- 15.01.2014 00:00
Türkiye gündeminde 17 Aralık tarihi itibariyle daha önce benzerine rastlanmamış bir siyasi kuraklık hâkim olurken, bizi zorlu bir geleceğin beklediği iklim değişikliğine bağlı kuraklıktan söz etmek istiyorum. Şu sıralar gündemin ilk sıralarında yer alamasa da, Türkiye, hem içme suyu havzalarındaki su miktarının giderek azalmasıyla, hem de tarımsal kuraklığın bütün Anadolu’yu esir almasıyla yakında iklim değişikliği gerçeğiyle epey acı şekilde yüzleşecek.
Geçen yılın sonlarına doğru açıklanan IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change- Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporundaki şüphesiz en temel, en çarpıcı veri, gezegenin ısınmakta olduğu gerçeğinin kesinliği ve bu ısınmanın da çok yüksek oranda ana sebebinin insan kaynaklı olduğuydu. Rapor, ayrıca, iklim değişliği hakkındaki temel bulguların daha önce hiç olmadığı kadar sağlam bilimsel zemine oturduğunun altını çiziyor ve küresel ölçekte artan kaygıların haklılığını gösteriyordu.
Rapordaki Türkiye ve bölgesine ilişkin değerlendirmelere baktığımızda, gayet iç karartıcı tespitlere ulaşıyoruz. Türkiye ve bölgesinde yüzey ve troposfer hava sıcaklıklarındaki artışla beraber, yağışlarda (yağışlı gün sayısı, yağış toplamı ve kar yağışı) azalma ve kuraklaşma eğilimleri mevcut. Bu eğilimler, eski ve yeni karbon emisyonu senaryolarına göre devam edecek. Türkiye’nin büyük bölümü gelecek on yıllarda ısınacak, ekstrem iklim olayları kuvvetlenecek, yaz sıcaklığı kışa göre daha çok artacak. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sıcaklık artışı daha fazla olacak.Üçte ikisinde Akdeniz ikliminin hâkim olduğu Türkiye’de yağışlar 10 yılda yüzde 25 azaldı. Su kaynakları olumsuz etkilenecek, Fırat ve Dicle’de su azalacak. HES’ler de bu durumdan nasibini alacak. Su stresi olan ülke kategorisinden su kıtlığı olan ülkeler sınıfına düşeceğiz. Yağış azlığından tarımda sıkıntı yaşanacak. Türkiye, 1960’lı, 1970’li yıllara göre 2000’lerde 1,5 derece ısınmış. Dağ buzulları eriyor, kar ilkbaharda erken erimeye başlıyor, karla beslenen nehirler erken yükseliyor. Bunların sonucu olarak doğal afetler fazlalaşacak.
Bugün tehlike çanları çaldırtan sıkıntıları aslında Türkiye bir süreden beri yaşıyor, ancak bu sıkıntılara karşı acil tedbirler almak gerektiğini anlatanlara kulak asan yok. Rapordaki tespitlere ek olarak, Türkiye’de su havzalarının yapılaşmaya açılması, nehirlere plansız ve programsız HES kurulması sebebiyle, yağış istenen miktarda olsa bile kuraklık yaşanacak.
Tarlalar, suya hasret kalacak. Kuraklık hâli ister istemez, tarımsal üretimi vuracak. Uzmanlar şimdiden uyarılarını yapmaya başladı. Tarımsal kuraklığın bütün Anadolu’yu etkisi altına almasıyla meyve sebze, tahıl, buğday, pamuk gibi çeşitli ürünlerin rekoltesinde yüzde 30’lara varan azalmalar olacağı tahmin ediliyor. Bu da fiyat artışlarını kaçınılmaz hâle getirecek. Hâlihazırda kur artışlarıyla sıkıntı yaşayan ekonomiye kuraklığın üretimden enflasyona epey olumsuz etkisi olacak.Tarımın yanı sıra kuraklığın bir diğer boyutu da karşımıza içme suyu sıkıntısı olarak çıkacak. Barajlardaki doluluk oranının yüzde 35’ler seviyesinde olması yaz aylarında daha ciddi sıkıntıların yaşanacağının habercisi. Uzmanlara göre, eğer mayısta barajlardaki doluluk oranı yüzde 60’larda değilse, bu yaz kavrulduk demektir.
Türkiye dört beş aydır düzenli yağış almıyor, sadece noktasal şiddetli yağış yağması da kâr etmiyor. Çünkü, aşırı ve şiddetli yağış iklim değişikliğinin bir göstergesi olduğu için kuraklık habercisi demek. Bölgesel olarak yağışların aralık, ocak ve şubat aylarında düzenli olması gerek ki, barajlar istenen seviyede doluluğa ulaşsın. Ancak göstergeler, suya erişim açısından 2014’ün zor geçeceğinin açık işareti.
Bu durumda, yerel yönetimler, merkezin işaretini beklemeden, işi ele almalı “önümüz seçim” bahanesine sığınmadan şimdiden kısıntıya gitmeli, hem bireyleri hem de sanayiyi tasarrufa çağırmalı.pelincengiz@gmail.com
Yorum Yap