- 8.12.2014 00:00
Neredeydik, nereye geldik?
Dün akşam, Abdullah Öcalan’ı ziyaret eden HDP heyetinin raporunu okuduktan sonra bu soru geldi aklıma.
Tesadüf bu ya, gündüz “Kemalist Türkiye’de Tarihyazımı, Tarih Söylemi ve Kürtlerin Varlığı Sorunu” başlıklı bir makale okuyordum. Nereden nereye geldiğimizi düşünmeden edemedim.
Geldiğimiz yer şurası:
“Sayın Öcalan, uzunca bir süredir üzerinde çalıştığı ‘Barış ve Demokratik Müzakere Süreci Taslağı’nı genel hatlarıyla olgunlaştırdığını ve devlet heyetiyle detaylı bir şekilde üzerinde tartıştıklarını, gelinen nokta itibarıyla üzerinde müzakere yürütülebilecek bir çerçeve olduğu konusunda mutabık kaldıklarını belirtmiştir.”
Yani mealen demiş ki Öcalan, “Ben, daha düne kadar devlet tarafından varlığı bile kabul edilmeyen bir halkın temsilcisi, bir müzakere taslağı yazdım, devletle konuştuk, tartıştık, bu taslak üzerinden yürüme konusunda anlaştık.”
Son birkaç yılın gelişmeleri o kadar hızlı oldu ki, o kadar alıştık ki, bu cümlenin ne kadar çarpıcı olduğunu kavrayamaz hâle geldik. Doğal karşılıyoruz. Öcalan bir taslak hazırlıyor, devlet bunu aşağı yukarı kabul ediyor ve müzakerelere devam ediyorlar. Ne var ki bunda?
Şunlar var:
“Mareşal Fevzi Çakmak, Doğu ve Güney illerinde sanayi kurulmasını, yollar yapılmasını istememiş, yol yapıldığı takdirde bir savaş halinde bu sınırlardan geçecek düşmanın memleketi kolaylıkla işgal edebileceğini ileri sürmüştür.. Mareşal’a göre, Doğu illerinde okul açılması bu illler halkını uyandıracak, Kürtlük gibi bir takım bölücü akımlara yol verecekti.” Çakmak, 1921’den 1944’e kadar Genelkurmay Başkanı.
Aynı yıllarda, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya şöyle demiş: “Niçin hâlâ Kürt Memet, Çerkes Hasan, Laz Ali diyelim. Bir defa bu, hâkim unsurun kendi zaafını gösteren bir şeydir.”
Yine o yıllarda, CHP Genel Başkanı Recep Peker şöyle buyurmuş: “Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük, Çerkeslik ve hatta Lazlık ve Pomaklık gibi fikirler telkin edilmiş olan vatandaşlarımızı kendimizden sayarız. Mazinin karanlık istibdat devirlerinden kalma bir miras olan bu yanlış telakkileri samimiyetle düzeltmek vazifedir.”
Saymaya devam edersem, gazetenin tümünü istila etmesi gerekir bu köşenin.
Yukarıdakilere benzer lafları 1920’lerde, 30’larda, 40’larda tekrar tekrar eden ve buna uygun davranan, 1990’larda ve 2000’lerde yaptıkları hafızalarımızda taptaze duran bu devlet, bugün Öcalan’la, PKK ile, Kandil’le masada oturuyor, taslak tartışıyor.
Yani yenilmiş, Kürtlerin zaferini kabullenmiş, dizleri üzerine çökmüş.
Yenilmezliği bitmiş.
Geri kalanı bize kalmış.
Roni Margulies
ronmargulies@btinternet.com
http://marksist.org/hem-masada-hem-diz-cokmus-roni-margulies.html
Yorum Yap