Farkında mısınız? Yolsuzluk konusu gündemden düştü. Hem de öyle bir düştü ki, tamamen gözden kayboldu, yer yarıldı içine girdi sanki.

Hiç böyle bir şey olmamış gibi. Ne televizyon ve gazetelerde gündeme geliyor, ne kahve sohbetlerinde.

Tamam, biliyorum, biz yolsuzluğa, rüşvete filan alışığız, herkes yapar, yapmayan olmamıştır falan. Ama bu kadar da değil yahu! Dört bakan istifa edeli daha iki ay bile olmadı. Ve konu kapandı!

Dün bu dört bakanın bir fotoğrafı vardı gazetelerde. Neredeler, ne yapıyorlar, belirtilmemiş. Ama nerede olmadıkları belli. Gözaltında veya mahkemede değiller. Ne yapmadıkları da belli. Nedamet getirmiyorlar, herhangi bir pişmanlık işareti göstermiyorlar.

Aksine, keyifleri yerinde.

Gazetelerden birinde "Ve fezlekeler karartıldı" manşeti var, diğerinde "Fezlekeler iade". Habere göre, "Savcıları görevden alınan rüşvet soruşturmasında, fezlekelerin Meclis'e gelip gelmeyeceği belli değil."

Peki bu adamların oğullarına ne oldu? Bilen var mı?

Ben bilmiyorum vallahi. Çünkü konu kapandı.

Konunun üzerine "Darbe oluyor", "Hükümete karşı komplo kuruldu", "çeteler", "faiz lobileri, vaiz lobileri" gibisinden o kadar çok doğal gübre döküldü ki, yolsuzluklar meselesi gözden kayboldu.

Kumpasa gelen kahramanlar

Yolsuzluklar gözden kaybolur ve memleketimizde yolsuzluk yapılmamış olduğu kesinlik kazanırken, başka bir şey görünür oluverdi.

Veli Küçük'ün adı daha düne kadar hiç geçmiyordu. "Şanlı ordumuza kumpas kuruldu, ah ne felaket hukuksuzluklar yapıldı, ah cici subaylarımız ne büyük haksızlığa uğradı" diyenler, Yeni Şafakyazarlarından Radikal yazarlarına, general damatlarından binbaşı eşlerine, Başbakan'la Yalçın Akdoğan'dan OdaTV yazarlarına kadar ılık ılık gözyaşı dökenler, nedendir bilinmez, kumpasa gelip haksızlığa uğrayan kahramanları sayarken hiç Veli Küçük'ün adını anmıyorlardı, nedense.

Niye? Çünkü en az 17.500, gerçekte herhalde çok daha fazla faili meçhul cinayetin epeyce bir kısmının faili Veli Küçük ve JİTEM. Bunu Yalçın Akdoğan da biliyor, Radikal yazarları da, Başbakan da, OdaTV yazarları da. "Bu herifin adını anarsak heriflerin hiçbiri serbest kalamaz" diye düşünüp, haklı olarak, "Ah, ah, haksızlıklar", "Şecaattin'e çok haksızlık edildi" demeyi tercih ediyorlardı.

Geçen sabah ise, tutukluluk süresinin beş yılla sınırlandırılacağı haberini verirken çoğu gazete salıverilmesi gündeme gelen kişilerin resimleri arasına Veli Küçük'ün de resmini koymuştu.

Artık kanıtlandı ya, her şeyin suçlusu Cemaat ya. Artık Veli Küçük'ü bile suçsuz gösterme fırsatı yakalandı: "Onu da Cemaatçi yargı tutuklattırmıştı lan, o da çıksın."

Ve o çıkarken, tüm Ergenekoncular, darbeciler, katiller de çıksın elbet.

Açık çek

Yolsuzluklarla ve darbecilerle baş etmenin yolu, birinin üzerini örtmek, diğerlerini serbest bırakmak mıdır?

Yargıyı Cemaat ele geçirmiş ve zaten, geçirse de geçirmese de, berbat bir yargı sistemi olduğu belli.

Peki, tamam, ama yargıyı doğru dürüst hale getirmenin yolu yolsuzlukların üzerini örtmek ve darbecileri serbest bırakmak mıdır?

Bu mudur?

Demokrasi ve yönetim anlayışı bundan ibaret olan bir hükümeti niye korumak gerekiyor? Niye savunmak gerekiyor? Nasıl korunabilir, nasıl savunulabilir ki zaten?

Korunulamaz ve savunulamaz.

Bugün "Yolsuzlukları da, Ergenekoncuları da AK'lama" dememek, hükümete açık çek vermek anlamına gelir.

Götürdükleri paralar zaten milyarları buluyor. Bir de açık çek vermek fazla olmuyor mu?

Roni Margulies

ronmargulies@btinternet.com

http://www.marksist.org/yazarlar/roni-margulies/13959-dort-bakan-ve-veli-kucuk