- 18.08.2013 00:00
Beşiktaş çarşısından geçip kartal heykelinin bir Kemalizm abidesine çevrilmiş olduğunu gördükten sonra bir gece eve döndüğümde şöyle iki tweet attım:
"Beşiktaş'ta kartal heykelinin üstünde Atatürk, "TC" ve "Nutuk". Başörtülüler, Kürtler, Alen Markaryan [Çarşı grubunun önde gelen isimlerinden] ve ben rahatsız olabiliriz, aklınıza gelmedi mi?"
"Yoksa geldi de umurunuzda mı değil? İndirin bayraklarınızı, Atatürk'ünüzü, hep beraber direnelim."
Bu cümleleri Gezi günlerinde, 21 Haziran gecesi yazmışım. Bir buçuk ay olmuş, ama yeni kulağıma geldi. Bazı Müslüman çevrelerde şöyle düşünülmüş: "Gördünüz mü, Roni bile ulusalcılarla birlikte çalışmaya hazır". Yani, Türk bayrağı ve Atatürk resimleri sallamasalar, darbe taraftarlarıyla beraber davranacağım düşünülmüş. Attığım tweet, beraber davranmaya davet olarak algılanmış. Oysa ben, ne demek istediğimin çok açık olduğunu sanıyordum.
Bu kadar bile güven ilişkisi kurmayı başaramamış olduğumu düşünerek üzüldüm.
Üzüntüm önemli değil, bir yana dursun. Ama bu vesileyle, bazı temel siyasî yaklaşımları tekrar vurgulayayım bari. Kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde vurgulayayım.
Beyan ediyorum:
AK Parti hükümetine karşı devlet güçlerinden gelebilecek herhangi bir devirme girişimine karşı ben, tüm parti yoldaşlarımla birlikte, direneceğim.
Direnecek olmamızın AK Parti ile hiç alakası yok, demokrasiyi savunmak için direneceğiz.
"Herhangi bir devirme girişimi" ifadesini afakî bir şekilde kullanmıyorum. "Artık Türkiye'de darbe olmaz" diye düşünmüyorum çünkü. Niye mi? Buyurun, Milliyet gazetesinden Fikret Bila'nın 10 Ağustos tarihli sözlerini okuyun:
"Genelkurmay Başkanı'nın kamuoyuna [Ergenekon davası kararları hakkında] açıklama yapmamış olması, sustuğu anlamına gelmez... Hemen her gün bu konuya mesai ayırmış ve yetkili muhataplarıyla yaptığı resmî ikili görüşmelerde de İlker Paşa başta olmak üzere komutanlara yöneltilen suçlamaların kabul edilemez olduğunu... söylemiştir. Özel Paşa... bir Genelkurmay Başkanı'nın terörist ilan edilmesinin, TSK'nın terör örgütü olarak gösterilmesinin kabul edilemeyeceğini yüksek tonla devlet katında sık sık dile getirmiştir."
Yine Bila'ya göre, Genelkurmay Başkanı şöyle demiş: "TSK'nın terör örgütü gibi algılanmasına yol açabilecek türden açıklamalar, komutan olarak şahsımı ve bütün TSK mensuplarını derinden üzmekte ve rahatsız etmektedir. Bu haksız ithamlar ve mesnetsiz yakıştırmalar... TSK aleyhine faaliyet gösteren mihraklara güç kazandırmaktadır."
Böyle konuşan insanlar, hükümetin memurları olduklarını kabullenememektedir, seçilmiş hükümete neyin kabul edilebilir neyin "kabul edilemez" olduğunu söyleme hakkını kendilerinde görmektedir, yargı kararlarına müdahale etmeyi doğal bulmaktadır. Darbe yapabilirler, darbe yapmayı düşünmüşlerdir.
Yapmaya kalkışırlarsa, buna karşı duran herkesle birlikte, karşı duracağız. Hiçbir şey "Acaba?" diye düşünmemize yol açmaz; hiçbir durum duraksamamıza, kuşkuya kapılmamıza neden olmaz. Askerî bir yönetime olumlu bakmamıza yol açabilecek hiçbir durumu hayal bile etmek mümkün değil.
