Partiyi bitirdi sıra devlette

  • 12.05.2016 00:00

 Hatırlamakta yarar var: Adalet ve Kalkınma Partisi, “İslamcı gömleğini” çıkardığı, AB üyeliği hedefini programının merkezine oturttuğu; yurttaşların hak ve özgürlüklerini güven altına alacağını vaad ettiği için 2002’de yüzde 34 oyla iktidara geldi. İlk iki iktidar döneminde vaadlerini tuttu; ekonomi büyüdü, siyasal ve sosyal haklar genişledi, ülkenin itibarı arttı. Bunun için oy oranı 2011’de yüzde 50’ye kadar yükseldi.

bakanlar kurulu
Ne var ki sonrasında AKP iktidarı ters bir rotaya yöneldi. Dönemin başbakanı Erdoğan, kuvvetler ayrılığının ayağına dolandığını; yetkilerin elinde toplanmasını, bunun için “Türk usulü başkanlık” istediğini söylemeye başladı; giderek keyfi ve otoriter bir yönetim kuruldu. 2013 yazında Gezi Parkı protestoları aşırı güçle bastırıldı. AKP iktidarı 17 – 25 Aralık Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk iddialarına maruz kalınca, “paralel yapı” uydurmasıyla Hizmet Hareketi’ne karşı cadı avı başlatıldı; muhalifler “hain, casus, terörist” ilan edildi.
Ağustos 2014’te yüzde 52 oyla cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan, tek-adam yönetimi kurmaya odaklandı. Baskı politikaları halktan tepki görmeye başlayınca 7 Haziran 2015’te yapılan seçimlerde AKP tek-başına iktidarı kaybetti. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan PKK ile barış müzakerelerine dayalı “çözüm süreci”ne son verdi; yeniden askeri çözüme yöneldi; CHP ile koalisyona engel oldu ve erken seçim kararı aldırdı. Seçim kampanyasında başkanlık sistemi talebini rafa kaldırdı; geri plana çekildi; PKK’nın şiddeti tırmandırmasından da yararlanarak, seçmeni AKP’nin iktidarı kaybetmesi halinde güvenlik ve istikrarın bozulacağı iddiasıyla korkuttu. Böylece AKP 1 Kasım 2015’te yapılan acele seçimde yine yaklaşık yüzde 50 oyla yeniden tek-başına iktidar oldu.
AKP KİŞİ PARTİSİNE DÖNüştü
1 Kasım’dan sonra Erdoğan, anayasanın bekleme odasına alındığından, fiilen başkanlık sistemine geçildiğinden, sıranın anayasa değişikliği ile buna hukuki bir nitelik kazandırılmasına geldiğinden söz etmeye başladı. AKP’yi bir kişi partisi, Erdoğan partisi haline getirme projesine hız verdi. Bu yönde ilk adımı cumhurbaşkanlığı görevini henüz üstlenmeden kongreyi toplayarak, (temayül yoklamalarına göre yüzde 76 desteğe sahip) Abdullah Gül yerine (yüzde 1 destekli) Ahmet Davutoğlu’nun partinin başına geçmesini sağlayarak atmıştı. Kurucu kadroların büyük bölümü ya partiden uzaklaştırıldı ya da partide etkisiz hale getirildi. Büyük çoğunluğuyla parti yönetimi, bakanlıklar ve parlamento grubu siyasi kariyerlerini Erdoğan’a borçlu olan kimseler tarafından dolduruldu. Başbakan Davutoğlu’nun geçen hafta istifa etmek zorunda bırakılması, Erdoğan’ın AKP’yi mutlak hâkimiyeti altındaki bir “Erdoğan partisi” haline getirme projesinin tamamlanması olarak görülebilir. 22 Mayıs’ta toplanacak kongreyle partinin başına “silik, görevi kimden aldığını iyi bilen” bir başkan getirilecek.
Liberal demokrasinin geleceği…  
Evet, AKP’nin “Erdoğan partisi” haline getirilmesi işi bitirildi, ancak Türkiye’yi bir “Erdoğan devleti” haline getirme konusunda daha gidilecek yol var. Sulh Ceza Hâkimlikleri projesiyle, HSYK’da yapılan değişikliklerle yargı bağımsızlığı kuşa çevrildi. Sırada Yargıtay ve Danıştay’da tasfiyeler ve buraların tümüyle yandaşlarla doldurulması var. Aynı muamele Anayasa Mahkemesi’ni de bekliyor olabilir. YÖK tamamen, medya büyük bölümüyle tek-adama bağlandı, ama TSK’nın, MİT’in, Dışişleri Bakanlığı’nın “başkomutan”a bağlanması henüz gerçekleşmedi. “Türk usulü başkanlık” getirecek yeni anayasa yapılması zor gözüktüğünden, şimdi B Planı’na yönelindiği, anayasada kısmi bir değişiklikle Erdoğan’ın “partili cumhurbaşkanı” haline getirilmeye çalışılacağı anlaşılıyor.
Türkiye’nin geldiği nokta bu. Kimilerine göre bu noktaya gelmesinde dünya konjonktürünün, liberal demokrasi aleyhine esmekte olan küresel rüzgârların da rolü var. Bu iddia ne ölçüde gerçekçi? “Dünya konjonktürü”ne dair bugüne kadar rastladığım en başarılı analiz, önde gelen siyaset bilimcilerimizden biri olan, Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ziya Öniş’e ait. Öniş “Democracy in Uncertain Times/Belirsizlikler Döneminde Demokrasi” (METU Studies in Development, No. 43, April 2016) başlıklı makalesinde şu ana eğilimlere dikkat çekiyor:
