Şiddetin kaynağında İslam mı var?

  • 23.06.2016 00:00

 Şiddeti ve vahşeti tetikleyen dinsel veya laik bağnazlıklardır. Din ile siyaseti birbirinden ayırmak mümkün değildir. Tarih boyunca ikisi birbirini etkilemiştir. Yapılması gereken din ile devleti ayırmak, devletin dini bir baskı ve zulüm aracı olarak kullanmasına izin vermemektir. 

Başta DAEŞ olmak üzere terörizmi, yani sivilleri hedef alan şiddeti yöntem olarak uygulayan çeşitli radikal İslamcı grupların Türkiye dâhil Müslüman çoğunluklu ülkelerde ve Batı ülkelerinde, son alarak Fransa’da, Belçika’da, ABD’de işlediği kitlesel cinayetler haklı olarak büyük infial uyandırıyor. Bu cinayetler, bir kez daha ‘Şiddetin kaynağında İslam inancı mı var?’ sorusunu gündeme getirdi.

ABD başkan adayı Donald Trump ve Avrupa’daki göçmen-karşıtı, ırkçı akımların liderleri açısından sorunun cevabı açık ve net: Evet, şiddetin kaynağında İslam inancı var. Bu görüşü Türkiye’deki İslamofobların çoğunun paylaştığı da muhakkak. Radikal İslamcıların dünyanın birçok yerinde işledikleri cinayetler, tek-adam rejimine İslami bir kılıf giydirmek isteyen AKP iktidarının artan baskıları karşısında, Türkiye’deki inançlı Müslümanlar arasında “Acaba otoriter laiklik yandaşlarının haklı oldukları bir taraf mı var?” sorusuna yol açtığı da bir gerçek.

İSLAM DÜNYASINDAKİ REFORMASYON

Tartışmaya katkı için iki seçkin Batılı akademisyenin eserlerine gönderme yapacağım. Bunlardan biri İran asıllı Amerikalı sosyal bilimci Reza Aslan’ın genişletilmiş son basımı 2011’de yapılan “No God but God” adlı kitabı. “Tanrı yoktur Allah’tan başka” başlığıyla Türkçeye de çevrilen kitabın dikkate değer bir yönü, İslam’da Sünni, Şii ve Sufi olmak üzere, iki değil üç mezhep olduğuna dair hayli ikna edici tezi. Ama asıl dikkate değer tezi, son yaklaşık bir yüzyıldır İslam dünyasında, 16. yüzyılda Katolik kilisesinin Hıristiyanlığı yorumlama tekelini yıkan Reformasyon’a benzer bir gelişmenin yaşanmakta oluşu.
Aslan’ın başlıca argümanları şunlar: Son yüzyıl içinde ulemanın Kur’an’ı, İslam öğretisini yorumlama tekeli kırıldı. Dünyanın her yerinde sıradan din adamları, akademisyenler, aktivistler ve entelektüeller İslam’ı kendi anlayışlarıyla yeniden yorumluyor. Hemen bütün Müslüman çoğunluklu ülkelerde devletin emrinde olan ulemaya güven yıkıldı.
Yüzyıllar boyunca değişen sosyal, kültürel ve siyasal koşulların etkisiyle evrilen İslam dininde bugün, bir yanda inançlarını ve geleneklerini modern dünyanın gerekleriyle, yani çoğulculukla, bireysel özgürlüklerle, farklılığa saygıyla ve demokrasiyle bağdaştıranlar ile öte yanda hoşgörüsüz, bağnaz, militan ve savaşçı (“Cihatçı”) İslam anlayışını savunanlar arasında büyük bir kavga yaşanmakta. Matbaanın keşfi Hıristiyanlığın yorumunda kilisenin tekelinin kırılmasına ne ölçüde hizmet etmişse, internetin yayılması da İslam’ın yorumunda ulemanın tekelinin kırılmasında o ölçüde etkili olmakta. Bugün İslam’ın hayli bireyselleşmiş yorumları, internet üzerinden Müslümanların zihinlerini ve gönüllerini kazanma mücadelesi veriyor. Ne var ki İslam’ın hoşgörüsüz, bağnaz, köktenci ve “Cihatçı” yorumları ancak küçük bir azınlığın desteğine sahip; büyük çoğunluk radikal İslamcılığı reddetmekte.

KATLİAMLARI TETİKLEYEN NE?

Peki, radikal İslamcıların katliamlarını tetikleyen nedir? Bunun en iyi cevabını da, bir rahibe iken manastırı terk edip dünyanın önde gelen din sosyologlarından biri haline gelen Britanyalı Karen Armstrong’un “Fields of Blood, Religion and the History of Violence / Kan Tarlaları, Din ve Şiddetin Tarihi” (2014) başlıklı kitabında bulmak mümkün. Armstrong, kitapla ilgili bir mülakatında şunları söylüyor: Haçlı Seferleri’nin Hazreti İsa ile bir ilgisi olmadığı gibi, terörizmin de Hazreti Muhammed’le bir ilgisi yoktur. İslam dininde Hıristiyanlıktan daha şiddetli olan bir yan yoktur. Bütün dinlerin şiddetli yorumları yapılmıştır. Modernleşmenin ve demokrasinin sömürgecilikle gelmesi; laikliğin askerler tarafından dayatılması; Batı’nın İslam dünyasındaki zalim otokratik rejimlere, İsrail’e sağladığı destek; Müslüman çoğunluklu ülkelerin Batılı devletlerce işgali; Müslümanların Batı ülkelerinde maruz kaldığı ayrımcılık gibi etkenlerin doğurduğu öfke bir kısım Müslümanları İslam’ın bağnaz ve şiddetli yorumlarına yöneltiyor.

Şu gerçekler unutulmamalı: Şiddeti ve vahşeti tetikleyen dinsel veya laik bağnazlıklardır. Din ile siyaseti birbirinden ayırmak mümkün değildir. Tarih boyunca ikisi birbirini etkilemiştir. Yapılması gereken din ile devleti ayırmak, devletin dini bir baskı ve zulüm aracı olarak kullanmasına izin vermemektir. Eğer kimi Müslümanlar şiddet ve vahşete başvuruyorsa, nedenini İslam’da değil Müslümanların maruz kaldıkları zulüm ve haksızlıklarda aramak gerekir.

İslam adına yapılan zulüm ve vahşetle mücadelenin yolu İslam’a ya da Müslümanlara savaş açmak değildir. Bunun yolu İslam’ın köktenci, bağnaz yorumlarını mahkûm etmek; farklılığa saygılı, insan haklarıyla, bireysel özgürlüklerle, din-devlet ayrılığı anlamında laiklikle ve demokrasiyle bağdaşan, şiddeti reddeden yorumlara destek vermektir. Bugünün dünyasında, Türkiyeli bir din adamı olarak Fethullah Gülen’in, Tunuslu bir Müslüman demokrat olarak Raşid Gannuşi’nin, İranlı bir entelektüel olarak Abdülkerim Soruş’un İslam yorumları DAEŞ’e, El Kaide’ye, Taliban’a, Boko Haram’a ve benzerlerine karşı en etkili çaredir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums