Sansürsüz vicdan

  • 4.05.2013 00:00

 Geçen cuma, Türkiye’nin kaderini etkileyecek müthiş sarsıcı bir olay oldu.

Ama duyamadık.

Bu haberi nedense, neredeyse sadece dış kaynaklardan okumak mümkün oldu.

Türkiye, sessiz sedasız, kendisini Şanghay Beşlisi’nin “Diyalog Ortağı” yapan imzayı resmen bastı.

26 Nisan 2013 günü, Kazakistan’ın Almatı kentinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, mutabakat belgesine imza atarken; “Bu hem ortak kader beyanı, hem de omuz omuza yürüyeceğimiz uzun bir yolun başlangıcı” dedi. Davutoğlu, bizim için çok mu önemsiz bir insan; neden o, böyle iddialı bir konuşma yaptığında bunu değil de, en çok ayran, kırmızı ruj ve Taraf’ı tartışıyoruz?

Bu haberle ilgili, Türkçe kaynak ve haber çok az; bu az sayıdaki haberden de sadece biri kapsamlı, o daBBC Türkçe servisinin.(http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/04/130426_sio_turkiye_anlasma.shtm)

Neden?

“Avrupa Birliği”ne rakip addedilen,

İslamofobik derece “Müslüman terörizmi” takıntısı olduğu öne sürülen, ve

Dünya İnsan Hakları Federasyonu (International Federation for Human Rights FIDH) gibi uluslararası gruplarca, “insan hakları ihlallerine meşruiyet kazandırmak” için bir ahbap çavuşlar örgütü oluşturmakla itham edilen Şanghay Beşlisi’nin bir parçası hâline gelmek Türkiye için ne ifade ediyor?

En basitinden, 1996’da Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından kurulan ve daha sonra Özbekistan’ın aralarına eklendiği bu ülkelerle “ortak kader” istiyor muyuz?

İyi veya kötü, evet ya da hayır.

Tartışıyor muyuz?

Basın Özgürlüğü Günü

Ben bu yazıyı yazarken 3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü idi.

Türkiye’de, tıpkı diğer her konuda olduğu gibi, “basın özgürlüğü” meselesi de, siyasi kutuplaşmaların kara deliğine düşünce, manasızlaşan, ağırlığını yitirip ağulanan, zehirli bir gündem maddesine dönüyor. Bir zamanlar, askerî vesayet nedeniyle sorun edilen basın özgürlüğü, şimdi gündeme gelince, “hükümet karşıtlığı” için kullanıldığı varsayılan bir “maşa” addediliyor.

Oysa, AKP’nin yarattığı bir sorun değil Türkiye’de basın özgürlüğü sorunu.

“Kötü iktidarlar” ve “zavallı ezilenler”, her şeyi çok basite indirgeyen bir şablon.

Basın özgürlüğü, gazetelerin, Osmanlı’da ilk yayımlanmaya başlandığı günden bu yana bir mesele. İlk “merkez medya” örneği, 1831’de çıkmaya başlayan Takvim-i Vekayi, bir resmî gazete” idi. Doğrudan Bâb-ı Âli’ye bağlı, çalışanlarının maaşları Hazine tarafından ödenen bu gazete, tamamen devletin görüşlerini yansıtıyordu. 1860’tan sonra da, sadece kanunlar ve resmî duyuruları basar olması, trajikomik, ancak bizim gerçeklerimizi yansıtan bir durum.


Takvim-i Vekayi
, Osmanlı topraklarının bir Müslüman tarafından çıkarılan ve 1828’de yayın hayatına başlayan ilk gazetesi, “ayrılıkçı” Mısır’daki Vekayi-i Mısriyye’ye rakip olarak tasarlanmıştı. Bir not düşerek, Bağdad Valisi Davud Paşa’nın 1816’larda yayımladığı “Curnalu’l-Irak” adlı bir yayından da bahsedildiğini, Vekayi-i Mısriyye’ye yönelik bir “ilklik” tartışması olduğunu da anımsatalım.

Velhasıl, bu coğrafyada, gazetelerdeki “memur” ve “devlet” veya “devlet karşı devleti” savunma mantığının epey köklü olduğunu söyleyebiliriz. Ve de devletin bu ruh hâlini aslında çok sevdiğini de...


Kader mi peki bu hâller?

Değil elbette ve işler, büyük ölçekte değil, çok da mütevazı biçimde, insanın önce kendisini değiştirmesinden geçiyor.

Meseleyi de, kendim de dâhil, her detay ve büyük nedenin, aktörü/aktrisi olduğumuz sebep-sonuç ilişkisinde ortaklaşa yaratıyoruz. Diğer bir deyişle, “basın özgürlüğü” meselesi bir ağsa, bu ağı hem örerek hem de bu ağa dolanarak biz hepimiz oluşumuna ister istemez katkıda bulunuyoruz.

Aslında, o veya bu iktidar ve üç aşağı beş yukarı değişmeyen manzaranın anlaşılabilmesi için, eleştiri sathında herkesi eşitleyen, eşitlikçi bir yaklaşıma ihtiyaç var.

Türkiye’deki irili ufaklı hemen tüm medya kurumlarında, dün dost olanların birden, sudan sebeplerle, yapıcı eleştirileri bile algılayamayan alınganlıklarla kanlı bıçaklı olduğu bir ortamdayız.

Adeta bir eli her daim kınından çıkaracağı hançerinde olan, hem kendine hem de karşıdakine güvensiz haydutlar gibiyiz. Sonra, ilk krizde, ilk ters düşmemizde o hançerler belden aşağı saplanıyor. Birbirinin fiziğine acımasızca hakaret eden assolistlerin, sivri tırnaklarla duvarı boydan boya yırtması misali, bet perdeden, tüyleri diken diken eden bir perdeden kapışmalar, ben 1998’de mesleğe girdiğimden beri hep sürüyor.

Köşe yazarları arasında, gazeteciliği herkesin mesleğinin üzerinde görmek ve “basını” düşündüğünü zannederken müthiş bir narsisizmle kendini övme hâli de...

Kime ne benden, bizden, köşe yazarlarının savaşlarından...

Maalesef, basın özgürlüğü deyince, Açık RadyoT24BİA, yerel basında ufak çaplı örnekler dışında, “yüzakı” örnek kaç tane?

Ben, kendi kendime küçük bir karar verdim; gelecek 3 Mayıs’a kadar, işimi biraz daha iyi yapabilmek için en sert eleştirilerimi kendime yapacak, daha çok okuyacak, araştıracak ve paylaşacağım.

Küçük güzeldir. Vicdana sansürsüz hesap vermek de.


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums