- 29.09.2015 00:00
HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan bu ayın başlarında verdiği bir mülakatta Kürt siyasi hareketinde üç konuda kafa karışıklığı yaşandığını ve artık bir karar verilmesi gerektiğini söylüyordu.
(Hürriyet, 02.09.2015) Kafa karışıklığı yaşanan konular özetle şöyle: Demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti mi kuracağız, yoksa savaşarak, çatışarak, ayrışarak bölünecek miyiz? AB ve Batı Bloku içinde bir Türkiye mi tasarlayacağız, yoksa bir Ortadoğu ülkesi olarak Türkiye mi? Demokratik özerkliği silahla, savaşarak, hendek kazarak mı elde edeceğiz, yoksa Ankara'da konuşarak, yeni bir anayasa yaparak mı?
Altan Tan, gerek PKK'nın İmralı'da hükümlü lideri Abdullah Öcalan'ın, gerekse Kürt siyasi hareketi içinde (kendisinin de dahil olduğu) pekçoklarının Türkiye içinde silahla hak arama döneminin sona erdiği; bundan böyle demokratik, legal, fikri bir siyasi mücadele yürütülmesi gerektiği; Batı ittifakı içinde bir Türkiye tasarlandığı; demokratik özerkliğin de konuşarak, yeni bir anayasayla kazanılması gerektiği konularında kafalarının net olduğunu söylüyordu.
Kimlerin kafasının karışık olduğuna dair hemen herkesin bir fikri var. Ama bu karışıklığı net olarak beyan edenler de oldu. PKK'nın Kandil'deki yöneticilerinden Duran Kalkan, HDP genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın “PKK amasız silah bırakmalı” çağrısına karşılık olarak “Bazı siyasetçiler bize çağrı yapıyor, ‘kayıtsız şartsız mücadeleyi bırakın, teslim olun' diye. Nereye teslim olacağız? Siz ne yaptınız ki bize çağrı yapıyorsunuz? Siyaset kurumu işledi, sorunları çözdü de PKK engel mi oldu?” şeklinde konuştu. (25.08.2015)
Yine PKK'nın Kandil'deki yöneticilerinden Mustafa Karasu HDP sözcülerine cevaben, “Bazı çevreler ‘demokratik özerklik ve özyönetim böyle kavgayla mı olur, gerilimle mi olur' diyerek halkın bu hamlesini itibarsızlaştırmaya ve halka geri adım attırmaya çalışmaktadırlar. Bunlar demokrasiden ve devlet gerçeğinden habersiz naif yaklaşımlardır. Demokrasi ve devlet birbirlerinin antitezi kurumlardır. Ne kadar çok devlet, o kadar az demokrasi, ne kadar çok demokrasi, o kadar az devlet diyalektiği vardır... Demokrasi ve demokratik gelişim ancak ve ancak mücadeleyle gerçekleşir. Her demokratik durum bile koşullara göre şiddeti az ya da çok bir gerilimi ifade eder...” diye yazdı. (19.09.2015)
Bu beyanlar Kandil'deki “kafa karışıklığı”nın sadece Tan'ın saydığı konularla sınırlı olmadığına işaret ediyor. Ne yazık ki söz konusu kafa karışıklığının başta Kürtler olmak üzere Türkiye'ye bedeli ağır. Türkiye'nin bütünlüğünü savunan, şiddeti reddeden tavrıyla büyüyen HDP, belki daha önce hiç görülemediği kadar açık ve net bir şekilde gösterdi ki, Türkiye Kürtlerinin demokratik hakları esas olarak silahsız – siyasi mücadeleyle kazanılabilir; silah ve şiddet başarının önüne dikilen en büyük engeldir. Türkiye'yi tek – adam yönetiminde bir Ortadoğu diktatörlüğüne döndürmek isteyen iradenin bugün başta gelen engeli, barışı ve demokrasiyi seçen HDP ise, onun en güçlü müttefiki silahlı mücadelede ısrar eden PKK.
Herkes kendi kendine sormalı: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “AKP-PKK işbirliği ülkeyi bu hale getirdi. AKP'nin eş başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan ile PKK'nın yaptıkları örtüşüyor. Terör örgütünün lideri, başkanlığın kendileri için sorun olmayacağını söylüyordu. Şimdi HDP'yi aralarında eziyorlar...” (27.09.2015) dediği zaman tümüyle haksız mıdır? Türkiye halkı olarak HDP'nin AKP ile PKK arasında ezilmesine izin vermemeliyiz. Kürtler arasındaki kafa karışıklığının giderilmesi, şiddet sarmalının son bulması için Abdullah Öcalan dahil Kürt siyasi hareketinin bütün unsurlarının özgürce katılacağı bir tartışmaya da o kadar büyük ihtiyaç var ki...
Yorum Yap