- 27.09.2012 00:00
“Çözerse Erdoğan çözer.”
Birçok farklı görüşten kişi, böyle düşünüyor.
Buna gerçekten inanan varsa, bu kadar çaresizsek; Kürt Sorunu’nun çözümünün “sırrının” Erdoğan’da olduğunu düşüyorsak, lütfen artık siyaset düşünüp konuşmayalım Türkiye’de, sandıkları falan da ortadan kaldıralım.
Düşünür Hannah Arendt’in “politika” tanımı, siyasetin “insanlar arasında” olduğuna dayanıyordu.
Eğer, “çözerse Erdoğan çözer”se, bu kudret sadece tek bir insandaysa, Türkiye’de neden siyaset diye bir şeyden bahsediyoruz?
Gereksiz konuşmak, uğraşmak ve çaba göstermek; oturup bekleyelim ve umalım.
“Çözerse, çözer.”
O zaman, bu yaz neden 700’den fazla genç insan öldü?
Neden?
Neyse ki, halk sağduyusu, olmayan güç dengesinin arayışını kendi yapıp, “cumhurbaşkanlığı için” Erdoğan yerine Gül’ün ismini ön plana çıkarıyor.
Metropoll Araştırma’nın son kamuoyu anketi, bu sonuçlara ek olarak, Türkiye’de “gidişatın kötü olduğunu” düşünenlerin sayısının yüzde 50’yi aştığına dikkat çekiyor. Bu veri, araştırmanın ortaya koyduğu, 4+4+4 başta birçok politik adıma dair kamuoyu eleştirisiyle birleştirilince, bir “güç dengesi” arayışı ve tek adam kültüründen bıkkınlık sonucu çıkıyor; bence.
Bu haftasonu gerçekleşecek, AKP Kongresi’nin organizasyonunda yer alanlar, sık sık “estetik” sözcüğünü kullanıyor. Estetik, kozmetik, çay servisi ve ikramlar; tamam da, “politikalar” üzerine bir tartışma yok. Diyalog da, “Başkanın ezici sesi” dışında bir konuşma da, aslında.
“Büyük millet, büyük güç, hedef 2023”; Kongre’nin sloganı...
“Güçlü ordu, güçlü millet”; 2003’te böyleydi, 2023’te de aynı zırvalarla, 20 sıkıcı, ezici, boğucu yılı daha çöpe atarız.
Hiç sıkılmıyor mu bazı insanlar artık bu “gidişat” değil de “gidemeyişattan”?
Bu arada, hâkim ve savcıların da, “artan güvenlik kaygıları” karşısında önlem olarak, “ucuza silahlanabilmesine” imkân tanınacağını söyleyen bir Adalet bakanlığı var Türkiye’nin.
Silahlanmaya teşvik edilen bir yargıyla, nereye gidiyoruz?
Sadece 24 saatteki haberlere bir bakalım:
“Özel güvenlik grevlisi olarak çalışan İ.B, temizlediği silahın ateş alması sonucu tesise petrol getiren Mehmet Özdemir’i vurdu.”
“İstanbul Bahçeşehir’de bulunan alışveriş merkezine gelen silahlı saldırgan, kafe sahibi iki kişiyi silahla vurarak kaçtı.”
“Sakarya’da Anadolu gazetesinin patronu ve Adapazarı Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Adnan Uyumaz, gazeteyi denetlemeye gelen Basın İlan Kurumu Şube Müdürü Recep Bolat ve denetçileri vurdu. Dört kişi ağır yaralı.”
Hukuken, “yaşam hakkına kasteden ateşli araç” gibi ilginç ifadelerle tanımlanan silahlı saldırılar dışında bir de, bıçaklamalar var.
“Askerlik görevini yaparken firar edip Çorum’a gelen kişi eski eşini üç yerinden bıçaklayarak ağır yaraladı.”
“İzmir’in Karabağlar ilçesinde sekizinci sınıf öğrencisi H.K’nin bıçakladığı öğretmen Rabia Sevilay Durukan kurtarılamadı.”
Bireysel silahsızlanma konusunda çalışan Umut Vakfı’nın, bahsettiğim tarzda şiddet haberleriyle ilgili, eylül başındaki bir açıklamasında şöyle deniyordu:
“4 Eylül- 7 Eylül tarihleri arasında, dört günde toplam 21 vaka medyaya yansımış (yansımayan kimbilir kaç tane daha var). Bir süredir dikkatimizi çeken önemli bir konu var; o da tüfekle işlenen suçlarda hızlı bir artış olduğu...
Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan araştırmanın ilk sonuçlarına göre Türk gençleri öfke sıralamasında dördüncü. 34 ülkenin incelendiği rapordaki ‘mutluluk endeksi’ne göre de Türk gençleri son sırada yer almıştı. Örgütün gerçekleştirdiği araştırmanın İsrail ayağını yürüten Doktor Yossi Harel-Fish, (...) mutluluğun gelecekten beklenenlerle bağlantılı olduğunu ekledi.” Gelecek beklentisi ne kadar düşükse mutluluk da o kadar düşüyor.
“Türkiye’de silah sayısı 10 yılda 10 kat arttı. 1985 yılından bu yana ruhsat alımı ve kolaylığı artmaktadır. 1954’ten kalma ‘Ateşli Silahlar Yasası’ silahlanmanın önüne geçemiyor. Her üç evden birinde silah bulunan Türkiye’de, yılda yaklaşık (4 500) kişi ateşli silahlarla işlenen cinayetler sonucu hayatını kaybediyor, 13 binden fazla insan da yaralanıyor. Silahlı suça karışanların yüzde 55’inin 28 yaşından küçük olduğu belirlenirken, işlenen cinayetler bireysel silahlanmadaki artışla paralellik gösteriyor” diye yazıyor Malatya İnönü Üniversitesi’nden akademisyen İrfan Kalaycı.
Türkiye, bireysel silahlanmada, dünya 14’üncüsü; askerî silahlanmada, dünya 15’incisi.
Askerleşen siviller meselesi, tam da bu işte.
Bireysel Silahsızlanma Günü 28 Eylül’de, Umut Vakfı’nın Taksim Meydanı’nda “Sessiz Ayakkabılar” yürüyüşü var. “Sessiz ayakkabılar”, içimizdeki savaşın kurbanı, “çekip de vurulan”, “serseri kurşuna kurban gidenlerin”, zehir gibi toplumda kaynayan öfke ve şiddetin kurbanlarının...
Gene, ümitli bir perdeden bitirelim. Ümit veren insanlar var; hayatımıza çok şey katanlar var, hâlâ umut var.
Neşet Ertaş’a, bizi mutlu ettiği için, sazın, türkünün nasıl mucizeler olduğunu “anımsattığı” için çok teşekkürler. Gittiği yer, “yalan dünya” olmasın burası gibi.
Onun, sazına vurarak dile getirdiği “gözünen görünmez sırlar” sayesinde, gene de bu dünya dönüyor bir şekilde...
“Sen benimsin, ben seninim/ Kalpten kalbe bir yol vardır/ Gözünen görünmez sırdır İkimizin kalbi birdir/ Sen benimsin ben seninim...”
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap