- 9.06.2012 00:00
Devlet üniversitelerinden birinde bir seminere katıldım geçenlerde. Âdem ile Havva’nın adlarını epeydir duymamıştım, seminerde karşıma çıktılar.
Yanımdaki konuşmacılardan biri, üniversitenin sosyoloji bölümü başkanıydı. Profesördü.
Ve konuşmasında insanlığı Âdem ile Havva’dan başlattı.
Yüzümde, kahkahasını bastırmaya çalışan bir kişinin ifadesiyle arkadan tekme yemiş bir kişinin ifadesi arasında, ama ikisine de tam olarak benzemeyen bir ifade belirmiş olmalı ki, salonda gülüşmeler oldu.
Sayın Profesör elbette Âdem’in ilk insan olduğuna da, Âdem’in kaburga kemiğinden Havva’nın yaratılmış olduğuna da, çeşit çeşit başka şeylere de inanmakta serbesttir. Serbest ne kelime, en doğal hakkıdır.
Hakkı olmasına hakkıdır da, adam sosyoloji profesörü!
Sosyoloji, yani toplumbilim, adı üstünde, insan toplumlarını inceleyen bilim dalı.
Adam akışkanlar mekaniği (akışkan olarak adlandırılan ve genel olarak sıvılar, gazlar ve bunların dışında bazı başka şeylerden oluşan maddelerin fiziksel davranışlarını inceleyen bilim dalı) veya elektrokimya (elektronik bir iletken ile iyonik bir iletkenin arayüzeyinde gerçekleşen reaksiyonları inceleyen bilim dalı) dersleri veriyor olsa, hiç sorun yok.
Ama insan toplumları hakkında ders veriyor!
Ve herhalde derste kalkıp şöyle anlatıyor: “İlk insan toplumu Âdem adlı bir adam ve onun kaburgasından yaratılan, sonra da ortalıkta başka kimse olmadığı için mecburen onunla evlenen Havva’dan oluşmuştur.”
Bu ilk küçük toplum nerede ve nasıl yaşardı, nece konuşurdu, ne yerdi, ne içerdi, ne üretirdi, alet kullanır mıydı, toplumsal dinamikleri nasıldı?
Kemiklerinin ve kullandıkları alet ve eşyaların fosilleri, kalıntıları bulunmuş mu?
Galiba hiç bugüne kadar bulunamamış. Niye bulunamıyor?
Türkiye üniversitelerinin bazılarında sosyoloji öğrencileri (ve herhalde arkeoloji, antropoloji, paleontoloji filan öğrencileri) bu sorulara cevap arayadursun, dünyanın geri kalanı bambaşka işlerle uğraşıyor.
Dört yıl önce Sibirya’nın Altay Dağları’nda Denisova mağarasında arkeologlar bir parmak kemiği buldu. Aynı bölgede insan kemiğine benzeyen, ama tam da emin olunamayan fosiller epeydir bulunuyordu. Acaba bir zamanlar buralarda farklı bir “insansı” mı yaşamıştı?
Mağarada bulunan 50.000 yıllık kadın parmağı bu soruya cevap verdi.
Evet!
Almanya’da Max Planck Enstitüsü’nden Profesör Svante Paabo parmaktan DNA elde etmeyi başardı ve kadının genetik yapısı çözüldü.
İnsan değildi!
İnsanın çok yakın akrabası olan bu insansı türüne Denisovan adı takıldı.
Geçtiğimiz üç dört yıl içinde aynı türün başka bireylerinin fosilleri de bulunmaya başlandı.
Denisovan kadının parmağı bulunmadan beş yıl önce, Endonezya’nın Flores adasında bir mağarada yine insansı fosilleri bulundu. Buluntular arasında hemen hemen eksiksiz bir kafatası da vardı. Fosiller dokuz ayrı bireye aitti.
İnsana benziyorlardı, ama hem boyları hem kafatasları insandan çok daha küçüktü.
Önce çocuk veya hasta olabilecekleri tartışıldı.
Değillerdi ama. Yeni fosillerin ve mağarada bulunan 50.000 yıllık taş aletlerin de incelenmesiyle Flores adasına özgü farklı bir insansı oldukları kesinleşti: Homo Floresiensis.
Daha da çarpıcısı, Homo Floresiensis kemik ve aletlerinin bazıları 12.000 yıl öncesine tarihlendi. Yani Ortadoğu’da insanlar yerleşik düzene geçmek ve tarım yapmak üzereyken, daha dün sayılır, Endonezya’da farklı bir insansı türü yaşıyordu!
Denisovan ile Floresiensis 2000’li yıllarda keşfedildi. İlk olarak Almanya’nın Neanderthal vadisinde bulunan Homo Neanderthalensis ise ta 1856’dan beri biliniyor. Karşınıza bir Neandertal adam çıksa, iri yapılı, tıknaz, güçlü kuvvetli bir insan zanneder, “Vay be, öküze bak!” derdiniz. Ama insan değil. En yakın akrabamız.
Özetlersem, 50.000 yıl önce Avrupa’nın her yanında Neandertal, Asya’nın orta ve kuzeyindeDenisovan, güney Asya’da Flores adasında Floresiensis yaşıyor. Yaklaşık aynı yıllarda, belki biraz daha öncesinde, Afrika’da yaşayan ve diğer üçüne çok benzeyen bir yaratık, Homo sapiens, günümüzde de sürdürdüğü maceracılığı ve meraklılığı nedeniyle yollara düşüyor, Afrika’nın kuzeydoğu ucundan çıkıyor, Asya’ya, Avrupa’ya yayılmaya başlıyor.
Yani o yıllarda dünyada dört ayrı insan türü yaşıyor!
Şimdi sıkı durun.
Aynı dönemde yaşamakla kalmıyorlar. Karşılaşıyorlar, tanışıyorlar. Ve çiftleşiyorlar!
İnsanın genetik yapısında yüzde 4 Neandertal DNA’sı var.
Avustralya ve Melanezya’da bazı insanlarda yüzde 6 Denisova DNA’sı var.
Yukarıda yazdıklarımın hiçbiri tahmin veya spekülasyon değil. Hiçbiri hakkında dünyada hiçbir bilim insanının en ufak bir kuşkusu yok.
Âdem ile Havva acaba Neandertal mıydı, Denisovan mı, Floresiensis mi, Homo sapiens mi?
Türk profesörleri her istediğine inanmakta serbesttir. Ama derste çocuklara peri masalı anlatmakta da serbest midirler?
Diyanet İşleri’ne danışsak mı acaba?
ronmargulies@btinternet.com
Yorum Yap