İçtihat kapısını pas...

  • 6.11.2012 00:00

 Açlık grevleri olan bir ülkede, başka bir konuda yazmak zor.

Bu eylem, Kürt Meselesi’nin artık “bildiğimiz hâliyle” çözülemeyeceğinin ilk somut işareti.

AKP ve PKK, Kürt Sorunu alanının iki iktidar odağı varsayılan bu yapılar, bu meseleyi artık “tepeden inme” şekilde bir anlaşmaya vararak çözemezler.


Açlık grevlerinin, “önderliğe” ters de düşebilecek bir eylem biçimiyken, spontan bir şekilde cezaevlerindeki örgütlülüğün kararıyla başlaması, kendi başına bir kırılma noktası.

Bu eylemin sonucu ne olursa olsun, “hikâyeleri” siyasi kutuplaşmayı körükleyecek biçimde “efsanevi” mana kazanacak.

Van depremi ertesi yaşanan AKP-BDP siyasi çekişmesinden Uludere’ye, Pozantı Cezaevi’nde çocuk mahkûmların yaşadıklarında Urfa Cezaevi’nde yangına neden olan isyana, Gaziantep’teki patlama ertesi atılan “kahrolsun Kürtler” sloganlarından, Bursa’da henüz birkaç gün önce komandoların müdahalesine neden olan, günler süren “sokak gerginliğine”; daha sayısız birçok irili ufaklı olayla, son yıllarda artık dönüşü olmayan bir noktaya geldik.

Artık, meselenin doğası değişti ve ancak “insanlar”, taban, Meclis’te temsil edilen bütün siyasi hareketler ve ötesinin “minimumda anlaşmaya” niyet etmesiyle, belki, çözüme doğru ilerlenebilir.

Bu karamsarlık, aslında kalan tek umuttan kaynaklanıyor.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölge, insansız hava araçlarının, insanları “tesbit ve imha etmek” için vızırdadığı bir topyekûn ateş hattına dönüşüyor.

İsrail, ekim başında, sınırları içine 40 kilometre kadar giren bir insansız hava aracını vurmuştu. İran Savunma Bakanı Ahmad Vahidi de, bu olayın üzerine, “en gelişmiş hava araçlarını, henüz Siyonist rejimin göklerine yollamadığını” açıklamıştı. Geçen pazar günü de İran, “çok gelişmiş bir insansız hava aracı ürettiklerini” duyurdu.

Ben bu yazıyı yazarken, Türkiye’deyse şöyle başlayan bir haber gündemin bir yerlerindeydi: “Irak sınırını geçen PKK’lı bir grubun insansız hava aracı Heronlar tarafından tesbit edilmesinin ardından, başlatılan hava operasyonu...”

Ve şu şekilde başlayanlar da: “Yemen’de bir Türk gemisinde bisküvi kutusuna gizlemiş Türk yapımı binlerce susturuculu silah ele geçirildiği öne sürüldü”, “Savunma sanayii alanında gerçekleştirdiği başarılı projelerle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) vurucu gücünü arttıran TÜBİTAK, savaş uçaklarında kullanılan bombaları akıllı hâle getiren Hassas Güdüm Kiti’ni (HGK) geliştirdi. TÜBİTAK’ın akıllı bombasıyla F-16’lar hedefi 12’den vuracak.”

Barış, her ne idiyse, ona hep daha uzağız.

Bu yazının tam başlığı, sığabilseydi, “İçtihat kapısını pas geçip, tepkisel modernizmin kapısından giriş” olacaktı.

İçtihat kapısının, yani dinde yorum kapısının kapalı olmasının, İslam ve modernite arasında uyumsuzluk yaratıp yaratmadığı sürüp giden bir tartışma konusu.

Tabii, içtihat kapısı gerçekten kapalı mı, açık mı, aralık mı; bunlar da ayrıca tartışılıyor.

Gerçi, “içtihat kapısından” girilmeye ne zaman, ne kadar niyet edildi Türkiye’de; o da soru işareti.

Bildiğim bir şey varsa; o kapının yolu, siyasetten geçmiyordu, geçmeyecekti.

“İslam ve değişim” kavramlarına yönelik hayat pratiklerin etkileyici örnekleri neden, Türkiye’den değil, mesela Bosna’dan, mesela Filistin’den çıkıyor?

Bosna’da Visoko kentinin yeni belediye başkanı olarak seçilen Amra Babiç’in, bir kadın ve türbanlı oluşu, kendisine bir siyasetçi olarak atfedilen bir sürü özelliğin ardından, sonlarda bir yerlerde vurgulanıyor.


Babiç’in 7 ekimde bu göreve seçilmesiyse, Türkiye’de fazla bir yankı bulmadı.


Acaba, “türbanlı bir kadının”, değil bir “lider” olarak, siyaseten herhangi bir şekilde “seçilebilmesi”, hâlâ Türkiye’de erkeklerin iki dudağı arasında bir durum olduğu için mi?

Filistin’de önceki hafta yapılan seçimlerde, El Halil’de “Sadece Kadın Adaylar” listesiyle yarışanMaysub Kavasmi’nin hikâyesi de, satır arası şekilde yer buldu. Kavasmi, 493 oy aldı ve seçilemedi. Fakat, Filistin tarihinde bir ilke imza attı.

Türkiye siyasetiyse, “insan hayatı”, insanların hayatlarını değiştirebilmesi, insanı “insanca” değiştirmek ile değil, “büyük oyunlarla” meşgul.

Mantıklı değil ama gerçek.


Murat Belge
, 3 kasımdaki “Siyasi rasyonalizm” yazısında şöyle diyordu:


“İnsanın, başka hiçbir canlıya nasip olmamış bir ‘akıl’a sahip olduğunu bellemişizdir. Eh, büyük ölçüde doğrudur da. Yaptığı her işi, ‘akıl’la yapan bu yaratık, öyleyse siyaseti de ‘akıl’a dayandıracaktır, dayandırmalıdır ‘akıl’ öyle gerektirir.


Oysa gerçek durum hiç de böyle değil. Somut tarih, ‘doğru’ karar ve uygulamalardan değil, yanlışlıklardan oluşuyor. Sözgelişi, iki tane ‘Dünya Savaşı’ yaşandı. İkisinin de çıkmasında birinci derecede sorumluluk, Almanya’nın üstündeydi. İkisi de Almanya’nın yenilgisiyle sonuçlandı. O hâlde Almanya ‘akıl’lı kararlar mı vermişti? Listeyi uzatın, uzar gider.”

Belge, yazısını şöyle sonlandırıyordu:


“CHP olsun, ‘Aydınlık’ olsun, o cephede görülen davranışlar beni şaşırtmıyor. Son 40 yıldır, şaşırtmıyor. Ama AKP’nin bindiği alâmet de, gittiği kıyâmet de, şaşırtıyor.”

Belki de, asıl bunun bizi şaşırtmaması lazım.

Tam da, tepkisel modernlik nedeniyle.

Bu konuya perşembe günü devam etmek üzere.


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums