- 20.12.2014 00:00
17/25 Aralık 2013 Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının örtbas edilmesini dikkatlerden uzaklaştırmak için düzenlenen, 14 Aralık 2014 özgür basına darbe operasyonunda gazetemiz Zaman’ın genel yayın müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Genel Müdürü Hidayet Karaca, 80 saat gözaltında tutuldu.
Çıkarıldıkları mahkeme Karaca’nın, üç emniyet mensubu ile birlikte tutuklanmasına, Dumanlı’nın ise tutuksuz yargılanmasına karar verdi. İki köşe yazısı ve bir haber ile “devletin egemenliğini ele geçirmek amacıyla silahlı terör örgütü kurma” gibi ipe sapa gelmez bir iddia üzerine kurulu olan bu davanın sadece açılmış olması bile Türkiye’de yargı bağımsızlığının ve hukuk devletinin giderek ortadan kalktığının, ülkenin giderek keyfileşen ve otoriterleşen bir tek–adam yönetimi altına girmekte olduğunun bugüne kadarki belki en çarpıcı ifadesi.
Tek–adam yönetiminin medyada öncelikle Zaman ve STV’yi hedef alması, şüphesiz bir rastlantı değil. 14 Aralık operasyonunun işaret ettiği gerçek, Zaman ve STV’nin Türkiye’de özgür basının önde gelen kaleleri oldukları. Kimse inkâr edemez ki, gerek Zaman, gerekse STV, Türkiye’de gerek askeri vesayet düzenine gerekse (şimdi vesayetçileri yedeğine alan) tek–adam yönetimine karşı en kararlı tavrı gösteren medya kuruluşları oldu. Zaman ve STV’nin Türkiye’de özgür basının kaleleri olmaları, muhakkak ki destek aldıkları Hizmet Hareketi’nin, Türkiye’de sivil toplumun en önemli güçlerinden biri olmasından kaynaklanmakta.
14 Aralık operasyonu, belki “her şerde bir hayır vardır” misali şu hususların anlaşılmasına da yardımcı olabilir: Zaman’ın editör ve yazarları, STV’nin editör ve yorumcuları, kimilerinin iddia ettiği gibi Fethullah Gülen Hocaefendi’den, “Cemaat”ten aldıkları talimatla yazmaz, konuşmaz. Onlara ve tüm Hizmet Hareketi’ne rehberlik eden, evet Hocaefendi’nin öncülük ettiği İslam anlayışı ve dünya görüşüdür. Onların paylaştığı anlayış, “herkesi olduğu gibi kabul etmek” ilkesinde özetlenen, demokrasiye, inanç özgürlüğü olarak laikliğe, hukuk devletine, evrensel insan haklarına ve farklılığa saygı ilkesine bağlılığın giderek daha derinlemesine sindirildiği anlayıştır. Zaman Gazetesi ve Samanyolu Yayın Grubu, kimilerinin iddia ettiği gibi, sadece ve sadece Hizmet Hareketi’nin sözcüsü değildir. Bu medya kuruluşları, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri, insan haklarını savunan tüm görüşlere açık olmuştur.
14 Aralık operasyonundan çıkan başka bir sonuç, tek–adam yönetiminin bütün toplumu olduğu gibi, kurduğu “havuz medyası” ile basın mensuplarını da kutuplaştırarak, hepimizin vergileriyle finanse edilen devlet radyo ve televizyonunu kendi borazanı gibi kullanarak hakimiyetini sürdürme peşinde oluşu. Bir kısım medya mensuplarının meslektaşlarının ipe sapa gelmez iddialarla gözaltına alınmalarına adeta bayram etmeleri, medyada meslek ahlak ve ilkeleri yerleşmeden Türkiye’de demokrasinin yerleşemeyeceği gerçeğini bir defa daha hatırlattı. Bu bağlamda tek teselli duyulabilecek husus, meslek örgütlerinin ve medyanın kendine saygısı olan isimlerinin operasyona karşı kararlı bir şekilde tavır almış olmaları.
Demokrasiyi hak ve hukukun herkese lazım olduğunu yaşayarak öğreniyoruz. 14 Aralık operasyonu, Zaman yönetici ve yazarlarının geçmişte askeri vesayet düzenine karşı mücadele içinde yapılan kimi yanlışları kabul ederek özeleştiri yapma erdemini göstermelerine de vesile oldu. Hiçbirimiz demokrasinin ve hukuk devletinin değerini annesinin karnında öğrenmedi. Demokrasiyi yaşayarak öğreniyoruz. Özgürlük mücadelesi askeri vesayet düzenini çökerttiği gibi, tek–adam yönetiminin de sonunu getirecek.
Yorum Yap