- 12.10.2013 00:00
Başlıca akademik ilgi alanlarımdan biri aşırı sağ ve son yıllarda, Avrupa’da aşırı sağ partilerin/ hareketlerin yükselişi üzerine düşünür, yazarken, hep aklımın köşesinde şu soru vardı; Türkiye’de, Avrupa’dakilere muadil bir aşırı sağ akım gelişmemesinin nedeni nedir?
MHP, aşırı sağın “yeni yüzünün” bir örneği değil.
Türkiye’de, “aşırı milliyetçi” olarak nitelenen, etnik düşmanlık-nefret kusan gruplar da, yeni aşırı sağ örneklerinden değiller.
Avrupa’daki yeni aşırı sağ da, “neo-naziler” veya ırkçılığını ayan beyan sergileyen hareketler de.
Yeni aşırı sağ, son derece “normal”.
Aşırı sağ üzerine çalışan başlıca akademisyenlerden Cas Mudde’ın deyimiyle, “popülist radikal sağ”, “normal bir patoloji”.
Alenen ayrımcılık ve ırkçılık yapmayan, dışlayıcılığını “insan haklarına gerçek sahip çıkan taraf” olma iddiasıyla maskeleyen, sol siyasete düşmanlık güdüp bir yandan da sloganlarını (içini boşaltarak) gasp eden, “hem halkçı, hem de beyaz yakalı” bir çizgide yeni aşırı sağ.
Yeni aşırı sağ;
• “Yerlilik” iddiası; yerel değerlere, yani halkın özündeki değerlere “asıl sahip çıkan kesim” olma iddiasında;
• Kendi siyasi çizgisinin otoriterliğine onay veriyor ve hatta şefkat duyuyor... Başka otoriterliklere veya kendine yönelik “baskı” algısına tepkiye karşılık, kendi siyasetinin otoriterliğini “doğal tepki”, “kötülere karşı kendini koruma tedbiri” olarak niteliyor veya görmezden geliyor;
• Toplumu, “saf ve temiz iyiler” (aşırı sağın kendisi) ve “yolsuzluğa batmış, kötü seçkinler” gibi iki kutba ayırıyor; “kötü ve köhne” olana karşı, “halkın iradesini temsil eden yeniler, gençler, enerjikler/diriler” gibi bir ikilikle, bir düşmana karşı savaş verdiği algısı yaratıyor. Ve tabii, bu sayede “kahraman” rolüne soyunuyor.
AKP’de ön plana çıkan siyasetçiler, son yıllardaki egemen söylem ve tavırlarıyla, bu tarife uyan bazı çağrışımlar yapıyor. Ancak, Kürt Sorunu gibi bir ağır problem var oldukça, AKP’nin tam manasıyla bir “yeni aşırı sağ” partiye dönüşmesi mümkün olamaz. Kaldı ki, AKP hâlâ, kendi içinde “çok parçalı bir bütün” olmayı, Türkiye’nin farklılıklarından izdüşümler taşımayı sürdüren bir parti. Üstelik de, bir kitle partisi.
AKP, son zamanlarda artan biçimde, 1970’lerin Türk-İslam sentezi düşünce akımlarından motiflerle, “sağın aşırısı” çizgisine demir atıyor. Zaten, yaş itibariyle de, bugünkü egemen kadrolarının aşina olduğu, adeta içine doğduğu “öz çizgi” bu.
Devletçiliğiyle, Kemalizm’le de barışık bir Türk-İslam sentezi söyleminin ön plana çıkmasıyla, 1970’lerdekine benzer bir sağ-sol kutuplaşmasının toplumda yeniden (ancak düşük yoğunluklu olarak) başgöstermesine şaşmamak lazım.
Peki, Türkiye’nin aşırı sağı kim?
Çok da sürpriz bir şekilde, kanımca, Türkiye’nin “yeni aşırı sağ partisi”, “yeni Türkiye medyasının” ta kendisi.
Twitter fenomenleri, aşırı medyatik bazı genç “yazarlar”, “gazeteciler”... Bu yeni kitle, “neo-medya eliti”, Avrupa’da yeni aşırı sağ partilerin işlevini görüyor-merkez sağı ve solu da “aşırıya kaçırıyor”.
Patolojik bir normallik, “anormalin normal olduğu” yeni bir toplumsal algı boyutu yaratma rolünü üstleniyor.
Aşırı sağ, yeni bir ideoloji ile ortaya çıkmıyor; var olan ideolojilerin, geleneksel siyasi partilerin, kendisi dışında kalan politikanın tümüne karşı bir savaş yürütüyor. Halkı, “hainlerden”, “sapkınlardan” kurtarma misyonu üstleniyor; yeni, temiz, beyaz, “saflaştırılmış” bir düzenin hayalini sunuyor.
“Erdem yumağı” neo-medya örneklerine bakarken (veya bakakalırken), basit bir fırsatçılık vakası ile karşı karşıya olunmadığını görmek gerek.
Bugün, AKP “partileşmemiş bir aşırı sağın” medyadaki desteğinden hoşnut olabilir, bu destek işine de yarayabilir; ama uzun vadede, aşırı sağdan tarihte kimseye fayda gelmediği görülmüştür...
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap