- 30.05.2021 18:40
2018 seçimleri sonrası AK Parti’nin rahatsız aktörleri olarak ismi yeni parti kurma iddialarıyla gündem gelen Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan, 2019 yerel seçimlerinde AK Parti’nin önemli belediyeleri kaybederek zayıflaması ancak daha önemlisi bu zayıflamanın da gerekçelerini oluşturan demokrasi ve ekonomide geriye gidişin şartları hazırlaması neticesinde partilerini nihayet Aralık 2019 ve Mart 2020’de kurdular.
İki farklı parti olarak siyaset sahnesine çıkmaları başlarda pek anlaşılamasa da zamanla bu iki partinin birbirinden farklı iki siyasal hat izledikleri görüldü ve bugün bu farklılık oturmuş durumda. Farklılığa ilişkin kafa karışıklığının uzun sürmemesinin bir sebebi de Türkiye’nin bir bakıma ittifak sistemine mecbur olması ve DEVA ile GELECEK gibi partilerin ihtiyaç duyulduğunda bir ittifaka girmekte zorlanmayacak olmaları.
Bugün Gelecek Partisi AK Parti havzası içinde kalarak, muhafazakâr/İslamî bir motivasyon taşıdığını da aşikâr ederek o dünyanın içinden insanlara seslenmeyi öncelemiş görünüyor. Buna mukabil Deva Partisi AK Partili yıllara referans verirken ekonomik refah, kalkınma, demokratikleşme gibi kavramların altını çiziyor, muhafazakâr/İslamî tandanslı bir siyaset yerine daha merkezde bir siyaset yürütmeyi tercih ediyor.
Bu yazı da iki partiden DEVA’nın büyük bir beklenti ile kurulmasına rağmen bir yılda beklenen yükselişi yapamayışının bazı sebeplerini kısaca konu edecek ve esas olarak merkezde siyaset yapmasının handikapları üzerine yoğunlaşacaktır.
Alternatif Bekleyen AK Parti Seçmeni
2016’daki 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından hükümetin tercih ettiği yönetme biçimi ve onun bir sonucu olan OHAL rejimi MHP ile ittifakı zorunlu kıldı. MHP ile kurulan bu ittifak, “devletin bekası gereği” olmaktan öte bir “Katolik nikahına” dönüştükçe AK Parti’nin o güne kadar milliyetçi tabanı elde tutmak için ilk yardım çantasında tuttuğu “taklidi” milliyetçiliği de “tahkiki” milliyetçiliğe evirdi ve AK Partili Kürtler başta olmak üzere hükümete yakın çeşitli kesimlerde rahatsızlık uyandırdı. MHP ile ittifakın 2018 sonrası siyasal bir ittifaktan ekonomik bir ittifaka da dönüşmesi, metropoldeki iş dünyası mensupları başta olmak üzere AK Partiye yakın Kürtlerin rahatsızlığını büyüterek bu çevreleri bir arayışa sürükledi.
2019 Yerel seçimlerinde AK Partiye bir uyarıda bulunmak isteyen bu seçmen, Adana ve Kars örneklerinde olduğu gibi MHP’ye yönelmedi. İstanbul’da da İmamoğlu’nun haksızlığa uğradığı düşüncesiyle “adaletin yanlış terazisine müdahale ederek” tavrını gösterdi. Bu gidişat, sonrasında DEVA ve GELECEK isimlerini alacak yeni parti dinamiklerine ilgiyi arttırdı. Bu ilginin bir sonucu olsa gerek, Rawest Araştırma’nın 2019 yılının Mayıs ayında Medyascope TV üzerinden kamuoyu ile paylaştığı “Yeni Parti İddialarına İlişkin Bölgedeki Manzara” başlıklı rapor platformun 2019 yılında en çok okunan içeriği oldu.
Hem GELECEK hem de DEVA’nın, ilk ve en yoğun ilgiyi AK Parti’nin en rahatsız seçmen grubu olan Kürtlerden görmesi, başka faktörlerin yanında yeni partilerin arayışta olan bu seçmen grubuna bir değil iki liman olarak çıkmasıyla da açıklanabilir. (Nitekim 2019’da her iki İstanbul seçimi öncesi saha araştırmaları için görüştüğüm AK Parti’ye yakın sivil toplum ve iş dünyası aktörlerinin önemli bir kısmının sonrasında GELECEK ve DEVA içinde/yakınında yer aldıklarına şahit oldum).
Bugün gelinen noktada DEVA ve GELECEK, Türkiye genelinde toplam yaklaşık yüzde 5 oy alırken Kürt seçmen içindeki oy yoğunlukları yüzde 10 civarındadır. Ancak bu partilerin, özellikle de DEVA’nın beklenen çıkışı yapamaması hem kamuoyunun malumu hem de en çok merak edilen konuların başında geliyor.
Bir Yerine İki Parti ve DEVA’nın Gecikmişliği
2019’un Mart-Nisan ayında bölgede görüştüğümüz aktörler; “eğer iki parti bir araya gelip tek bir çatı ile çıkış yapmazsa, ya da biri geri çekilmezse bu havzanın aynı yerden çıkmış iki yeni partiyi beslemekte yetersiz kalacağını, bunun da en güçlü aktör olan AK Parti’ye karşı bir diğerinin potansiyel büyümesinin imkanını zayıflatacağını” düşünüyorlardı.
İki partinin birbirine benzer bir havzadan çıkarken bir yandan farklı siyasetler izlemeleri arayışta olan seçmende başlangıçta bir kafa karışıklığı yarattı. Bununla birlikte gerek Kürt seçmenin gerekse Türkiye’nin geri kalan kesiminin daha fazla şans tanıdığı Babacan’ın süreci ötelemesi hevesleri bir nebze kırdı ve DEVA bunu toparlamakta zorlandı. Bu durum, ayrı parti olarak çıkmak ve takvimin sarkması, beklentideki seçmenin önemli bir kesimini AK Parti karşısında hangisinin güçleneceğini izlemek üzere bir bekleme odasına aldı. Nitekim Rawest’in bölgede yürüttüğü araştırmalarda 2018’de AK Parti’ye oy vermiş seçmenin yaklaşık 1/4’ü AK Parti’den uzaklaşma eğilimi gösteriyor ancak çoğunlukla kararsız/boykot pozisyonuna çekiliyorlar. Üstelik bu seçmen grubundan bir kısmı AK Parti’ye geri dönme eğilimi gösteriyor.
Muhafazakâr Seçmen Davranışı
İlkiyle ilişkili ikinci sebep muhafazakâr seçmenin davranış değiştirme pratiği ile açıklanabilir. Senelerdir iyi günde kötü günde oy verdiği liderden ve partiden vazgeçmek zannedildiği kadar kolay değil, muhafazakâr seçmen söz konusu olduğunda bu değişiklik biraz daha zordur. AK Parti çevresinde kümelenmiş bu seçmen kütlesi, siyasi ve toplumsal gelişmelerden rahatsız olsa bile AK Parti ve Erdoğan’dan vazgeçmesi durumunda onun yerine kimin geleceğine ilişkin bir muhasebe yürütüyor. Bu seçmen grubu Erdoğan’ın yerine destekleyebilecekleri, toplumsal kazanımlarını garanti altına alacak bir aktör çıkmadan ve onun yerine geçebilecek kadar güçlenmeden bulundukları yerden kolay ayrılmayı düşünmüyorlar.
Bugün GELECEK ve DEVA’ya doğru yaşanan oy kaymalarını musluğun damlamasına yahut buzuldan küçük parçaların kopmasına benzetebiliriz. Bu seçmen grubu Erdoğan ve AK Parti’nin kaybedeceğinden emin olduğunda ona en çok benzeyen alternatifin onun yerine geçebilmesi yahut yeni dönemde güçlü bir aktör olarak yer alması için geçişi hızlandırabilir. Yani damlayan musluk o zaman akmaya başlayabilir, buzuldan daha büyük parçalar ancak o zaman kopabilir.
Bu sürecin öngörüldüğü şekilde yaşanabilmesi AK Parti ve Erdoğan’ın oy kaybetmeyi sürdürmesi ve sözü edilen muhalefet aktörlerinin alternatif olabilecek iddia ve güveni sunabilmesiyle mümkün olabilir. Aksi halde 1999’dan 2002’ye giderken oy kullanma oranının 87’den 79’a 8 puan birden düşmesi gibi kararsız/boykot durağına çekilen seçmenin orada demirlemesine de sebep olabilir. Bu durumun da totalde muhalefetin lehine olacağı izahtan varestedir ancak seçmenin sandığa küsmesi bir ümitsizlik göstergesi olacak ve ayrıca söz konusu partilerin çıkış yapması böyle bir durumda daha da zorlaşacaktır.
Bugün AK Parti’den ayrılığın yavaş olduğuna ilişkin genel kanı ve yeni partilerin beklenen çıkışı yapmamaları muhafazakâr seçmenin zikredilen düşünme biçiminin üzerine oturacak ve tedirginliklerini haklı çıkaracak biçimde bir yerine iki partinin çıkması ve dolayısıyla rahatsızların iki farklı adrese akarak dağılmasıyla da ilişkilidir.
Yeni Partilerin İdeolojik Kulvarları ve Oy Havzaları
GELECEK ve DEVA’nın kuruluş aşamasında pek fark görülmese bile bugün neredeyse iki farklı ideolojik tutum ve iki farklı oy havzasına hitap ettiklerini söylemek mümkün. GELECEK, gelenek ve İslamîlik referanslarıyla siyaset yaparak AK Parti’nin dindar seçmeninin öncelikli olarak vicdanına sesleniyor. DEVA ise ekonominin iyileşmesi, demokratikleşme gibi akli söylemleri öne çıkarıyor ve hatta kurulduğundan bu yana gelenek ve İslamîlik gibi referansları kullanmamaya özen gösteriyor.
Bu yönüyle GELECEK “esas vicdanlı, geleneğe sahip çıkan AK Parti biziz” derken DEVA AK Parti’nin AB reformları sürecine referans veriyor ve GELECEK’in sahip çıktığı “gömleği çıkarıyor”. Bu durum GELECEK’in kısa vadede iktidarın güçlü bir ortağı olma potansiyelini zayıflatırken AK Parti sonrası dönemde onu “İslami” siyasetin merkezi için güçlü bir aday kılıyor. Öte yandan “ilk seçimde iktidar ya da ortağı olmak” gibi bir motivasyondan beslenen DEVA, merkezde siyaset yapmayı önceleyen ve burada ısrar eden bir görüntü veriyor.
Bu noktada Erdoğan’ın muhalefete biçtiği söylem ve siyaset sınırı da önemli bir belirleyen oluyor. Genel olarak muhalefet Erdoğan’ın hegemonik etkisi altındaki bu sınırlardan taşmakta pek istekli görünmüyor. Oy oranları arasında büyük bir makas olmamasına rağmen GELECEK aldığı oyla orantılı risk hesabı yaparken DEVA başarı odaklı düşünmesi ve merkezde siyaset yapmanın bir sonucu olarak daha çok kesimi “gözetme” ihtiyacı hissediyor. Elbette gerek muhalefet gerekse bu analizin konusu yeni partiler Erdoğan tarafından belirlenmiş alanı zaman zaman aşıyorlar ancak bu çerçeveye ilişkin yaklaşımı esas belirleyen şey, karşılaştıkları tepki karşısında aldıkları tutumla açığa çıkıyor. DEVA’nın Anayasanın ilk dört maddesi ve öğrenci andı performansına bakıldığında bu sınırın dışına çıkan ancak tepkiler sonrası alana geri çekilen bir yol izlediği söylenebilir. Hal böyle olunca da GELECEK, Erdoğan ve AK Parti tarafından belirlenen siyaset ve söylem sınırının dışına çıkabilme potansiyelini daha fazla taşırken DEVA bu alanın içinde kalmaya özen gösteren, Kemalistleri ürkütmemeye ve milliyetçileri kaçırmamaya çalışan bir siyaset yaklaşımı sergiliyor. Bu noktada; merkezde konum alma, seçmeni ürkütmeme, hata yapmaktan kaçınma gibi alanlara harcanan teyakkuzun yeni ve yol gösterici siyaset imkanını zorlaştırdığı anlaşılıyor.
Son olarak GELECEK, liderlik makamının DEVA’ya nazaran daha belirgin olduğu, söylemsel bütünlük içeren bir parti görüntüsü verirken DEVA, öğrenci andı örneğinde olduğu gibi ideolojik bir dağınıklık yaşadığını hissettiriyor. Bir yandan “genç, kuşatıcı, kapsayıcı, müzakereci, çoğulcu, açık fikirli” gibi kavramlarla tanımlanan DEVA’nın bir başka handikapı da bunların yanında partinin “kentli, orta sınıf üstü” bir eksende siyaset yaptığına ilişkin tespit ve eleştirilerin geçerliliğini koruyor olması. Genel merkezdeki kurgusu ile bu handikapı aşamayan DEVA’nın yerel teşkilat yapısı durumu kısmen değiştirse de eleştirileri ortadan kaldırabilmiş görünmüyor.
DEVA’nın İyi Parti ile Rekabeti ve GELECEK Partisi
DEVA’nın başarı odaklı ve merkezde durmaya özen gösteren siyaseti onu bir yandan Milliyetçilik ve Kemalizm gibi Türkiye’nin zor gündemlerinde ana akım içinde kalmaya ve dolayısıyla farklı bir tutum göstermekten imtina etmeye zorlarken öbür yandan merkezde İyi Parti ve Meral Akşener gibi zor bir rakiple karşı karşıya getiriyor.
DEVA merkezde durmaya özen gösterdikçe ona en güçlü rakip olarak, arkasında krizleri aşmış bir teşkilat yapısı, %10’un üzerini garantilemiş partisiyle güçlü ve yükselen liderliğiyle Meral Akşener’i buluyor. Gerek Erdoğan’a karşı muhalefetin dozu açısından olsun gerekse sokakta vatandaş ve esnafla girdiği ilişkilerle olsun Akşener’in Babacan’dan daha iyi bir performans gösterdiği düşünülüyor. Bu da Akşener’i, bilerek yahut bilmeyerek merkezde güçlendikçe DEVA’nın yöneldiği alanda büyüyen ve dolayısıyla DEVA’nın merkezde talip olduğu alanı onun aleyhine daraltan bir aktöre dönüştürüyor.
Bu durum Akşener için bir başarı gibi görünse bile muhalefet bloku için total büyümeyi geciktiren bir faktöre dönüşüyor. Çünkü bir yukarıda anlatılmaya çalışıldığı üzere AK Parti’den yeni partilere doğru oy akışının hızlanması, yeni partilerin ilgi odağı ve güçlü görünmeleriyle ilişkili. DEVA’nın merkezde İYİ Parti’den de oy çekerek %7-8’lere varması İYİ Parti’ye büyük bir zarar vermemekle birlikte AK Parti seçmeni için tetikleyici eşiğin geçilmesini ve akışın hızlanmasını sağlayabilir. Bu durumda hele CHP gibi bir aktör de oraya talip görünürken merkezdeki minderin bu iki partiye ve aktöre dar gelmekte olduğu görülmelidir.
Öte yandan İyi Parti ve Meral Akşener, merkezde daha büyük bir avantaja sahipken ve CHP ile iyi bir iş birliği ve iş bölümü de yakalamışken potansiyelini büyütebileceği bu havzadan DEVA’nın lehine geri çekilir mi, pek kolay görünmüyor. Geri çekilmeyi düşünmeyeceğini varsayarsak; merkezde büyüme potansiyeli gösteren ama Kürtlerin desteğini alamayan bir aktör olarak Akşener eksik yanını DEVA ile mi yahut GELECEK ile mi tamamlamak ister, bu da cevabı kolay bir soru değil. Zira kendisine fazlaca benzeyen DEVA’nın Kürtlerin desteğini alma potansiyeli güçlü olmakla birlikte AK Partili Kürtlerle birlikte muhafazakarları da bulundukları yerden koparma bahsinde GELECEK daha avantajlı bir müttefik olarak görülebilir.
Sonuç olarak; CHP, DEVA ve İYİ Parti’nin odağa aldığı “merkez siyaset” zemininde yeni bir rol paylaşımı elzem görülmekle birlikte DEVA’nın da “merkezde duran, kentli, orta sınıf” imajı üzerine yeniden düşünmesi gerekiyor. Diğer aktörlerin merkezden birer adım geri çekilerek bu alanda DEVA’nın genişlemesine müsaade mi edecekleri yoksa DEVA’nın siyaset biçimini gözden geçirerek; Erdoğan’ın belirlediği siyaset alanının dışına çıkıp çıkmayacağı, doğrudan Erdoğan’a karşı muhalefet ve söylemde vites mi yükselteceği, yoksa hepsinin bir arada mı olacağı hem merkezin hem de DEVA’nın geleceğini önemli ölçüde etkileyeceğe benziyor.
Aksi durumda; DEVA’nın büyüyemediği bir denklemde AK Parti’den rahatsız seçmenin kararsız/boykot limanına demirlemesi ihtimali artarken önceliği merkez olmayan, Kemalizm ve milliyetçilik kıskacından daha rahat çıkabilecek ve daha agresif muhalefet yapan GELECEK’in sürpriz yapması da aslında sürpriz olmayacaktır.
Yorum Yap