Bu kadarı basit. Bu yazdıklarım konusunda hiçbir kuşkum yok, partimin hiçbir üyesinin kuşkusu yoktur. Yoktur, çünkü biz aşağıdan sosyalizme, kitlelerin kendi eylemine inanırız. Toplumu değiştirmek için "yukarıdan" bir güce bel bağlamamız, kitleleri pasifize eden (ve öldüren) silahlı adamlardan medet ummamız söz konusu olamaz.
Bu kadarı basit, ama ayrıntılandırmak gerek. Çünkü Türkiye'deki (ve artık biliyoruz ki sadece Türkiye'de değil, tüm Ortadoğu'daki) tüm kitlesel muhalefet hareketlerinde, yani toplumu değiştirme potansiyeli taşıyan tüm hareketlerde, hem demokrasi için, eşit ve adil bir dünya için mücadele edenler olacak, hem de İslam'a karşı "beyazların" iktidarı için ve bu iktidarı sağlamak amacıyla ordunun darbe yapması için mücadele eden insanlar olacak.
Gezi'de de böyle oldu. Mursi'yi devirmek için 20-30 milyon kişinin sokaklara döküldüğü hareketin içinde de böyle oldu.
Bu durum, hayatın gerçeği. Keşke böyle olmasaydı. Ama böyle. Keşke ulusalcılık, milliyetçilik, beyaz Türklük, beyaz Mısırlılık, İslam düşmanlığı olmasaydı. Ama var.
Var olması, benim diktatörlüklere karşı (Müslüman dostlarımın ifadesiyle "Firavunlara" karşı), anti demokratik, baskıcı hükümetlere karşı olmamı engellemez. Bu hareketlerin içinde yer almamı engellemez.
Elbette ve kuşkusuz yer alırım, çünkü toplumu değiştirebilecek tek güç, Başbakan Erdoğan'ın sandığı gibi "bir Musa" değil, demokrasi ve özgürlük için harekete geçen kitlelerdir. Benim yerim bu kitlerin arasındadır.
Görevim ise, bu kitlelerin içinde beni dinleyen herkese Tayyip'in alternatifinin TC Genelkurmay Başkanı, Mursi'nin alternatifinin Sisi olmadığını anlatmaktır. Benim Gezi'de yaptığım gibi, Mısır'daki kardeş örgütümün Kahire meydanlarında yaptığı gibi.
Bu tartışmadan kurtuluşumuz yok. Ne Türkiye'de, ne Mısır'da, ne Tunus'ta.
Bu tartışmadan kurtulmanın yolu, darbecileri beğenmediğimiz için mevcut hükümeti desteklemek değildir.
Mısır'da Sisi'nin katliamlarına karşı çıkmanın yolu, Mursi'nin IMF politikaları uygulamasını, Filistinlilerin tek umudu olan Gazze tünellerini kapatmasını, kendi tabanını pekiştirmek için Kıptileri hedef gösterip düzinelerce kilisenin yakılmasına göz yummasını desteklemek değildir.
Türkiye'de darbecilere karşı çıkmanın yolu, sivil bir hareketin büyümesini engellemek için insan öldüren bir hükümetin insan öldürmesine sessiz kalmak olamaz.
Sisi bu hafta yüzlerce insan öldürdü. AK Parti hükümetinin güvenlik güçleri Haziran ayında beş kişi öldürdü. Beş kişinin ölümünü kabul edilebilir bulanlar acaba kaç ölümden sonrasını kabul edilemez buluyor?
Beyan ediyorum:
Ben darbeci askerlerle, sivil destekçileriyle, darbeyi desteklemez gibi görünüp bal gibi destekleyen ulusalcılarla hiçbir zaman, bayrak sallasalar da sallamasalar da, yan yana durmayacağım.
Beyan ediyorum:
Ben 28 Şubat travmasını anlıyorum, anlamaya çalışıyorum. Bir daha yaşanmaması için elimden geleni yapmayı siyasî görevlerimden biri olarak görüyorum. Yaşanması için çalışanlarla işim olmaz; bugüne kadar olmadı, bundan sonra da olmaz.
Ama kim hangi travmayı yaşamış olursa olsun, demokrasi isteyen kitlelerin üzerine asker ve polis gönderen Mursi'yi ve/veya Erdoğan'ı gözü kapalı destekleyenler de yanlarında durmamı beklemiyordur umarım.
http://marksist.org/yazarlar/roni-margulies/12540-darbe-misir-ve-turkiye
Yorum Yap