- 29.06.2011 00:00
Meclis’te yemin edilip edilmediğini ben şu anda bilmiyorum; siz bu yazıyı okurken biliyor olacaksınız.
Olsun. Edilse de edilmese de, yemin meselesi ve yeminin yansıttığı ve dayattığı anlayış artık Türkiye’nin gündemindedir.
Bir daha çıkmamacasına.
“Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; Türk milliyetçiliğine sadık kalacağıma; Türk milletinin millî, ahlakî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyeceğime” gibi ifadelerle sadece benim gibilerin sorunu olduğunu sanırdım.
Yanılıyormuşum.
Bir TV kanalından gelip benimle söyleşi yapanlardan öğrendim. Onların da sorunu varmış. Benimkinden farklı bir sorun, ama sorun. Kutsal olmayan bir konuda, kutsal olmayan bir şey üzerine yemin etmeyi yanlış buluyorlar.
Bu itirazı Altan Tan şöyle ifade etti: “Kemalizm’e bağlılık yemini olan bu yemin, itikaden yanlış, İslam hukukuna göre yanlış. Anayasal zorunluluk varsa yemin edeceğim, bunun ötesinde de Allah’tan özür talep edeceğim.”
Sonra, dindarlığın vicdanı ve barometresi olarak algıladığım okuyucum Ümit Bey’den şu iletiyi aldım:
“Dindarlara düşmanlık yapan Atatürk ilke ve inkılâplarına ve darbecilerin yaptığı Anayasa’ya bağlı kalmayacağıma, milliyetçiliğin her türüne karşı çıkacağıma, hiçbir ırkın diğerinden üstün olmadığına inanacağıma yemin ederim. Ne olduğu meçhul, nereye çekersen oraya gelecek ‘millî, ahlakî, insanî, manevî ve kültürel değerlere’ değil; çağdaş, güncel, tüm dünyanın kabullendiği ve ortak paydada buluştuğu değerlere bağlı kalacağıma yemin ederim. Dindarlara baskı aracı olarak kullanılan, dinin toplumsal hayattan dışlanmasını hedefleyen ve dünyada başka örneği olmayan Kemalist laikliğe değil, din ve vicdan özgürlüğüne, ‘dinde zorlama yoktur ayetine’ bağlı kalacağıma yemin ederim. Bu da benim yeminim. Bu yeminle Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na giremeyeceğim kesin. Zaten benim bu tip kurumlarla işim olmaz; hedefim Allah'ın cennetine girebilmek; cennete inanmayanların da kalbine girebilmek. Bu yeminle hedeflerime ulaşabilirim. Belki dünyada işçi olarak ölürüm, ama olsun, ben buna razıyım.”
Teolojik değil ama güncel siyasî konularda Ümit Bey’le farklı düşündüğümüz az konu var. Ama bunlardan bir tanesi kilit bir konu.
Kürt sorununun çözümü konusunda, Kürtlerin taleplerinin karşılanması gerektiği konusunda hemfikiriz. Ama tartışma PKK’ye, BDP’ye geldiği anda kafa kafaya geliyoruz.
Kürtlerin tüm haklarını savunan Ümit Bey, Kürtlerin örgütlerine öfkeleniyor, suçluyor, yanlış buluyor, kızıyor.
Ve bu tavır Ümit Bey’e özgü değil.
Başbakan’dan başlıyor, hükümete yakın gazetelerin sayfalarından yayılıyor ve hatta Taraf gazetesinde bile, heyhat, yankı buluyor.
“PKK derin devletin işini yapmaktadır”, “PKK ile Ergenekon kardeş örgütlerdir”, “Öcalan makul, ama Kandil herşeyi bozuyor”. Açıkça söylenmiyor pek, ama “PKK ile BDP olmasa, ne güzel çözülecekti bu sorun” diye düşünülüyor adeta.
Cümleten yanılıyorsunuz arkadaşlar!
Kürt halkının örgütleri olmadan çözülmez bu mesele.
Kürt halkı, örgütlü olduğu için bu meseleyi çözümün eşiğine getirmeyi başardı.
Her Kürt bunu biliyor. Örgütleri beğenip seven de biliyor, beğenmeyen, sevmeyen de biliyor.
Murat Karayılan, Hasan Cemal’e şöyle demiş:
“Başbakan şöyle diyebilmeli: ‘Türk-Kürt kardeşliği bin yıl öncesine gider.. Fakat 1924 sonrası Kürt inkârı gelişmiş, benimsenmiş.. Büyük trajedilere neden olan bu inkâr politikası yanlıştı. Ve PKK, Öcalan, bu inkâr siyasetinin sonucu olarak ortaya çıktı. Şimdi biz bu tarihsel yanlışı telafi ediyoruz.’ Başbakan böyle derse, kimse Öcalan’dı, PKK’ydi demez ki... PKK durup dururken ortaya çıkmadı ki.. Biz piknik yapmaya çıkmadık ki dağa...”
Kürt halkı piknik yapmadığı, örgütlendiği ve örgütlü mücadele verdiği için çözümün eşiğindeyiz.
Üstelik sadece Kürt sorununun değil, Kürtler örgütlendiği ve örgütlü mücadele verdiği için daha pek çok şeyin de çözümüne yakınız. Yemin meselesinin, demokrasinin, asker sorununun, dindarların sorunlarının, vatandaşlık ve azınlık sorunlarının...
Kürtlerin örgütlü mücadelesi Kemalist devletin çivilerini yerinden oynatmasaydı, büyük ihtimalle bunların hiçbiri gündeme gelemeyecekti.
“Artık dağıtın şu kötü örgütlerinizi” demek yerine, teşekkür etmemiz gerekir bence bu örgütlere.
ronmargulies@btinternet.com
Yorum Yap