Artık kimse AKP iktidarı altında Türkiye’de hukuka dayalı bir piyasa ekonomisi uygulandığını söyleyemez.

Türkiye’de bugün geçerli olan kapitalizm türüne tam teşhis koyma zamanı geldi. Belki de geçti… Baksanıza bir başbakan yardımcısı ne diyor: “Çevreyi vahşi kapitalizm kurallarına terk edemeyiz…” Ya ötekisi: “Devlet israfı beni utandırıyor…”

Bizde geçerli olan çok sıfatlı bir kapitalizm türü: Vahşi, yani ne pahasına olursa olsun, insana ve tabiata hiçbir saygı duymadan üretim, büyüme amaçlı kapitalizm. Yoz yani, rüşvet ve yolsuzluk üzerine kurulu kapitalizm. Müsrif, yani nadir kaynakları çarçur eden nitelikte kapitalizm. Eş dost kapitalizmi, yani rekabete değil iktidar yakınlarının kayırılmasına dayalı kapitalizm.

Göstergelere bakın: Çalışanların güvenliğine önem verilmediği için son 10 yılda, yani AKP iktidarı altında, kaza denilemeyecek hale gelmiş olan iş “cinayetleri”nde ölen işçi sayısı 10 bin 804. Ölümlü iş kazalarında Türkiye Avrupa birincisi. Aynı dönemde iş kazalarında sakat kalanların sayısı da 14 bin 665.

Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturması ile gündeme gelen iddialar, hükümet üyelerine ve yakınlarına kadar uzanan zanlıları korumak amacıyla örtbas ediliyor. Bu iddialar, zanlılar bağımsız mahkemeler önünde yargılanmadıkça asla unutulmayacak. Geçen hafta hükümetin ülkedeki tüm maden işletmeleri için 150 şirketlik bir “maden havuzu” oluşturduğu iddiası ortaya atıldı. İddiaya göre, AKP’ye yakın işadamları son beş yıl içinde madencilik alanında milyarlarca liralık rant edinildiğini fark edince 16 Haziran 2012 tarihinde çıkarılan yönetmelik ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nda olan madencilik ruhsatlarını tahsis yetkisi Başbakanlık’a verildi. Gerekçe olarak da, ruhsatların “PKK’ya yardım eden işadamlarının elinden alınması” gösterildi. Havuz böyle oluştu. (Taraf, 06.11.2014) İddianın araştırılmaya değer olduğu muhakkak. Yine geçen hafta kamuoyu, Manisa’nın Soma ilçesinde Kolin Şirketler Grubu’nun yapacağı termik santrale yer açmak için 6 bin zeytin ağacının, üstelik Danıştay’ın “yürütmeyi durdurma” kararının tebliğinden kaçmak için aceleyle kesilmesi, faaliyet sırasında çiftçilerin darp edilmeleri haberiyle sarsıldı. Söz konusu ağaçlar için 10 Mayıs 2014’te Bakanlar Kurulu’nca “acele kamulaştırma kararı” alındığı ortaya çıktı. (Hürriyet, 09.11. 2014) Bütün bunlar, hükümetin zeytinlik alanlarını inşaata açma tasarısının üreticilerin protestolarıyla karşılandığı bir ortamda yapıldı. Yine geçen hafta kamuoyu, imar ve iskân ruhsatı olmadan inşa edilen (muhaliflere göre “Kaçak Saray,” yandaşlara göre “AK Saray”) ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tahsis edilen bin odalı bina için yapılan harcamanın boyutlarının açıklanmasıyla sarsıldı. Maliye Bakanı Şimşek proje tamamlandığında bunun 1 milyar 370 milyon lirayı bulacağını söyleyip Erdoğan’ı kızdırdı. Başbakanlık için yapıldığı halde Cumhurbaşkanlığı’na devredildiği ortaya çıkan binanın, devrik Romanya Başkanı Çavuşesku ve devrik Ukrayna Başkanı Yevtuşenko’nun saraylarıyla benzerliği dünyanın gözünden kaçmadı. Erdoğan’ın “Türkiye’nin büyüklüğünü gösterme” gerekçesiyle savunduğu kaçak ucube, ülke itibarını iki paralık etti. Yurtdışında yapılan yorumların en çarpıcı olanı hiç kuşkusuz Erdoğan’ın rol modeli Putin’in ülkesi Rusya’dan geldi. Noviye İzvestiya gazetesinde Sergey Lavinov şunları yazdı: “Artık sadece otoriter yönetim stili değil aynı zamanda lükse olan sevgisi nedeniyle Erdoğan’ı ironik olarak sultan olarak adlandırıyorlar… Onbir yıl başbakanlık yapmış Erdoğan’ın belki sultan değil ama tek hükümdar olmak istediği kesin…” (Taraf, 08.11.2014) Artık daha düne kadar AKP iktidarında Türkiye’yi İslam dünyasına örnek gösteren Batı basınında “AK Saray” hakkında çıkan yorumları aktarmama gerek yok, sanırım.