Liberal demokrasi gerek Kuzey (Batı), gerekse Güney ülkelerinde “duraksama” halinde. Batı’da ekonomik krizle birlikte gelen duraksama hem bu ülkelerdeki demokrasinin niteliğini sorgulanır hale getirdi, hem de Batı’nın rol modeli olma vasfına gölge düşürdü. Hindistan, Brezilya, Güney Afrika gibi Güney demokrasilerinde de eşitsizlikler demokrasinin geleceğini tehdit etmekte. Buna mukabil Çin ve Rusya kapitalizmin ve kalkınmanın demokrasi olmadan da mümkün olabileceğini gösteriyor.
Liberal demokrasinin geleceği hakkındaki iyimser senaryonun başlıca şartları Batı’da ekonomik krizin aşılması, Güney’de demokrasilerin sağlamlaştırılması, ikisi arasındaki işbirliği ve ittifakın güçlendirilmesi, Rusya ve Çin’de de demokratikleşme yolunda adımlar atılması. Buna karşılık Batı’da büyüme sağlanamaz, Güney demokrasileri sorunlarını aşamaz, ikisi arasında güç birliği yapılamazsa karamsar senaryo ağır basabilir, Rusya ve özellikle Çin’in, demokrasinin seçimden ibaret olduğu ülkeler için rol modeli olma vasfı güçlenebilir. Öniş, Arap Baharı, Gezi Parkı, Sao Paulo gösterileri gibi halk hareketlerinin de liberal demokrasinin küresel geleceği açısından oynayabileceği role işaret etmeyi de ihmal etmiyor.
Peki, Türkiye önümüzdeki dönemde hangi yönde gidebilir? Öniş, bu sorunun cevabını yine yakınlarda yayımlanan “Turkey’s Two Elections: The AKP Vomes Back / Türkiye’de İki Seçim: AKP’nin Dönüşü” (Journal of Democracy, Vol. 27, No. 2, April 2016) başlıklı, Türkiye’deki güncel siyasi durumun mükemmel bir analizini içeren makalede ele alıyor. Özetle şunları söylüyor:
Batı modelinin cazibesini yitirmesinin yarattığı boşluğu milliyetçi-popülist liderler doldurmakta. Bunların başlıcaları, Rusya’da Vladimir Putin, Hindistan’da Narendra Modi, Macaristan’da Viktor Orban ve Türkiye’de Tayyip Erdoğan. Bugün Türkiye’nin hem 7 Haziran, hem de 1 Kasım seçimlerinin gösterdiği yönde ilerleme potansiyeli var. Ağır bir ekonomik krizle karşılaşılmadıkça AKP’nin oy desteğini kaybetmesi zor görünüyor. Dindar-muhafazakâr seçmen kazanımlarını AKP iktidarına bağlıyor. Erdoğan da seçmenleri muhalefetin kazanması halinde bu kazanımların kaybedilebileceğiyle tehdit ediyor. Buna karşılık AKP iktidarı istikrar ve düzen vaadiyle yeniden ele geçirdi. Süren kutuplaşma ve artan şiddet ortamında istikrarı korumak güçleşiyor.
TÜRKİYE BATI’DAN VAZGEÇEMEZ
Batı’nın demokratikleşme yönündeki telkinlerinin Türkiye’deki rejimin geleceği üzerinde fazla etkili olması beklenemez. Demokratikleşmenin canlanması için inisiyatifin içeriden gelmesi gerekecek. Bu da sivil toplumun mobilize olma arzu ve yeteneği yanında muhalefet partilerinin kendilerini yenileyerek ciddi alternatif haline gelmelerine bağlı. Öniş bu bağlamda, AKP içindeki görece özgürlükçü unsurların nasıl davranacaklarının önemine, barış sürecinin kaçınılmaz olarak canlandırılmasının demokratikleşmeye ivme kazandırabileceğine dikkat çekiyor.
Öniş’in büyük ölçüde katıldığım analizine şu noktaları eklemek isterim: Onun da altını çizdiği üzere, Türkiye AB üyeliğine odaklandığı sürece kalkınmanın üç boyutu olan ekonomik büyüme, siyasal katılım ve sosyal haklar alanlarının her birinde ilerledi; bundan vazgeçince her alanda geriledi. Erdoğan istese bile Batı’dan vazgeçemez; onun için Batı ile ilişkilerde yalpalıyor. AB Türkiye için çok önemli bir ekonomi çıtası. Bunun için AB ile mülteci akınının önlenmesi karşılığında katılım sürecinin canlandırılması pazarlığına girişti. Yabancı yatırımların yaklaşık yüzde 60’ı AB’den geliyor, ticaretin yüzde 40’i AB’yle yapılıyor. Liderlik yol gösterdiğinde halkın yüzde 70 – 75’inin AB üyeliğine destek verdiği unutulmamalı. NATO Türkiye için vazgeçilmez bir güvenlik çıpası. Bunun için uzlaşma arayışına girdiği İsrail’in NATO üyeliğine yeşil ışık yaktı. Dünyayı anlamaya çalışırken Batı’nın bugün içinde bulunduğu sorunları aşacak demokratik mekanizmalara sahip olduğu da akılda tutulmalı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums