- 3.01.2013 00:00
Gençliğimde dogmatizmden fena halde dilim yandıktan sonra, tecrübeyle ve okumayla şu anlayışta karar kıldım: Mutlak doğru fikir–yorum yoktur, ancak aksi gösterilene kadar doğru fikir–yorum vardır.
Tam bir başarıyla uyguladığımı iddia edecek değilim ama otuz yılı aşan yorumculuk hayatımda “doğruya destek, yanlışa tenkit” ilkesine bağlı kalmaya gayret ettim. Başında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olduğu AKP hükümetinin icraatının değerlendirilmesinde de bu anlayışa bağlı kalmaya çalıştım. AKP hükümetinin ilk iki döneminde gerek demokrasiyi yerleştirme ve ekonomiyi büyütmeye yönelik reformları, gerekse dış politikaya getirdiği yeni yaklaşımı destekledim.
Ne var ki son seçimlerden bu yana demokratikleşme reformlarının büyük ölçüde durması; Kürt meselesinde yeniden (binden fazla yurttaşın ölümüne yol açan) askerî çözüme yöneliş; Uludere faciası ve üzerinin örtülmeye çalışılması; Başbakan’ın giderek “devlet benim” edasına bürünmesi, muhalefeti susturma gayreti, denetimden kaçma yolları araması, başımıza nükleer enerjiden sonra “Türk-tipi başkanlık” belasını da sarmaya girişmesi, vesaire ile AKP’nin giderek çoğalan yanlışlarını (bazen sert) eleştiriyorum.
Eleştirilerin Başbakan’ın da, hükümetin de, ülkenin de yararına olduğu muhakkak. Demokrasilerde hükümetler eleştiriler sayesinde yanlışlardan vazgeçebilir. Benim vereceğim desteğin ya da yönelteceğim eleştirilerin etkisi ne olabilir, bilemem. Ama Başbakan Erdoğan ve AKP hükümeti son bir-iki yıldır izlediği yanlışlarından dönecek olurlarsa, desteğimi esirgemeyeceğim muhakkak. Şiddetin son bulması için MİT yetkilileriyle PKK lideri Abdullah Öcalan arasında yeniden başlayan görüşmeleri, askerî çözümün çıkmaz yol olduğunun tam olarak anlaşıldığının işareti ve sonuç almak üzere başlatıldığını ummak istiyorum.
Bazı okurlarım diyorlar ki: PKK’yı Kürt sorunu doğurmuştur; Kürt sorunu çözülmeden PKK şiddeti bitirilemez. Ben de diyorum ki, evet PKK’yı Kürt sorunu, yani Kürtleri Türkleştirme politikaları doğurdu ama PKK giderek Kürt sorunundan bağımsız bir hal aldı ve uyguladığı şiddet Kürt sorununun çözümünün önündeki engellerden biri haline geldi. 1999–2004 yılları arasında PKK’nın tek taraflı silah bırakması, şiddet ortamından uzaklaşılması, Kürt kimliğinin tanınması yolunda (elbette yetersiz ama) önemli adımların atılmasını mümkün kılmadı mı? Bugün de PKK önce silahları susturur, sonra da bırakacak olursa, Kürt yurttaşlarımızın ortak kimlik taleplerinin karşılanmasının önündeki engellerden biri kalkacaktır.
Kurtuluş Tayiz’in güvenilir bir kaynaktan aktardığı bilgilere göre: Öcalan PKK’dan “başmüzakereci” olarak yetki almış, 1999’da olduğu gibi silahlı mücadeleye son vermeyi öngören bir yol haritası açıklayacak. Süreç MGK onayıyla yürüyor. İlk adımlar 4. yargı paketiyle gelecek anadilde savunma, kamu kurumlarında anadilde hizmet, yerleşim yerlerinin Kürtçe özgün isimlerinin iadesi ve çok sayıda KCK tutuklusunun tahliyesiyle atılacak. Bu defa devlet ya da PKK kaynaklı provokasyonların süreci baltalamasına izin verilmeyecek. (Taraf, 1 Ocak 2013)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Öcalan’la takvime bağlanan görüşmeleri, “Başbakan’ın açıklaması halka doğruları söyleme adımı…” olarak yorumlaması da umut verici. Bekleyelim, görelim.
Yorum Yap