Can çekişen bir meslek: Gazetecilik

  • 28.03.2013 00:00

 Son dönemin Türkiye için en önemli haberlerinden ikisini uluslararası kaynaklardan aldık.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Başbakan Erdoğan’ı “Mavi Marmara özrü” için aramasını, Reuters haber ajansından duyduk. Esenboğa Havaalanı’nın Suriye’de savaşan muhaliflere silah aktarımı için üs olarak kullanıldığı iddiasını da New York Times’dan... İddialara göre 3500 ton silahın nakledildiği bu hummalı trafiği Türkiye’de basının ruhu nasıl duymadı veya, daha da kötüsü, bu durum bilinip de nasıl haber yapılamadı, çok düşündürücü.


C.J. Chivers
 ve Eric Schmitt’in haberi, 2012’den beri süregeldiğini söyledikleri “havadan silah koridoru” oluşturulduğu iddiasını, uçuşların tarihleri, rotaları gibi bilgilerle de detaylandırıyor.

Habere göre, silahların önemli bir kesiminin Hırvatistan yani “eski Yugoslavya” menşeli olması da, kanın gövdeyi götürdüğü Suriye’nin kara kaderinde ayrı bir ironi.

Gene Reuters, başka bir önemli haberin de kaynağı oldu; Ori Lewis’in bildirdiğine göre, Suriyeli muhaliflerden bazıları, İsrail’de tedavi görüyordu.


Newroz’u BBC’den takip!

Gene, “barış süreci” ile ilgili, bence, en başarılı haber, BBC Türkçe servisi tarafından yapıldı.Kumru Başer“Ben sana barışı anlatayım, sen de Batıdakilere...” başlığıyla, Diyarbakır’da halkla, sokaktaki insanlarla konuşarak, basında yer alan en güzel, en başarılı, en kapsamlı Newroz gözlemlerini yazmış. Türkiye’deki basında yer alan, çoğu dehşet verici derecede başarısız, bir nevi“Newroz panayırı ziyareti” ayarındaki köşe yazılarına katlanmak zorunda kaldıktan sonra, Başer’in çalışması, çok sade, çok duru ve çok düşündürücü.

Başer’in şu gözleminin, sadece Diyarbakır’daki değil, bölgeden yazan, görüşlerini iletmeye çalışan birçok “sıradan insan” için geçerli olduğunu düşünüyorum; “Buralarda, savaştan canı en çok yananlara ‘Bedel ödeyenler’ deniyor. İşte ‘bedel ödeyenler’ bugün en kaygılı, en güvensiz, umudu en zor hissedebilen kesim gibi görünüyor”.

Newroz ile beraber barış sürecinin harlanmasıyla, bu sürecin gerçekten ne ifade ettiği üzerine bizi düşündürtecek haberlerin de, pıtrak gibi çoğalması beklenirdi. Hasan Cemal’in Kandil’e giderekMurat Karayılan röportajı ile “dağdan bakışı” yansıtması, bu dönemde, Türkiye’de basına can suyu veren, neredeyse yegâne, “muhabir ruhlu” çalışmaydı.

Basının süreçte rolü ne diye sorgulanıyor; köşe yazarlarının, nadiren bilgi içeren ve aslında kendileri dışında kimseyi ilgilendirmemesi gereken kişisel görüşleri dışında ortada hiçbir katkısı, sürece karşı hiçbir tutumu yok basının aslında. Elbette, çok başarılı yorumcular, köşe yazarları var; yazı yetenekleri ve parlak fikirleri, okuyucuya ilham veriyor. Fakat, onlara malzeme olacak haber de yok.


Habersiz basın, basınsız barış olur mu?

Basının bu ataleti, uzun vadede, barış sürecinin önünü tıkayacak büyük bir sorun.

Türkiye gibi yaklaşık 80 milyon nüfusu olan bir ülkede, beş milyon kadar gazete satılmasının ne denli düşük bir rakam olduğu söylenip durur. Kamuoyunun asıl kaynağının da, televizyon olduğu bilinir. 2007’de, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanı Nurullah Öztürk, televizyon izleme süresi açısından Türkiye’nin dünyada rekor kırdığını söylemişti. Öztürk’e göre, “Türkiye’de bir yetişkin günde beş saati, çocuklar ise üç saati televizyon karşısında geçiriyor” idi.

Durum böyle ama, haber kanallarına bakıldığında, onlarda bile “haber” olmadığını görüyoruz. Sürekli sağlıkla ilgili uzun ve boş konuşmalar veya cinler, periler, büyüler dolu tartışma programları, haber kanallarını boğuyor. Son olarak, bir haber kanalının gene ve yine bir yarışma programı yayınlamaya başlayacak olması trajikomik. Dünyada ciddi bir haber kanalının böyle bir şey yaptığını gördünüz mü? BBC, yarışma yayınlıyor ama “eğlence” kanalında.


“Uzmanların”
 katıldığı tartışma programları ayrı bir âlem. Kendini ekranda tüketmiş, hiçbir yeni bilgi veremeyen, hiçbir yeni yorum yapamayan, gerçekten uzman olduğu da müphem insanlar sürekli televizyonda. Bu “uzmanlardan”, Sri Lanka’da Tamil Sorunu’nun “masada çözüldüğünden” Macaristan’ın yeni anayasasının “büyük bir uzlaşma ile yapıldığına”, gerçekle hiçbir alakası bulunmayan ne yorumları, kendi kulaklarımla duydum.

Akademik çevrelerde bulunmaya başlayınca, Türkiye’nin aslında en çok gazete okuması gereken, haber takip etmesi gereken çevrelerinin, yani üniversitelerinin, basından tamamen uzak olduğunu, hiçbir şekilde gündemi takip etmediklerini gözlüyorum.

Haksızda değiller; gazete olarak adlandırılan sayfa yığınlarını insan, eline dahi almak istemiyor çoğu zaman. Veya, haber kanallarına uzaktan uzaktan kulak vermek dışında, ciddi ciddi gündem takip etmek.

Bu durumda, akademik dünya, nasıl olup da, Türkiye’nin bilgi bankası, beyni rolünü üstlenecek?

Can çekişen gazetecilik, aslında Türkiye’nin “zekâsını”, oksijensiz bırakıyor.


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums