- 10.03.2012 00:00
Sivas Dünbiliği kitabını Sivas’ı çok merak ettiğimden almadım. Kemalizm’in 1930’larda ne kadar azgınlaştığını, ne kadar manyaklaştığını bildiğim için, o yılların kitaplarına merakım vardır, o yüzden aldım, okudum.
“Dünbilik” de neymiş diye soranlar olabilir. Dil devrimi tümüyle başarıya ulaşmış olsaydı, bugün hepimiz “tarih” yerine “dünbilik” diyor olacaktık.
Allah korumuş!
Kitap 1930’da Vilayet Basmalığı’nda basılmış. Kapağında “Her uğuru korunmuştur. Basadsızları düzmedir” yazıyor.
Yazarı, “Sivas Mektüpçüsü Basri”.
“Mektüp”, “mektup” kelimesinin öz Türkçesi değil. Sadece o yıllarda Başöğretmen Atatürk Türk milletine henüz “u” ile “ü” arasındaki farkı öğretememişti.
Kitabın “Girek” bölümünde, Sivas’ın tarihine girmeden önce “bu ülkede yurtlananların kökünden, boyundan sözaçmak sanısızdır, ki gereğir” diyor.
Önce, Cumhuriyet kurulduğu güne kadar bu ülkede yurtlananların ne kadar felaket durumda olduğunu anlatıyor Mektüpçü Basri Bey.
“En büyük başuğrağına Babıali deye bir ad kodular. Bu o katta, yüksek bir kapı oldu, ki içine kuşlar bile bakamaz oldu. Daha büyük bir kapıya kapı da demeye dilleri varmadı; buraya gireceklerde yüzsurat olmamalıydı, ki bunda yüzsürüp yaltaklansınlar, sonra da içeri girerek elkavşurup sorguçsokunsunlar.. Ulusun işleri işte bu, biçim incin olmayan eşik ve kapılarda sözde yürüdiliyordu.”
Bu berbat durum, bu yönetim kötülüğü ve kendi öz dilini unutma, bu “soydönerlik”, Osmanlı’yla başlamamış üstelik: “Bu densizlik ve kaygısızlık Selçuklulardan arta kalan bir çığırdı. İlkin dizgini onlar boşalttılar. Onlar Acem’i örnek edinmişler ve kendilerine öyle adlar beğenip seçmişlerdi ki, koca Türk ülkesinde Acem’in bir kolu günsürüyor sanılırdı.”
“O dönümlerde, başımızda kuramoturup yomuşsalanlar işte böyle ellerine bir başka saz almışlar, bizim havalardan yançizip durmuşlardı. Bu ayrıksı gidişlere ulusumuz yürek pergidip diş sıkıyordu. Bir gün geldi ki, yaptıklarının gözlerine düşürdüğü Kızıl sisten, bir yana bakmaz oldular, yüzgelmeğe takatları kalmamıştı. Çünki, yurt uçurumun kıyısına getirilmiş, en yıkımlı bir uca başgöstermişti.”
“O gün hep birlendik ve kaldırın deyerek topunu alaşağı ettik. Onların buyruklarını kırdık ve sıdık. O gündenbugün Türk sözünün ne deyişe geldiği açılmaz bir bilmece, çözülmez bir sık düğüm, sökülmez bir yanıltmaç olmaktan sıyrıldı çıktı.”
Bu bilmecenin cevabını, yanıltmaç olmaktan sıyrılıp çıkan gerçeği, Türk’ün ne olduğunu da okuyucudan saklamamış Mektüpçü Basri Bey: “Gerçek bu ki, ortada varlıklarvarlığı koca bir Ata kökü, ilk sağlık, esenlik beneği denizkıyılarında kımıldanıp da yürümeğe, sonra da düşünmeğe elverişli bütünyapılı bir Kişioğlu olduğu günden beri bir ad almıştı: Türk.”
“Dört yöne ün salmış, şan bırakmış tek bir ulus vardı: Türklük.”
“Türk nereye girdiyse bilgisinin ışığını bilece iletti. Nerede yurtlandı ise orda buyruğu elealmış, bütün uruklara üstünlüğünü göstermiş, bütün karşısına çıkanlara bilgi ve sökmenliği ile başçıkmıştır.”
“Atalarımız dünyayı eleavuca aldılar ve sığdırdılar da. Bu yalnız dört çevreye kılıç üşürmekle olmadı. Onlarda ne bilgiler, ne sınanmış us ve derin ve delici bir an vardı.. İşte, büyük Türklük varlığını deniz gibi taşarak yaydı ve her uç ve bucakta bilgi ile bir yürüttüğü bilek gücüyle ellikler kurdu.. Türk bir yanda, dünya öteçerlikte hep çatışıp savaştılar. Bütün bu çarpışmalar hep benliğini korumak, birliğini sağlamak içindi. Bu birleşmeyi önlemek için Çinliler, Yunanlılar ve Avrupa az mı uğraştı?”
Sivas dünbiliği için yerim kalmadı.
Ama Kemalizm’in dünbiliği hakkında bir fikir verebilmişimdir umarım.
ronmargulies@btinternet.com
Yorum Yap