Demokrasiye güven sarsılmamalı

  • 12.08.2014 00:00

 Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan olarak girdiği Cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turda, geçerli oyların % 52’sini alarak kazandı.

AKP 30 Mart yerel seçimlerinde 20,5 milyon oy almıştı; Erdoğan 20,8 milyon oy toplamayı başardı. (Bu 300 bin oy artışta Saadet Partisi seçmenlerinin ve yurtdışından gelen oyların katkısının önemli olduğu tahmin edilebilir.) Öncelikle bunun büyük bir başarı olduğunu teslim etmeliyiz. Zira bugüne kadar, iyi kötü demokrasiyle yönetilen ülkelerde, hakkında bu denli büyük yolsuzluk iddiaları bulunan bir siyasetçinin üst üste seçim kazanabildiği görülmüş şey değildir.

    Erdoğan’ın bu başarısını, ona oy veren seçmenleri “göbeğini kaşıyan adamlar… bidon kafalılar…” diye aşağılayarak ya da “yüzde 25–35’lik bir kitle hiçbir şeyi sorgulamıyor… Neticede İslam merkezine bireyi değil cemaati alan bir din…” diyerek açıklamak son derece yanıltıcıdır. Böyle düşünenler yanıldıkları ve yanılttıkları gibi, Türkiye’de seçimle gelen hükümetlerce yönetim anlamında demokrasiyi de sorguluyorlar. Bu zihniyet, askeri-bürokratik vesayetçiliğin dayandığı zihniyettir. Erdoğan’ın kazanmasını halkın cehaletiyle, kültürsüzlüğüyle açıklamak züğürt tesellisinden başka bir şey ifade etmez. Türkiye 1950’den bu yana genelde hür ve adil seçim yapan bir ülke. Seçmenler hemen her seçimde makul tercihlerde bulundu; 2002 seçimlerinde ülkeyi iflasın eşiğine getiren iktidar partilerinin hepsini meclis dışına itmeyi bildi.

    Eğer Erdoğan’ın seçilmesinin Türkiye için arzettiği tehlikelerin bilincindeysek, otokrasiye (tek–adam yönetimine) ve kleptokrasiye (hırsızlar yönetimine) doğru gidişe karşı mücadeleyi başarıya ulaştırmak istiyorsak, Erdoğan’ın seçim başarısının akılcı ve bilimsel bir analizini yapmak, bundan dersler çıkarmak zorundayız. Erdoğan niye kazandı?

    Herhalde öncelikle belirtilmesi gereken husus şu: AKP’nin oy oranını % 34’ten % 47’ye, oradan % 50’ye çıkaran etkenler hangileriyse, % 52 ile Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayan başlıca etkenler de onlardır. Erdoğan, AKP’nin ilk iki iktidar döneminde, AB’ye katılım sürecinin teşvikiyle yapılan reformlarla kişi başına ortalama geliri ciddi oranda arttırdı; orta sınıf iki katına çıktı. Sosyal yardımlarla, altyapı yatırımlarıyla refah seviyesini yükseltti. Askeri darbe girişimlerini bertaraf etti, askeri vesayeti hukuken değilse de fiilen bitirdi. Kürtlere kimliklerini serbestçe ifade özgürlüğü kazandırdı; PKK’nın silahları susturmasını sağladı; Sünni Müslüman kadınların inanç ve eğitim özgürlüğünü kısıtlayan başörtüsü yasağını önemli ölçüde ortadan kaldırdı.

    Bütün bunlar için Türkiye’de halkın büyük bir kesimi, AKP’nin üçüncü iktidar döneminde yapılan tüm yolsuzlukların ve hukuksuzlukların farkında da olsa, popüler ifadesiyle “Çalıyorlar, ama çalışıyorlar” diyerek Erdoğan’a vefa borçlarını ödüyorlar. Unutulmasın ki, hükümetlerin seçimle geldiği bütün ülkelerde, özellikle de bizim gibi zenginler sınıfına mensup olmayan ülkelerde oyların belirlenmesinde rol oynayan birinci faktör ekonomidir. Türkiye ekonomisinde hissedilir bir kötüleme olmadığı sürece genel eğilimlerin köklü bir şekilde değişmesi beklenemez.

    Erdoğan’ın seçimleri kazanmasında seçimin adil olmayışının, başbakan sıfatını koruyarak yarışa katılmasının, bu nedenle devlet imkanlarını lehine kullanmasının rolü azımsanamaz. Erdoğan’ın kamu gelirleriyle finanse edilen TRT’yi ve eşdost sermayedarlara kurdurduğu “havuz medyası”nı etkin bir propaganda aracı olarak kullandığı görmezden gelinemez.

    Unutulmamalıdır ki AKP, Türkiye’nin yegane kitle partisidir; öteki partilere nazaran çok daha etkin bir örgütlenmeye sahiptir. Bu örgüt seçmeni seferber etmede, sandığa götürmede çok başarılıdır. AKP’nin seçim kampanyalarını rakiplere nazaran her yönüyle çok daha başarılı bir şekilde organize ettiği ortadadır.

    Ne yazık ki, ana muhalefet partileri CHP ve MHP’nin Erdoğan gibi siyasi tecrübe sahibi, kurt bir politikacının karşısına çıkardıkları ortak aday, her ne kadar saygın bir kişiyse de, siyaseten hayli zayıf bir adaydı. Öyle ki, adı açıklandığında yazdığım gibi, adeta Erdoğan Çankaya’ya çıksın isteniyor izlenimi doğurdu. Lehine yürütülen seçim kampanyası da olağanüstü sönük geçti. CHP ve MHP’nin son yerel seçimlerde aldıkları toplam oy 19 milyondan fazlaydı; ortak adaylarının aldığı toplam oy 15,5 milyon düzeyinde kaldı, yani 3,5 milyon azaldı. Bunların çoğunun şu veya bu nedenle sandığa gitmediği, MHP oylarının küçük bir kısmının Erdoğan’a, CHP oylarının küçük bir kısmının da (HDP oylarının 3 milyondan 3,9 milyona çıkmış olmasına bakarak) Demirtaş’a gittiğini tahmin edebiliriz. Katılma oranının yerel seçimde % 89’dan, bu seçimde % 74’e indi. Ortak adayın beklentilere cevap vermeyişinin bunda rolü olabilir.

    Sonuç olarak: Türkiye’yi tek-adam yönetimine ve eşdost kapitalizmine doğru götüren bir siyasetçi cumhurbaşkanı seçildi diye bayram edecek halimiz yok. Ama bu yüzden demokrasiye güvenin sarsılması, karamsarlık için de hiç bir neden yok. Sivil otoriterliğe karşı mücadelede tecrübelerimiz kısıtlı. Eğer muhalefet ve partileri tecrübelerden ders çıkarabilirse, demokrasiyi yeniden rayına oturtabiliriz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums