- 11.06.2015 00:00
Türkiye olarak 7 Haziran seçimlerinden demokrasinin zaferiyle çıktık. Bu seçimde Türkiye halkı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şahsında keyfileşmeye, yozlaşmaya ve otoriterleşmeye yönelen; toplumu kutuplaştıran, muhaliflerine nefretle saldıran yöneticilerin peşinden gitmeyeceğini gösterdi. Erdoğan ve potansiyel Erdoğanlar, bu dersi hiç akıldan çıkarmamalı.
Altmışbeş yıllık çok partili hayatın verdiği temel derslere gelince, bunlardan biri, eğer koalisyon hükümetleri reform yapmakta güçlük çekiyorsa, uzun süre iktidarda kalan tek–parti hükümetlerinin de otoriterliğe saptıkları. DP ve AKP deneyimleri bunu göstermeye yeter. Kendi hesabıma, koalisyon hükümetlerine karşı duruşumu gözden geçirmeye karar verdim: Anayasal güvencelerin zayıf olduğu yerlerde koalisyon hükümetleri, yönetimde otoriterleşmeye karşı bir güvence.
Erdoğan'ın uzun süren bir kutuplaştırma ve düşmanlaştırma politikalarının ardından Ankara şimdi birbiriyle uzlaşması kolay olmayan partilerin bir araya gelmesiyle bir hükümet kurma arayışına giriyor. Bu arayışa girecek partilerin 65 yıllık çok–partili hayattan çıkan öteki temel dersleri de dikkate almaları gerekir. Bunların en önemlisi, Türkiye'de liberal demokrasinin altyapısını oluşturan, temel hak ve özgürlüklere, hukuk devletine, insan haklarına ve azınlıklara saygılı bir siyasal kültürün giderek yerleşmekte oluşu. Siyasal sorunlarımız halkın kültüründen değil, liberal demokrasiye ters düşen anayasal kurum ve kurallardan kaynaklanıyor.
Liberal demokrasiyi destekleyen kültürün giderek yerleşmekte oluşunun en önemli işaretleri, haklara ve özgürlüklere hizmet eden iktidarlar giderek güçlenirken, bunlara sırt çevirenlerin giderek gözden düşmeleri. Muhakkak ki AKP bunun en çarpıcı örneği. AKP, temel haklar ve özgürlükler konusunda şaibeli olan “Milli Görüş” ya da İslamcı gömleğini sırtından çıkarıp AB'nin ipine sarılarak Türkiye'yi özgürleştirdiği, hakları tanıdığı ölçüde büyüdü; buna karşılık, hak ve özgürlüklere sırt çevirdikçe gözden düştü.
AKP 7 Haziran'dan ders alıp kendini düzeltebilir mi? Bu belki, Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının zanlılarının Yüce Divan'a sevk edilmesine; soruşturmayı örtbas etmek için çıkarılan ve hukuk devletini yerle bir eden yasaların tersyüz edilmesine destek vermesiyle; bu tahribattan sorumlu olan, başta Erdoğan olmak üzere (Davutoğlu dahil) siyasi kariyerlerini tamamen Erdoğan'a borçlu olan siyasi kadronun kenara çekilmesiyle mümkün olabilir. AKP'de böylesi bir yenilenmenin hiç de kolay olmayacağı ortada.
AKP düşerken HDP'nin yükselişi, oy oranını iki katına çıkarması, kendisini Kürtlerin hak ve özgürlükleri davasıyla sınırlı görmeyip bütün ezilenlerin, bütün ayrımcılığa uğrayanların hak ve özgürlükleri için barışçı ve demokratik mücadeleye adaması sayesinde mümkün oldu. Bu çizgiden saptığı anda düşeceği yer bellidir. CHP'nin yerinde sayması, askeri-bürokratik vesayetçiliği, Kemalist otoriter laikçiliği bir türlü sırtından atamaması ile ilgilidir. MHP Türk etnik milliyetçiliğine, Kemalist tek–kültürcülüğe bağlı kalırsa, marjinalliğe mahkûmdur. İkisi için de büyümenin yolu, hak ve özgürlüklere sarılmak.
Tekrar edeyim: Hak ve özgürlüklere sırt çeviren partiler çökmeye mahkûmdur, bunları sahiplenen partiler ise yükselir. Gırtlağına kadar yolsuzluğa bulanmış, keyfi ve otoriter yönetime karşı duran üç muhalefet partisine hatırlatılması gereken şu: İktidarı paylaşma uğruna AKP ile işbirliğine yönelen, kendisini tüketecektir. CHP, MHP ve HDP hak ve özgürlükleri ayağa kaldıracak asgari müşterekler etrafında birleşerek, şu veya bu biçimde hükümet çıkarmayı başarmalı.
Yorum Yap