- 26.02.2015 00:00
Evet, bir tür başkanlık sistemine geçilmesi önerisi 1970’lerin sonlarından itibaren zaman zaman ortaya atıldı. 1980’lerin sonlarında Başbakan Turgut Özal, 1990’ların sonlarında da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel sözünü etti. Fakat öneri, hiçbir zaman bir hükümet tasarısı ya da seçim beyannamesi olarak gündeme gelmedi.
Erdoğan İstanbul belediye başkanlığından beri bunu savunduğunu söylüyor ama böyle bir öneri AKP programında yer almadı. Başında olduğu AKP hükümeti 2007 genel seçim beyannamesinde yapılacak yeni anayasayla parlamenter sistemi bütün kurum ve kurallarıyla yerleştirme vaadinde bulunuyordu. Profesör Ergun Özbudun ve ekibinin Erdoğan’ın daveti üzerine hazırladığı, Eylül 2007’de açıklanan anayasa taslağı, bu vaade dayanıyordu.
Ne var ki Erdoğan, taslağı hemen rafa kaldırdı. Denebilir ki o tarihten itibaren bütün gücü elinde toplamaya yöneldi. Ekim 2007’de cumhurbaşkanının halk tarafından 5 yıllığına iki kez seçilebilmesini öngören anayasa değişikliğini halkoylamasına götürerek kabul ettirdi. Böylelikle 1982 askerÎ vesayet anayasasının öngördüğü sorumsuz ama yetkili cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir oldu. Aralık 2012’de AKP, muhalefet partilerinin karşı çıkacağını bile bile, meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na “Türk usulü başkanlık” sistemi önererek, komisyonun dağılmasını sağladı. Anayasa uyarınca tarafsızlık yemini etmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdilerde (son beyanına bakılacak olursa) “Meksika usulü” başkanlık için AKP’ye oy isteme kampanyası sürdürüyor.
Erdoğan’ın Latin Amerika ziyaretinde keşfettiği anlaşılan Meksika usulü başkanlık, gerçekten ona uyar. Tek bir kez seçilebilen başkana 6 yıl süreyle sınırsız yetki verdiği için bu sisteme “6 yıllık monarşi” deniyor. Başkan hem devlet, hem hükümet başkanı, hem de başkomutan (ama Erdoğan’ın iddia ettiği gibi “yasama organı başkanı” değil). Hem devlete, hem de üyesi olduğu partiye tam olarak hükmediyor. Yardımcısı yok. Bakanları ve bütün bürokrasiyi tek başına atayıp azledebiliyor. İki meclisli bir parlamento var ama, sadece 1 Kasım – 15 Aralık, 15 Nisan – 15 Temmuz arasında toplanıyor; yılın geri kalanında parlamentoyu iki meclisten gelen 31 kişilik bir karma kurul temsil ediyor. Yasama, kanun yapma yetkisi esas olarak başkanın elinde. Partisinin kendisinden sonra başkanlığa kimi aday göstereceğini dahi başkan belirliyor. Anlayacağınız Erdoğan idealindeki başkanlık sistemine yakınlaşmış.
Peki, Erdoğan başkanlık sistemine geçilmesini nasıl savunuyor? Şöyle: Gelişmiş ülkelerin “tamamına yakını” parlamenter sistemle yönetildiği bir gerçek iken, o aksini iddia ediyor; (parlamenter sistemin beşiği olan) “İngiltere bile yarı – başkanlıktır. Hakim unsur kraliçedir…” diyor. Başkanlık sisteminin beşiği olan ABD’nin parlamenter sistemi “20, 30, 40 yıl denedikten sonra tıkanıp başkanlık sistemine geçtiği”ni söylüyor. Bu inanılmaz, akıl almaz laflara geçen gün bir de “başkanlık sistemi aslında genlerimizde vardır” eklendi. Ne demek istediği açık: Biz Türkler sultanlıkla yönetilmek üzere yaratıldık!
Başkanlık sistemi tartışmasında, tam anlamıyla sözün bittiği yerdeyiz. Başkanlık sistemi siyasiler arasında yüksek bir uzlaşma kültürünün geçerli olduğu yerlerde yürüyebilir. İsterse ABD’den kopya edilsin, başkanlık sistemi Türkiye için facia olur. Erdoğan’ın performansı bunu ispatlamaya yeter, artar: Anayasa’yı fütursuzca çiğniyor; bütün halkın değil, kendisine oy verenlerin cumhurbaşkanı gibi davranıyor; tüm muhalefeti ihanetle suçluyor; toplumu giderek daha endişe verici bir şekilde kutuplaştırıyor.
Yarın Erdoğan (ya da bir başkası) hangi türden olursa olsun bir başkanlık sistemiyle karşımıza çıkacak olursa, başımıza gelebilecekleri tasavvur etmek dahi istemiyorum.
Yorum Yap