...


Kalbin, mantığın tanımadığı sebepleri vardır.

1200’lerin ortalarından itibaren Ortaçağ’ın “en popüler kitaplarından biri” olan Dominikken Papazı Jacopo da Varazze’nin, “Azizler Rehberi” sayılabilecek eseri Legenda Aurea’da, Sevgililer Günü’nün meşhur kutsal kişiliği Aziz Valentin ile ilgili kalpleri ısıtan detaylar var.

Kitap, “Valentin” ve bugün Türkçeye (tıpkı Sevgililer Günü’nün kendisi gibi) piyasalar sayesinde girizgâh yapan, “valör” yani “değer” kelimesi arasında etimolojik bağ kuruyor.

Söylencelere göre, savaştan kaçmak isteyen Romalı askerleri, sevgilileriyle evlendiren RahipValentin, İmparator Cladius’un emriyle idam edilmişti. Ancak Valentin, hapiste bile, gardiyanının kör kızının görmesini sağlayarak mucizelerini göstermiş, idam öncesi de, masumiyetini anlatan mektubu, “Sana ait” diye imzalamıştı.

Valentin’in hikâyesi, şubat ayına denk gelen zamanlarda, Çin’den Fransa’ya kadar tüm Avrasya coğrafyasında çeşitli biçimlerde kutlanan baharın gelişi ayinlerine, bayramlarına, kutlamalarına denk düşüyor.

Yemek kültürü üzerine yazılar yazan ablam Aylin Öney’e göre, “Çin’de, şubatın son dolunay günü, sevgililere atfedilen Fener Bayramı olarak kutlanıyor. Fener Festivali gecesi, dolunayın ihtişamını gölgede bırakan, birbirinden güzel irili ufaklı fenerler yakılıyor... Nehirlerde, göllerde, havuzlarda yüzen fenerler salınıyor; göklere, uçan fenerler yollanıyor. Dolunay ışığında romantizmi yetmiyormuş gibi alev alev yanan fenerler aşkları ateşliyor.

O, bu dönemin Çin hâlini, kutlamanın ruhuna uygun bir romantizm ile anlatmış.

Bu aralar, dünyaya açılımıyla gündemde olan İran’da da, bugünlerde, anne veya sevgililere olan bağ ve aşkın kutlandığı bayram Sepandarmazgan’ın zamanı.

Aynı günler, Fransa’da Avignon yakınlarındaki Roquemaure’da, herkesin birbirini öptüğü La Fête du Baiser kutlanıyor.

Kuzey yarımküre için, şubat, sevmek zamanı...

Bense, bu aralar sık sık dönüp okuduğum, iç savaştan çok çeken İspanyol şair Antonio Machado’nun çok da hüzünlü bir şiirinin, kutuplaşan ve nefreti, her zamankinden de çok sevmeye başlayan Türkiye’nin bugünkü hâllerine denk düştüğünü düşünüyorum.

 


Rüzgâ
r

 


Kalbime seslendi, berrak bir gün,
bir yasemin rahiyasıyla rüzgar

 


“Bu rahiya karşılığında, 
tüm güllerinin kokusunu isterim”
“Güllerim yok ki; çiçekler
Benim bahçemde yok; hepsi öldüler.

 


“Ben de çeşmenin gözyaşlarını, 
Sararmış yaprakları ve dökülmüş taçyaprakları alırım.
Ve rüzgar gitti... Kalbim kanadı.
“Sana bahşedilen bahçeye ne yaptın?”


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)

  • Ad Soyad Giriniz...
    Ad Soyad Giriniz...
    31.01.2012 11:12

    Murat Belge kendini tüketti. Krakova gidiyor ve en büyük toplama kamplarindan haberi yok. Almanlarin en büyük toplama kampi Auschwitz ve Birkenau, Krakovdadir. Krakovun almanlarin yollarinin üzerinde olmamasi mümkün degil. Isgale direnen Polonyali entellektüelleri Auschwitz denen eski bir polonya garnizonuna hapsederler. daha sonra burasi bir toplama kampina dönüsür. Krakova gidip toplama kampina gitmemek (su anda bir müzedir) ve bahsetmemek abestir. Silivriye de toplama kampi dediklerinden mi?

  • Ad Soyad Giriniz...
    Ad Soyad Giriniz...
    31.01.2012 11:12

    asdas

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums