- 30.05.2013 00:00
Yıllardan 2008, günlerden bir ağustos günüydü. Memleketi Rize’de konuşma yapan Başbakan Erdoğan, çevrecilerin boş vakitlerini değerlendirmek için bu işi yaptıklarını savunarak, “Ben çevrecinin daniskasıyım. Asıl çevreci benim” demişti. Geçen beş yılda kamuoyunun tepkisini hiçe sayan termik santrallerle, HES’lerle, nükleer projeleriyle, SİT alanlarının imara açılmasıyla, dev projelere ÇED muafiyeti getirilmesiyle daniskayı gördük. Kentsel dönüşüm, kalkınma ya da büyüme ne derseniz deyin, çevrenin, doğanın, yeşilin talanının tarihe geçecek örneklerini gösteren hem de en katmerlisini...
Son zamanlarda geceyarısı operasyonlarıyla kamuoyunda tartışması süren yasaları el çabukluğu marifetiyle geçirmeyi zafer addeden iktidar, yine geceyarısı faaliyetteydi ama bu kez mekânı Taksim Gezi Parkı’ydı. Yine bir geceyarısı dozerlerle, iş makineleriyle girilen parkın Divan Oteli’ne bakan kısmında ağaç kesimine girişildi.
İktidarın, tüm Türkiye’nin tapusunu kentsel dönüşüm adı altında emrine sunduğu TOKİ ile kol kola vererek çıktığı yolda, Taksim epeyden beri bir inatlaşma alanı. Taksim Meydanı’na cami yapılırdı yapılmazdı tartışması sürerken birden eskilerde burada bir kışla olduğunu hatırladılar. Hatırlamakla kalsalar iyiydi, bir de bu kışlayı alışveriş merkezi ve rezidans olarak hizmet verecek şekilde yeniden inşa etmeye kalktılar. Bu yılın başlarında Koruma Bölge Kurulu, Taksim’in tek yeşil alanının üzerine böylesine büyük bir yapının inşasına izin vermeyen bir karar açıkladı. “Çevrecinin daniskası”Başbakan da çıkıp, “Topçu Kışlası’nı yapacağız. Üst Kurul reddetmiş, biz de reddi reddedeceğiz” diyerek, hem inadını bir kez daha sergiledi, hem de illegalitenin startını vermiş oldu. Özetle, yağmanın kılıfı da bulunacak, kamusal bir yeşil alan yok edilerek “kamu yararına”kullanıma açılmış olacaktı.
İktidarın bu aralar pek bir dilinden düşürmediği “kamu yararı” nedir, ne anlamamız gerek bu kamu yararı tanımından? Yeşil alanlar mı daha çok kamu yararına yoksa ruhsuz kapitalizmin mabetleri alışveriş merkezleri mi, görgüsüz, israfkâr, kitsch konutlar mı ya da neye hizmet ettiği belirsiz yapılar mı? Kamu yararının dengesini kim bulacak? Sizin aklınızdaki kişi başına düşen kamu yararı ne kadar? Çok önemli bir gelişmişlik kriteri olarak kişi başına düşen yeşil alan miktarına bakmak yeterli.Türkiye’de kişi başına düşmesi gereken yeşil alan miktarı, 1999 depreminden sonra revize edilerek 10 metrekareye çıkartılmış. Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına göre, bir kentte kişi başına düşen yeşil alan en az dokuz metrekare olmalı. Hatta en uygunu, 10-15 metrekare olması gerektiği belirtiliyor. Gelişmiş ülkelerdeki kişi başına düşen yeşil alan ortalama 20 metrekare civarında seyrediyor. Dünyanın en büyük metropollerinden Paris’te kişi başına düşen yeşil alan 28 metrekare, New York’ta 23 metrekare, Londra’da 20 metrekare olarak kaydediliyor. Avrupa’nın kimi kentlerinde bu rakam 30-40 metrekarelere çıkabiliyor. Bu rakamlara sadece kamusal alan olarak kullanılan, kamunun kullanabildiği park ve bahçeler dâhil ediliyor. Başka bir kritere göre ise, bir kentte yaşayanlar en fazla 15 dakikalık mesafe içinde bir yeşil alana ulaşabilmeli. Tabii, tüm bunlara trafiğe kapalı alan miktarını da eklemek gerekiyor. Bu oran ne kadar yüksekse, önemli bir gelişmişlik kriterine sahipsiniz demektir.
İstanbul ise bu açılardan bakıldığında tam bir çöl. Çünkü, kişi başına düşen yeşil alan iki-üç metrekare, üstelik kimi semtlerde bu oran bir metrekareyi bile bulmuyor. İstanbul’da son yüzyılda halkın ihtiyacını karşılayacak nitelikte bir park yapılmamış, yapılanlar sadece mahalle aralarında kimi yapılardan kalan boş parsellerin değerlendirilmesiyle oluşturulmuş genellikle de işlevsiz alanlar olarak karşımıza çıkıyor. Mevcut yeşil alanlar çoğaltılacağına her fırsatta yağmaya açılıp yok edilirken,İstanbul Ağaç ve Peyzaj A.Ş. yıllık 450 milyon TL’lik dev bütçesiyle müsrifliğin zirvesinde işler yaparak, şehrin en görünür yerlerine renkli çiçek cilası çekiyor, bunu da “yeşillendirme faaliyeti”diye satıyor.
Yeşil alanda sınıfta kalan iktidar en büyük kamu yararını alışveriş merkezi inşasında görüyor olacak ki,Türkiye’de şu anda 265 olan AVM sayısı 2014’te 347’ye çıkacakmış. İstanbul’da 244 bin 202 metrekare AVM alanı bulunurken, Türkiye’de üç yıl içinde yeni yapılacak AVM’lerle birlikte kiralanabilir alan miktarı 10,9 milyon metrekareye ulaşacakmış. Milyonlarca metrekare AVM alanı mı yoksa kentlerin nefes alacağı yeşil alanlar mı? Hangisi kamu yararına daha çok uygun siz karar verin...
Ancak, demokratikleşemeyen, şeffaf ve hesap verebilir yapılara ulaşamayan, kamuoyunun taleplerine kulak vermeyen ülkelerde haksızlıklar, hak ihlalleri, çevre sorunları gündemi oluşturur, yasalar “ben yaptım oldu” zihniyetindeki iktidarlarca eğilip bükülür, toplumu hizaya getirme amaçlı kullanılır. Bir zaman sonra halkla arasında aynı coğrafyada doğmuş olmaktan gayrı ortak bir yönü kalmadığını gören iktidarların kaderi de, siyaset sahnesinden hızla eksilip yok olmaktan öte değil.
pelincengiz@gmail.com
http://www.taraf.com.tr/pelin-cengiz/makale-agaci-kes-betonu-koru.htm
Yorum Yap