- 16.11.2014 00:00
KIBRIS-Kıbrıs’ta, Kıbrıs Cumhuriyeti lideri Nikos Anastasiadis’in, Türkiye’nin doğalgaz aranan bölgeye sismik araştırma gemisiyle birlikte donanma göndermesi nedeniyle müzakere sürecinden çekildiğini açıklamasının üzerinden bir ay geçti. Anastasiadis, “Barbaros Hayrettin Paşa gemisi, Doğu Akdeniz’den çekilene kadar müzakereleri askıya aldığını” açıkladı.
Kıbrıs’ta çözüm için yürütülen müzakere süreci, aynı zamanda Türkiye’nin giderek soğuyan AB ilişkilerine bire bir yansıyacak nitelikte bir gelişmeydi. Kıbrıs’ta öngörülen gelişmeler yaşandığı takdirde, blokajlı fasılların yeniden açılabilmesi için de bir umut ışığı olabilirdi. Türkiye’nin hem bölgesinde hem de konjonktürel olarak uluslararası platformda daralan politik alanı için AB ile ilişkilerinin yeniden ısınması önemliydi. Doğu Akdeniz’deki bu inatlaşma, “Türkiye’nin Ada’daki karasal askerî işgalini denize doğru genişlettiği” yönünde yorumlara sebep olurken, AB ilişkileri açısından da ciddi bir fırsatı kaçırdığımıza işaret ediyor.
Rumların Ada’da petrol arama çalışmalarına başladığı dönemde Türkiye önce bölgeye sismik araştırma gemisi Piri Reis’i göndermişti, daha sonra Norveç’ten 130 milyon dolara satın alınan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) bağlı Barbaros Hayrettin Paşa gemisiyle arama çalışmalarına başladı. Güney Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgede arama çalışmalarına başlamasının ardından, Türkiye, Akdeniz’de petrol arama ve üretimi için enerji devi Shell ile anlaşma imzalamıştı.
Peki, askıya alınan müzakere sürecinin adanın kuzeyindeki yansıması nasıl, ona bakalım. Kıbrıs’ta son durumla ilgili Ada’da konuştuğum kaynaklarımdan bir tanesinin şu ifadesi önemli: “Ada’daki sorun artık Türkiye’nin sorunu değil, AB’nin sorunu da değil. Kıbrıs sorunu artık Shell şirketinin sorunu. Çünkü, bu bölgedeki soruna artık küresel sermaye de dâhil oldu. Sermaye, ‘burada her şeye biz karar veririz, çıkacak gazın durumuna göre siyaseti biz şekillendireceğiz’ diyor. Bugün geldiğimiz noktada, Kıbrıs’ı Suriye’den, İsrail’den ve Ortadoğu’daki gelişmelerden bağımsız konuşamayız. Kıbrıs artık tüm bunları da kapsayan bir boyut içine girdi, Türkiye bunu fark etti, burada hâkimiyet kurmak istiyor. Ancak, Türkiye, süreci yönetemiyor.”
Doğu Akdeniz’deki bu tartışmanın biraz da Ukrayna kriziyle başladığı, oradaki enerji kaynaklarının riske girmesiyle birlikte AB açısından farklı enerji alternatiflerinin üzerinde çalışıldığı belirtiliyor. İsrail’in denizdeki Leviathan doğalgaz platformu, gaz rezervi açısından son 10 yılda bulunan en önemli rezervlerden biri. Bütün tartışma, buradaki kaynağın Avrupa’ya Yunanistan ve Türkiye üzerinden mi yoksa Mısır üzerinden mi gönderileceği...
Kıbrıs, Mısır ve Yunanistan, Mısır gazının depolanmasıyla ilgili anlaşma imzalarken, Kıbrıs,İsrail ve Yunanistan’ın benzer bir anlaşma yapmasının eli kulağında... Bölgedeki süreç Türkiye’yi bir anlamda dışlayarak ilerliyor. Bu durum, gerginlik ve çatıştırma siyasetini benimseyen Türkiye’yi, Kıbrıs’ta garantör ülke olduğunu unutturup giderek daha fazla hırçınlaştırıyor.
Şimdi, Kıbrıs’ta bir çözüm ortamı için kurulan masa dağıldı, masa yakında tekrar toplanır mı, kaynaklarım bunun pek mümkün olmadığını söylüyor. BM Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalamış bir ülke olarak Kıbrıs Cumhuriyeti, gerekli izinleri aldığını ve gaz aramanın hakkı olduğunu savunuyor. Bu anlaşmada imzası olmayan Türkiye’nin ise tam bir bölge kabadayısı gibi davrandığı, bu davranışla burada gerçek ve adili çözmenin mümkün olmadığı ifade ediliyor. Konuştuğum yetkilinin sözleri ise aynen şöyle: “Türkiye, dış politika açısından Kobane’de ne yaptıysa aynısını Kıbrıs’ta yapıyor. Tarafları çatıştırarak, fetihçi zihniyetini yayarak, hâkim olmaya çalışıyor. Ancak, burada BM tarafından tanınmış bir devlet var.”
Kıbrıs’ta kalıcı çözüm umudu yine başka bahara kalmış gibi...
pelincengiz@gmail.com
Yorum Yap