Eğitim konusuna dokunmak nereden geldiyse aklıma, bilgisayarımın posta kutusu günlerdir “Ah!” sesleriyle çınlıyor.
Çok yaşlı insanların bile ancak sözlük yardımıyla okuyup anlayabileceği İstiklal Marşı’nın anaokulundaki çocuklara ezberletildiğini yazmasaymışım keşke. Çok sayıda anne ve babanın yarasını deşmişim belli ki.
“Ben de size benim derdimi anlatayım.
Anne İngiliz, baba Kürt Alevi’si.
İkiz çocuklarımız dört yaşında ve kreşe gidiyor. Tıka basa Türk, Atatürk ve bayrak imgeleriyle dolduruluyorlar. Şimdi başka okula versek çare mi? Değil. Orada da aynısı olacak.
Çocuklar gerçekten de Atatürk’ün kalplerinde yaşadığını sanıyor.
Biz de okulda verilen zehri evde boşaltmaya çalışıyoruz.
Ne kadar vahim, değil mi.”
Bir başka baba da şöyle yazmış:
“Bizim kız dört yaşında yuvaya başlamıştı. Daha ilk akşam evde ‘Türk askeri aslan yürekli, düşman askeri tavşan yürekli’ diye bir marş okumaya başladı.
Ertesi sabah ilk işim Kalamış'ın göbeğindeki elit (!) yuvaya gidip yönetici cici hanıma ‘Bu ne iştir’ diye sormak oldu.
Aldığım cevap, o güne kadar bilmiyordum, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yuvalarda bile programlama yaptığı, hangi şiirlerin öğretileceğini dikte ettiği.
Düşünsenize, daha üç dört yaşında bile.
Bizim eğitim sistemiyle çok dalga geçtik, ama kendi amaç ve işlevleri doğrultusunda olağanüstü başarılı. Sonuçlar ortada: Sizin dediğiniz gibi, müminlerin bile çok büyük çoğunluğu milliyetçi, laikçileri saymıyorum bile. Bu işin en büyük nedeni Milli Eğitim Bakanlığı müfredatı ve hocaları.”
Bir okuyucum da, Müdür Mustafa Aydın’ı hatırlattı bana.
Siz de hatırlarsınız belki. Dumlupınar İlköğretim Okulu müdürü.
Birkaç ay önce, Erzurum Yakutiye Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Huzur toplantısı”nda ettiği sözlerle konu olmuştu.
Toplantıda bir öğretim görevlisi kavga ve anlaşmazlıkların nedenlerini ve bunlarla nasıl baş edilebileceğini anlatmış. Çocukların şiddete eğilimli olmasının aile ve çevreye bağlı olduğunu söylemiş.
Müdür Mustafa Aydın da konuya şöyle katkıda bulunmuş:
“Çocuklar bir defa genellikle hırsız. Bunun yanında çocuklara devamlı 'Anneniz yoğurt mayalıyor mu' diye sorarım. 'Evet, mayalıyor' diyorlar. Bir kere yoğurt bozuksa, mayası bozuktur. Aile ne ise, çocuğu odur. Bulunduğum çevreyi sokak sokak dolaştım. O kadar kullanılmayan ev var ki. Çocuklar soba yakmış oturuyorlar. Yetkililere eski ve boş evlerin yıkılmasını söyledim. Analar ne kadar kültürlü olursa yetişecek nesil o kadar kültürlüdür. İngiltere'de okullarda şiddetin dozunu ayarlamak için birtakım tartışmalar yapılıyor. Arjantin ya da Brezilya'da emniyette suçlu çocuklara 'Nasıl bir şiddet uygulayalım' diye tartışılıyor. Ben bunu bizzat okudum, kafadan atmıyorum. Yıllar önce Brezilya'da sokak çocuklarını yok etmek için bir örgüt kurulmuştu. Kusura bakmayın, belki biraz anormal gelebilir, ama ben şunu istiyorum: Tıp bu kadar gelişti, yüz nakli yapılıyor. Emniyet’te suçluların kanını alıp gen haritası çıkarsınlar. Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin.”
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, adam hakkında dava açtı.
Mustafa Aydın, hayvan haklarını da koruduğunu, iki yıl güvercinlere yem verdiğini söyleyerek kendini savundu: “Duyarlı bir müdür olmasaydım bunlar başıma gelmezdi. Olaydan sonra müdürlük görevinden alındım. Öğretmenlik yapıyorum. O anda yanlış kelime ağzımdan çıktı. Cımbızla birtakım kelimelerim seçilerek haber yapıldı. Keşke toplantıya hiç gitmeseydim. Otuz yıllık meslek hayatımda hizmetten başka suçum yok.”
Bunlar mahkemede söyledikleri. Ama konuşmasının hemen ertesinde Erzurum Ajans’a şöyle demiş:“Bakalım bekleyip göreceğiz... Süreç ne olacak... Ben bir durum tespiti yapmaya çalışmıştım. Ne hırsızlık yaptım, ne de vatanı böldüm... Bu kadar üstüme gelmeyin...”
Cımbız filan yok, yanlış anlaşılma yok.
“Uzun etmeyin lan,” diyor, “ne var ki bunda?”
Çünkü bu memlekette tek bir önemli suç vardır, “vatanı bölmek”.
Ben böyle bir şey yapmadım, diyor. Aksine, diyor, “vatana, millete, bu ülkeye zararlı çocuklar yok edilsin” dedim, suç işlemedim.
Bence haklı.
Vatan için çocuk öldürmenin suç olmadığını Uludere’de gördük.
Mevzubahis vatansa, gerisi teferruattır.
ronmargulies@btinternet.com
Yorum Yap