‘Kanun Benim’

  • 13.11.2012 00:00

 Brüksel’den dönünce Ankara’da bir tezat gözlüyorum; Brüksel’de sokaklar karanlık, Ankara’da bir ışık seli yaşanıyor.


Ne var ki, “ışıklar” bir aydınlanmanın değil, tersine “kararmanın” göstergesi Ankara’da.

Haklar ve özgürlükler konusundaki tartışmalarda sürekli irtifa kaybediyor Türkiye. Başbakan Erdoğan’ın idam cezasının “geri getirilmesi”, açlık grevlerinin “şantaj, şov ve blöf” olduğu ile ilgili sözleri, çok da hesaplı bir “rota değişikliğine” işaret ediyor.

Daha önce yazmıştım; Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı/ Başbakanı (veya dönüşümlü olarak bir o görevi bir diğerini yapma gücüne sahip olduğu için bu sıfatların her ikisini de taşıyan) Putin’e, “Bizi Şangay Beşlisi’ne alın, Avrupa Birliği’ni boş verelim” demişti.

Şangay Beşlisi örgütlenmesinin, Rusya ve Orta Asya coğrafyasındaki otoriter/totaliter rejimlerin, evrensel hak ve özgürlüklere ilişkin kurallar ve değerleri çiğnemek için bir “dayanışma yapısı” olmaktan öte bir anlamı yok.

Hatta, Erdoğan’ın geçen temmuzdaki bu “heves beyanından” birkaç hafta sonra, International Federation for Human Rights (Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu FIDH), Şangay Beşlisi’nin, “insan hakları ihlalleri için bir araç olarak işlediğini” açıkladı.

FIDH, 1922’de kurulmuş, 100 ülkeden, 164 üyesi olan, insan hakları örgütlerinin biraraya geldiği bir federasyon. Şangay Beşlisi’yse, 2001’de kurulmuş, Tacikistan, Rusya, Çin,  Özbekistan ve Kırgızistan’ı biraraya getiriyor.

FIDH, tüm hükümetlerden bağımsız olarak çalışıyor ve başta Uluslararası İnsan Hakları Beyannamesiolmak üzere,  BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi ile BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme gibi, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan, geliştiren belgelere saygı duyulmasını sağlamak için çaba gösteriyor.


Şangay Beşlisi ise, kendi anlaşmalarını, kendi kaidelerini esas alarak ve kendi “hukukuna” dayanarak, uluslararası insan hakları hukuku çerçevelerini hiçe sayma gücünü kendinde buluyor.


Böylelikle, terörizmle savaş, ayrılıkçılarla mücadele gibi kavramlar (bahaneler) kullanılarak, haklar ihlal edilebiliyor.

“İstikrar” karşılığı hak ihlalleri; ne güzel anlatıyor Türkiye’nin bugünkü hâlini.

Zihnen Şangay Beşlisi’nin altısı olmuşuz bile.

Başbakan Erdoğan, son bir yıldır, bir yandan özelde Avrupa Birliği’ni, genelde Avrupa’yı satır arasında aşağılayan, hor gören; öte yandan da, tam olarak AB’yi “çöpe atamadığı” için (henüz), dozunda idare eden bir politika benimsedi.

Ancak, Kürt Meselesi’ne yönelik benimsediği sert tavırla beraber, Erdoğan’ın kendi “insan hakları” felsefesini oluşturmakta olduğundan korkuyorum. Son iki yazımda değindiğim “Tepkisel Modernlik” tam da bu felsefeye denk düşüyor işte.

Cuma sabahları Açık Radyo’da Can Tonbil ile beraber program yapma şansına sahip olduğum Ömer Madra“Reaksiyoner Modernizm”in belki de, bahsettiğim teze daha uygun bir kavram olduğunu söyledi.

Ben, henüz Jeffrey Herf’in, Nazizm’in yükselişinde Almanya’nın siyasi “ruh hâli” ile ilgili 1984’te ortaya attığı bu tezin Türkiye karşılığının “Reaksiyoner Modernizm” olduğunu düşünmüyorum. Bu kadar “saldırganlaşmadı” daha yeni yeni serpilmeye başlayan bu Erdoğan felsefesi.

