- 18.08.2015 00:00
Bundan yaklaşık 8 yıl önce, 21 Ekim 2007'de yapılan ve Cumhurbaşkanı'nın parlamento yerine halk tarafından seçilmesini öngören anayasa referandumundan hemen önce şöyle yazmıştım:
“Sandığa gideceğim ve ‘hayır' diyeceğim... Halkoyuyla seçilmesi, parlamenter sistemde devlet başkanının sembolik yetkili temsil makamı olma niteliğiyle bağdaşmaz. Çünkü halk tarafından seçilen devlet başkanı kendisine fazladan güç vehmedebilir; üstüne vazife olmayan işlere karışabilir. Hele iki dönem görev yapma imkanı tanınacak olursa yeniden seçilmek için rekabete girişeceğinden, makamın daha da siyasallaşıp, tarafsız ve uzlaştırıcı rolünden uzaklaşması kaçınılmaz olabilir.” (“Bayramınız kutlu, oyunuz ‘hayır' olsun,” Zaman, 13 Ekim 2007.) Bu, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine karşı yazdığım yazıların sadece sonuncusuydu.
Öngördüklerim hemen harfiyen gerçekleşti: Ağustos 2014'te halk tarfından Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan, “kendisine fazladan (anayasada yazılı olandan fazla) güç vehmediyor, üstüne vazife olmayan işlere” karışıyor. Anayasanın görevini “tarafsızlıkla yerine getirmesini” öngörmesine ve “devlet organlarının uyumlu ve düzenli çalışmasını gözetmek”ten ibaret olarak tanımlamasına rağmen, halk tarafından Cumhurbaşkanı seçilmesiyle sanki parlamenter yerine yarı – başkanlık sistemi ihdas olmuş gibi davranıyor.
Ve, ülkenin 1990'lardaki gibi kan ve ateşle yoğrulmaya başladığı şu günlerde, böyle yaptığını net ve açık olarak ifadeden zerre kadar çekinmiyor: “İster kabul edilsin, ister edilmesin, Türkiye'nin yönetim sistemi değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir anayasa ile kesinleştirilmesidir.” (14.08.2015) Bu sözlerin ne anlama geldiğini en net ve açık olarak anayasa hukukçularının duayeni Prof. Dr. Ergun Özbudun ifade etti: “Cumhurbaşkanı'nın bu beyanı, fiili durumun anayasaya uygun olmayan bir durum olduğunun ve mevcut yönetimin anayasaya uygun olmadığının itirafıdır...”
Gerçekte Erdoğan bunu ilk kez söylemiyor. Geçen Mart ayında da şöyle konuşmuştu: “Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle Türkiye'de bir dönem fiilen bitmiştir... Parlamenter sistem bir daha geri dönüşü olmamak üzere milletimiz tarafından bekleme odasına alındı. Bu bekleme... ya mevcut uygulamaya anayasal zemin kazandırılana kadar ya da bunun yerine yeni bir sistem ikame edene kadar. Bunun kararı da 7 Haziran seçimlerinde verilecektir.” (12.03.2015)
Bunun kararı 7 Haziran'da verildi! Halk “başkanlık istemiyoruz...” dediği gibi Erdoğan'a değil 400 milletvekilliği, tek başına iktidar imkanı dahi vermedi. Peki, nasıl oluyor da Erdoğan aynı iddiayı şimdi yeniden tekrarlayabiliyor? Erdoğan, fütursuzca, hiç çekinmeden anayasayı fiilen rafa kaldırdığını söylemeye devam ediyor, çünkü ona “hayır, bunu yapamazsın” diyen yok. Güvendiği de şu: Cumhurbaşkanı ancak vatana ihanet ile suçlanabilir...
Otoritesini ve saygınlığını korumak isteyen bir Anayasa Mahkemesi (AYM) pekala Türkiye'nin hükümet sisteminin parlamenter demokrasi olduğunu herkese hatırlatabilir. Ne var ki AYM'yi de dinleyen yok. AYM, AKP'nin çıkardığı anayasayla çelişen kanunların bazılarını, bu arada dershanelerin kapatılmasına ilişkin kanunu iptal etti, ama Erdoğan'ın güdümündeki hükümet, kararı uygulamayı reddediyor. Öte yandan şu da sorulabilir: Hukuk devletinin temel kurallarından doğal yargıç ilkesini ihlal eden Sulh Ceza Hakimlikleri'ni anayasaya uygun bulan bir AYM'nin saygınlığı kaldı mı?
Görünen o ki Erdoğan'ın anayasa ihlallerine ancak ve ancak halk “dur!” diyebilir ve diyecektir.
Yorum Yap