İKİ ÜLKE VE BİR MUKAYESE: FAŞİZM YÜZ YIL ÖNCE TARİH SAHNESİNDE

  • 30.01.2023 21:35

Mussolini’nin Ekim 1922’de İtalya’da iktidar olması, Faşizmi ilk kez tarih sahnesine çıkarmıştır. Faşizm üzerine ilk değerlendirmeler Komintern’in, Mussolini’nin iktidara gelmesinden birkaç ay sonra başlayan, 4 kongresinde 1923’te gündeme gelmiştir. Yani, Lenin’in ölümünden sonraki döneme tekabül eder. O dönemin Sovyet ve İtalyan Sosyalistleri Radek ve Bordiga, faşizm olgusu çok yeni olmasına rağmen, faşizmin küçük burjuva kitle tabanına ve kitleselliğine dikkat çekerler

Radek: “Faşistler kimlerdir ve nasıl oluşmuşlardır? Savaşta sosyal bir rol oynayan eczacılar, öğretmenler ve veterinerler gibi küçük burjuva tabakalar, savaştan milliyetçi olarak döndüler. İtalya’nın başarısına rağmen –bu sınıflar için- ulusal olarak istenenlerin tümü elde edilememiştir. Sosyalist parti kitlelere önderlik edecek durumda olmadığından, bu durum faşizmin gücünü yaratmıştır.” diyor.

Bordiga’da; “1919 -1920’lerde burjuvazi tamamen çöken tamamen çökmesinin ardından orta sınıf ve küçük burjuvazi işçi sınıfından kopmuş, Sosyalist Partinin kendilerine önderlik edemeyeceğine inanmış, faşizme yönelmiştir.” der.

Bugün bakıldığında, bu teorik tespitlerin -faşizm olgusunun çok yeni olması nedeniyle- hızlı bir şekilde altı doldurulabilseydi, faşizme karşı –belki- mücadele cephesi hızlı bir şekilde oluşturulabilirdi.

Fakat başka türlü gelişti…

1923’te Komintern Yürütme Komitesinin toplantısında Clara Zetkin: “(…) Tarihi nesnel olarak değerlendirdiğimizde, faşizm Rusya’da başlatılmış devrimi devam ettiremediği için proletaryanın çekmek zorunda kaldığı bir cezadır. Ve faşizmin taşıyıcısı küçük bir kast değil, aksine geniş sosyal tabakalar, proletaryanın içinde de uzantıları olan büyük kitlelerdir. Faşizmle başa çıkmak istiyorsak, bu temel farklılıkları açık seçik görebilmeliyiz”

Clara Zetkin önemli bir “ayrıntıya” özel vurgu yapmasına rağmen sonraki gelişmeler onun bu tespitlerinin geri planda kalmasına, hatta “unutulmasına” neden oldu.

Ekim 1923’teki devrimci durumun Almanya’da yenilmesi ve Almanya Komünist Partisinin (KPD) yasaklanması –bu dönemde iktidarda, Almanya Halk Partisi, Merkez Demokratik Parti ve Sosyal Demokrat Partiden oluşan üçlü büyük koalisyon vardı- Komintern’de “faşizmi gericilikle özdeş görenlerin” etkinliğini artırdı.

Zinovyev 22 Aralık 1923’te: “Burjuvazinin Almanya’da yükselen proleter devrime karşı zaferi, burjuva diktatörlüğünün stabilize edilmesi, faşistlerle seeckt ve Ebert’in aynı olduğunu, farklı görevleri olduğunu gösteriyor. Seeckt, Ebert ve Noske faşizmin değişik varyantlarıdır” diyordu.

Yazıyı çok uzatmamak, sizleri alıntılara boğmamak için sonraki sürece daha kısa değineceğim: Bundan sonraki süreçte hem KPD hem de Komintern SPD’yi (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) “Sosyal Faşist” olarak tanımlarlar. Hiçbir platformda bir araya gelmezler. Hatta Nazilerden daha tehlikeli kabul ederler.

ALMANYA’NIN İKİ BELİRLEYİCİ İŞÇİ PARTİSİ, faşizme karşı bir mücadele cephesi kuramazlar. Oysa güçleri bunu engelleyebilecek durumdadır.