Ama; kentsel dönüşüm gibi bir “çılgın projeyle” fiilen “özel mülkiyet hakkı” ortadan kaldırılırken, Kürt Sorunu’nda çözüm umudu tamamen yok olmuşken... Bir beş yıl içinde ne olur?

Brüksel’de geçtiğimiz günlerde katıldığım bir toplantıda, dünyanın uluslararası “hak” mahkemelerinin her birinden bir yargıç vardı.

Uluslararası Adalet Divanı’ndan Antônio Augusto Cançado Trindade, Inter-Amerika İnsan Hakları Mahkemesi’nden Margarette May Macaulay, Afrika İnsan ve Halkların Hakları Mahkemesi’nden Gerard Niyungeko ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden Linos-Alexendre Sicilianos; bu yargıçların hepsinin “idealizmi”, beni son zamanlarda bulunduğum toplantılarda en çok şaşırtan şeylerden biri oldu.

Bir yandan, dünyanın en saygın mahkemelerinde, hak talepleri için örgütlenen taban hareketlerini, parasız eğitim hakkını, insan onurunu, uluslararası mahkemelerin güçlendirilmesini savunan yargıçların görev alması güzel.

Öte yandan da, eğer yargıçların “idealist” kaldığı bir dünyada yaşıyorsak, bu kadar “muhafazakârlaştıysak” yandık.

Muhafazakâr derken, tam da Şangay Beşlisi örneğinde olduğu gibi bir tarzdan, yani “altta kalanın canı çıksın” anlayışından, “at gözlüğü” takan ezici ve zalim bir duyarsızlıktan ve bunun da “Batı’nın ikiyüzlülüğünden yakınma” ve “bizim toplumsal değerlerimiz/ ulusal çıkarlar” kisveleriyle meşrulaştırılmasından bahsediyorum.

Jamaikalı Yargıç Margarette Macaulay, Karayipler’de hâlâ “idam cezası” olmasının, “bölge” ülkelerinin, Kuzey ve Güney Amerika’da “uluslar-üstü” geliştirilen çerçevelerin bir parçası olmasını engellediğini anlatıyordu

Macaulay’ın bahsettiği bu çerçeveleri yabana atmayalım; “insan onuru” gibi bir kavramı, biraz da Güney Amerika’ya borçluyuz.

Afrika’ya gelince; Yargıç Niyungeko’nun detaylandırarak anlattığı bölgesel insan hakları kurumlarının, etkileyici teferruattaki yapısı ve işleyişlerini, tüm zorluklara rağmen oluşturulan idealist içtihadı bilseydi Başbakan Erdoğan, herhalde, Şangay Beşlisi ile Türkiye’nin adını beraber anmaktan utanırdı.

Diye umuyorum...


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Hrac Madooglu
    Hrac Madooglu
    18.02.2015 20:12

    Sadece bizde degil, tum dunyada kadina karsi siddet var, diyerek bir yere varilmaz Sayin yazar. Bir kere bizim yargi sistemi, esini sevgilisini olduren erkeklere, "hafifletici" nedenler icad ederek ceza indirimi yapan bir sistem. "Sen erkek degilsin" diyen esini 44 yerinden bicaklayan adama erkeklik gururu incindigi icin ceza indirimi veren bir yargi sistemi varken dunyanin oteki ulkelerini ornek gostermek hangi akla hizmettir. Bu ulkenin kulturunde bir yozluk oldugunu gormemezlikten gelemeyiz. Ustune gidilmesi gereken baska bir neden de AK Partili devlet adamlarinin, imamlarin hatta tesetturlu kadinlarin bir kisminin kafayi ozgur dusunceli kadinlara takmis olmasi. Bir kadinin ne giyecegine, nasil davranacagina, hayatini nasil yasayacagina karar vermek hakkina veya yetkisine sahip olduklarini sanan bir Cumhurbaskanimiz da var. Daha iki gun once feministlere veryansin ediyordu. Bu yazinizda bu onemli nedenleri es gecmissiniz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums