- 12.01.2013 00:00
AKP iktidarının, oylarını hemen tamamen Sünni çoğunluktan aldığı için, ülke içinde “mezhepçi” bir politika izlediği ileri sürülebilir.
Bir önceki yazımda başladığım AKP iktidarının dış politikada mezhepçi bir politika izlediğine dair iddiaların irdelenmesine devam edersek: Arap devrimlerinden sonra Ortadoğu’da kartların yeniden dağıtıldığı, Ankara’nın komşularıyla arasında çeşitli dozlarda gerginlikler ortaya çıktığı ve kimi anlaşmazlıklarda arabulucu rolü oynama olanağını kaybettiği doğrudur. Ama bunu “mezhepçi, Sünni yanlısı, Türk-İslam sentezci, ideolojik” bir politika izlemesine bağlamak hiç inandırıcı değil. İsrail ile ilişkilerde yaşanan gerginlik, Ankara’nın İsrail ile (Şiiliği kuşkulu ama Sünni olmadığı muhakkak) Suriye arasında barış görüşmelerini başlatmaya yönelik çabalarını, İsrail’in 2008 sonunda Gazze’ye saldırarak kundaklamasıyla başladı; 2010’da Mavi Marmara cinayetleriyle tırmandı. Ankara’nın ABD (ve AB) gibi, İsrail’in işgalci ve uzlaşmaz politikalarını neredeyse kayıtsız şartsız destekleme politikası uygulaması beklenemez. Bu politikalar bırakın Filistinlileri, İsrail halkının da uzun vadeli çıkarlarına uygun değildir. Türkiye’nin iki devletli çözümü kararlılıkla savunması ise ulusal çıkarının gereğidir, zira sorun çözülmeden bölgede istikrar sağlanamaz.
Ankara’nın Filistin’de yapılan seçimleri kazanmasından sonra Hamas’la diyalog kurması, herhalde mezhepçilikle açıklanamaz. Hamas görüşmelere dahil edilmeden barış sağlanamayacağının, aklı başında Amerikalılar dahil herkes bilincinde. İsrail hükümetinin uzlaşmaz politikalarından artık Obama yönetimi ve hemen bütün AB ülkeleri bile yaka silker hale gelmedi mi? Ankara’nın İsrail’e tuttuğu yolun çıkmaz yol olduğunu söylemesinde mezhepçi olan nedir?
Suriye krizinde Türkiye, Mısır, (Vahhabi) S. Arabistan ve Katar’ın Baas diktatörlüğüne karşı, halk ayaklanmasının yanında tavır almalarındaki ortak yan, Sünnilik değil her birinin farklı ulusal çıkarları. Bu birlikteliğin İran’ın nüfuzunu yaymasına karşı bir ortak yönü varsa, bunun Türkiye’nin ve genel olarak demokrasilerin çıkarları açısından ne gibi bir (ideolojik) yanlışı olabilir? Baas karşıtı cepheye (Sünnilikle ilgisi olmayan) ABD ve AB ülkeleri de dâhil değil mi?
AKP iktidarı altında Ankara’nın ne ABD ile yakın ilişkiler sürdürmesinin, ne (çıkarılan bütün engellere rağmen) AB’ye üyelik hedefini korumasının, ne de son zamanlarda Brezilya ve İsveç’le birlikte “Barış İnşasında Üçlü Dayanışma” mekanizması kurmasının Türk-İslam senteziyle bir ilgisi olabilir. Neyle ilgisi var? Ulusal çıkarlarla. Aşırı iddialı retorik bir kenara bırakılırsa AKP iktidarının izlediği dış politika ulusal çıkarların korunmasına endeksli, demokratik değerlere de uzak değil. AKP’nin “ulusal çıkar” anlayışını paylaşmayabilirsiniz ama izlenen politikaların arkasında mezhepçilik ararsanız, gerçeklerin çok uzağına düşersiniz.
(AKP’nin dış politikası bağlamında Prof. Dr. Ergun Özbudun’un Star gazetesinde, 15 Eylül 2012’de çıkan yazısını okumanızı da kuvvetle tavsiye ederim.)
Yorum Yap