Aşağıdaki seçim tablosunun (1928-1932) yaşandığı yıllarda TROÇKİ İSTANBUL / BÜYÜKADA’DA YAŞAMAKTADIR. “FAŞİZME KARŞI MÜCADELE” KİTABINI BÜYÜKADA’DA YAZAR. “FAŞİZME KARŞI MÜCADELEDE” HALEN BİR BAŞUCU KİTABIDIR…

İki işçi partisinin KPD ve SPD Nazilere karşı bir araya gelemeyişleri, 4 yıl içinde Nazilere büyük bir güç kazandırır. 1928’de %2,6 oy alırken, 1932’de %37.4’e ulaşır.

Aşağıda 1928 – 1932 arası seçim sonuçları…

Partiler                                            1928%                      1930%                      1932%

Naziler                                             2,6                             18,3                           37,4

KPD                                                   10,6                           13,11                        14,6

SPD (Sosyal Dem. Parti)             29,8                           24,5                           21,6

Merkez Partisi                              12,1                           11,8                           12,5

Bavyera Halk Partisi                   3,1                             3,0                             3,2

Alman Ulusal Halk Partisi         14,2                           7.0                             5,9

Alman Halk Partisi                       8,7                             4,5                             1,2

Alman Dem. Parti                        4,9                             3,8                             1.0

Ekonomi Partisi                            4,5                             3,9                             0,4

 

1933 seçimlerinde KPD ve SPD toplam %30,6 oy alırken, Naziler %43,9, Merkez Partisi %11, Alman Ulusal Halk Partisi %8 oy almışlardır. Artık Naziler iktidardadır.

On yıl önce İtalya’da tarih sahnesine çıkan faşizm, on yıl sonra Almanya’da da iktidardır.

Sonrası İkinci Savaş, 50 milyon ölü, korkunç bir soykırım...

Yüz yıl sonra da, 2023 yılında, kapitalist gaddarlığın en yıkıcı biçimi olarak, insanlığın, tüm doğanın baş düşmanı olmaya devam ediyor.

Avrupa kıtasına burada kısa bir ara verip kendi coğrafyamıza dönelim.

Ama niyetim, kuruluşu aynı yıllara tekabül eden, TC tarihi anlatmak değil. Doğrudan 2013 yıllarına atlayıp, barış süreci ve HDP’nin güçlü bir şekilde tarih sahnesine çıkışı, 2015 seçimleri, AKP’nin ilk yenilgisi ve sonrasını yazmak.

HDP elbette Kürt Sorununun demokratik çözümü için kendisinden önce kurulan ve tamamı kapatılan partilerin bir devamı olarak ortaya çıktı. İki yıl silahların susması, yüz yıllık Kürt Sorununun barışçıl çözülme ihtimali, toplumda büyük bir karşılık buldu. Buna Selahattin Demirtaş’ın karizmatik önderliği de eklenince, HDP Cumhuriyet Tarihinde ilk kez, radikal demokrat, sosyalist bir parti olarak, üstelik parlamentonun 3. Büyük partisi olarak karşımıza çıktı. AKP’yi azınlığa düşürdü.

TC’nin kuruluş harcında, hatta kuruluş öncesinde İTTİHAT TERAKKİ çimentosu kullanılmıştır.

110 yıl önce, yani TC kurulmadan daha on yıl önce bu günlerde (23 Ocak 1913) İTTİHAT TERAKKİ önderleri (Enver Paşa, Talat Paşa, Yakup Cemil, Kamil Paşa, Nazım Paşa) Babı Ali darbesiyle iktidarı devirmişler, 2 yıl sonra Ermeni Soykırımını, 6 yıl sonra Pontus Soykırımını örgütlemişler, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da hem örgütsel, hem de ideolojik olarak devlet yapısındaki etkilerini yüz yıllık Cumhuriyet Tarihi boyunca sürdürmüşlerdir.

Bizim coğrafyamızda 1950 yılına kadar tek parti iktidarı hüküm sürmüştür.

İkinci savaşta Nazilerin yenilmesiyle oluşan demokratik ortam bu coğrafyayı da etkilemiş, çok partili sisteme ancak o zaman geçilmiştir. Ama yeni kurulan parti de –Celal Bayar gibi- eski ittihatçılardan oluşmaktadır. “Varlık Vergisi”, “Aşkale Sürgünleri”, “6-7 Eylül 1955 talan ve katliamı”, “bir bavul, 20 dolar sürgünleri” aynı İttihatçı zihniyetin devam ettirdikleri uygulamalardır.

Eğer yüz yıllardır yaşadıkları kendi topraklarında yaşamaya devam edebilseler, şimdi birkaç on milyonla ifade edilebilecek, Ermeniler, Pontuslular, Süryaniler, Keldaniler artık yüzlerle, belki binlerle sayılır oldular.

Geriye, nüfus olarak bitiremedikleri Kürtler kaldı. Oldukça ağır bedeller ödeme pahasına, kimliklerinden, eşit vatandaşlık taleplerinden vazgeçmediler.

2015 Haziran seçimlerinde gerek Selahattin Demirtaş’ın barışçıl kıvrak dili, gerekse toplumun barış özlemi, önemli bir başarı ivmesi yakaladı.

Ama devletin harcındaki ittihatçı zihniyet, demokratik ve barışçıl bir dönüşüme izin vermedi. Devletin “GENETİK KODLARI”sürece yeniden hakim oldu.

-Ana-yasal haklarını kullanarak seçilmiş HDP eş başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları, parti üyeleri, gazeteciler, yazarlar, aydınlar, kitle örgütleri yöneticileri tam bir “POLİTİK SOYKIRIMA” maruz kaldılar.

Tam yüz yıl önce Kautsky önderliğindeki SPD savaş bütçesine oy verip, Rosa Luxemburg, Karl Liebnecht ve yoldaşlarını namlunun ağzına sürdüyse “bizimkiler de” sürdüler…

HDP inanılmaz bir dirayet, olağanüstü bir politik olgunluk örneği gösterdi. CHP’nin içinde yaşanan politik dengelerin önemini, kendi yaşayacakları 5-10 yıl cezanın önünde tuttu…

AKP’ye İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da vb. kaybettirdi.

Buradan devam edeceğim, ama yeniden kısaca 2015 seçimlerine dönmek istiyorum.

O seçimlerde, ufacık kasabamda, kendini HDP’li olarak İLAN EDEN tek kişiydim. En az 10 CHP’li arkadaşım beni arayarak eşi ve kendisinin oylarını HDP’ye vereceğini söylemişti. Tam rakamı unuttum, ama sanırım 80-90 arası oy almıştık.

Bunları neden yazdım? Hem CHP, hem de HDP kitlesi birbirine oldukça yakın. Ulusalcılar ne kadar uğraştılarsa da bu yakınlaşmayı engellemeyi başaramadılar.

Yaşam tarzlarımız ortak. Savaş karşıtı ve barıştan yanayız. Çevre dostuyuz. Kadınların politik ve sosyal yaşamda tam eşit, hatta egemen olmasından yanayız. Çocuklar özellikle ciddi derdimiz.

Yüz yıl önce Almanya Komünistlerinin –Sosyal Demokratları faşizmin bir kanadı olarak görmek, onlarla her türlü ittifakı reddetmek gibi- düştüğü hatalara HDP düşmedi. Mevcut iktidara kaybettirmeyi esas aldı. İstanbul, Ankara, Adana vb. iller AKP’den geri alındı. Kürtlerin yoğun yaşadığı tüm belediyeler kayyum atamalarıyla gasp edildi.

Tüm bunları göğüslemek HDP için elbette hiç kolay değildi, halen de kolay değil. Ama bu doğru tutumları politik ve örgütsel olarak ayakta kalmalarını sağladı. Kendi dışındaki, sol ve sosyalist parti ve gruplara güven verdiler. Hiçbir sol sekterliğe düşmediler. Bence önümüzdeki seçim günleri bu süreci olumlu etkilemeye devam edecektir.

Devrimci sosyalistler, demokratlar tam yüz yıl sonra her türden gericilik ve faşizme bizim coğrafyamızda da gereken cevabı verecektir. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums