Satranç değil bilardo zamanı

  • 21.12.2012 00:00

 

Satranç değil bilardo zamanı

RİFAT HİSARCIKLIOĞLU     

12 yıldan bu yana TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Başkanı olarak görev yapan işadamı Rifat Hisarcıklıoğlu, aynı zamanda EUROCHAMBRES (Avrupa Odalar Birliği) Başkan Yardımcılığı, ICCIA (İslam Ticaret, Sanayi ve Tarım Odası) Başkan Yardımcılığı, ICC (Milletlerarası Ticaret Odası) Yönetim Kurulu Üyeliği gibi uluslararası arenada faaliyet gösteren pek çok kuruluşta yer alıyor. Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin dış ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalara katkıda bulunmak üzere hizmet veren DEİK’in (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) Başkanlığını ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nin Mütevelli Heyeti Başkanlığı görevlerini de yürütüyor.


Türkiye ekonomisine yön veren iş dünyasının istihdama, yatırıma ve üretime en büyük katkıyı sağlayanların şemsiye kuruluşu olarak nitelendirilen TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Türkiye’nin ekonomi alanında en önemli kuruluşlarının başında geliyor. Bu hafta, 2012’yi bitirmemize çok az bir zaman kala TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile, hem 2012 gerçekleşmelerini hem de 2013 yılına ilişkin öngörülerini ele aldık. Hisarcıklıoğlu, 2013’te iş dünyasından herkesin iyi bir “bilardo oyuncusu” olması gerektiğini söylüyor. Hisarcıklıoğlu, krizin ardından gelinen ortamda, kişilerin sadece kendi hamlelerine değil, başkalarının da her hamlesi sonucu ortaya çıkacak yeni duruma odaklanması gerektiğine dikkat çekiyor. “Artık refleksler her zamankinden hızlı olmalı” diyen Hisarcıklıoğlu, iş dünyasına bakış açılarını yerelle sınırlı tutmayıp, 360 dereceye yaymaları gerektiği tavsiyesinde bulunuyor. Hisarcıklıoğlu, çevredeki kimi ülkeler siyasi, kimilerinin de ekonomik krizlerle boğuşurken, Türkiye’nin bu süreci çok iyi değerlendirmesi ve atması gereken adımları hızla atması gerektiğini vurguluyor...
 

Dünya ekonomisi açısından 2012 yılı da krizin konuşulduğu bir yıl olarak geçti. Dünya ekonomisine ilişkin beklentiniz ne yönde?

2008 küresel krizinin başlangıcından bugüne dört yıl geçti. ABD’deki mali piyasalarda başlayan, önce Avrupa’ya sonrasında da tüm dünyaya yayılan krizin etkileri ülkeler bazında farklı boyutlarda devam ediyor. ABD, 1929 büyük buhranından aldığı derslerin de etkisiyle daha hızlı ve etkili adımlar atarak kriz ortamından büyük ölçüde sıyrıldı. Avrupa, dağınık politik yapısı ve ülkelerin farklı öncelikleri yüzünden aynı hızla adımlar atamadı ve hâlâ krizin getirdiği iktisadi durgunluktan kurtulmaya çalışıyor.

Gelişmekte olan ülkelerin çoğu, özellikle doğu Asya kriz öncesi kadar yüksek olmasa da, büyüme süreçlerini devam ettiriyorlar. Dünyayı krize sürekleyen mali piyasalardaki yapısal sorunlar hâlâ devam ediyor. Batılı ülkelerde bunları düzeltmeye yönelik bir politik irade gözükmüyor. Nedenler aynı kaldıkça sonuç da aynı kalıyor. Dolayısıyla kısa vadede küresel ekonominin eski hızına ulaşması mümkün gözükmüyor.

Türkiye ekonomisini değerlendirmek gerekirse genel olarak nasıl bir tablo görüyorsunuz?

Türkiye, 2009 yılında küresel krizden etkilenen ülkelerden biri oldu. Ancak sonrasında hızlı bir toparlanma gösterdi. Son iki yılda en hızlı büyüyen ekonomiler arasında girdi. Ekonomideki bu toparlanma özel sektörün dinamizmi ve iç piyasanın canlandırılması sayesinde başarıldı. Bu sayede özel tüketim, yatırım, ihracat ve istihdam hacmi kriz öncesi seviyelerin üzerine çıktı. İç tüketime dayalı büyüme 2009-2011 arasında hızlı toparlanmayı sağlarken, bir diğer yapısal sorunun büyümesine yol açtı; cari açık. Etkin bir sanayi politikası ve buna bağlı enerji politikasının hayata geçirilememesi, ekonominin ve sanayinin ithal ara malına ve enerji kaynaklarını bağımlılığını rekor seviyelere çıkardı. Yıllık bazda döviz açığı 2011 yılında 80 milyar dolara ulaştı. Döviz açığının yarattığı kırılganlığın sürdürülemeyecek boyuta ulaştığının görülmesiyle 2011 yılı ortasından itibaren büyümenin kompozisyonunu değiştirecek adımlar atılmaya başlandı. Büyümede iç talebin yerini dış talep aldı. İlk defa cari açık bir kriz sonrası değil, uygulanan ekonomi politikası ile düşürülebildi. Bu durum büyümenin cari açık yaratma potansiyelini azaltırken, büyümenin düzeyini de düşürdü. Büyümenin düşmesi kamu bütçesinde ve iç piyasada sıkıntılara neden oldu.

Son dönemde iç ticarette daralma dikkat çekiyor...

Doğru. Cari açıkla mücadele için iç talebin kısılması, yurtiçi tüketimin ve buna bağlı olarak ticaret hacimlerinin gerilmesine yol açtı. TEPAV tarafından 32 şehirdeki 500 perakendeciden elde edilen ve aylık bazda derlenen rakamlar, perakende sektöründe 2011 yılının ikinci yarısından itibaren ciroların düşmeye başladığını ve ticaretteki yavaşlamanın 2012 yılında da devam ettiğini gösteriyor.

Ticaretteki yavaşlama, sanayi sektörlerinde de görülüyor. Hem sanayi üretimi hem de kapasite kullanım oranları, ekonomideki yavaşlamaya işaret ediyor. Öncü gösterge olarak kabul edilen sanayideki yavaşlama, 2012 yılı ekonomik büyümesinin beklentilerin altında kalabileceğini, yüzde 3’lük büyümenin bile yakalanmasının zora girdiğini gösteriyor.

Ekonomideki yavaşlama, piyasada nakit akışını olumsuz etkiliyor. Sorunlu kredi ve karşılıksız çıkan çek oranlarında 2012 yılında gözle görülür bir artış yaşanıyor. Çekte hapis cezasının kaldırılmasına paralel şekilde bir kontrol mekanizmasının kurulmaması, çek kullanımını azalttığı gibi, karşılıksız çıkan çek miktarının ikiye katlanmasına yol açtı.

2013 yılında Türkiye ekonomisinden beklentileriniz nedir?

Küresel iktisadi ortamdaki nisbî düzelmelerin devamı, petrol fiyatının mevcut düzeyini koruması ve çevre ülkelerdeki siyasi gerginliğin Türkiye’yi etkileme derecesinin bugünkünden fazla olmamasını baz aldığımızda, büyüme ve enflasyon açısından 2013’ün, 2012’ye kıyasla daha iyi bir yıl olmasını bekliyoruz. Cari işlemler açığının belirgin biçimde azalması sevindirici bir gelişmedir. Ancak, hâlâ yüksek bir cari açığımız var ve üstelik büyüme oranımızın yarıya düşmesine rağmen cari açığımızın bu oranda düşmemesi endişe kaynağı olmaya devam edecektir. Cari açık sorunu çözülemediği müddetçe yüksek büyümenin sürdürülmesinde sıkıntı yaşanacaktır. Büyümenin vasat seyri dolayısıyla işsizlik oranın mevcut seviyesinde sürmesi bekleniyor. Ertelenen çeşitli yapısal reformlar var; vergi ve istihdam piyasası gibi. Ekonomiyle ilgili konular ön plana çıkarsa bunların tamamlanması sağlanabilir. Böylece sonraki yıllar için daha sağlam bir kurumsal yapıya sahip oluruz.

Bir bakıma uluslararası ilişkiler de 2013’te ekonomideki trendi belirleyecek unsurlardan biri olacak gibi görünüyor...

2013 yılında herkesin ve bütün kurumların iyi bir bilardo oyuncusu olması gerekecek. Niye bunu söylüyorum. Uluslararası bir toplantıda biraraya geldiğimiz ABD’nin ilk kadın Dışişleri Bakanı olan Madeleine Albright, diplomasi ile ilgili hep verilen satranç örneğini şöyle eleştirmişti: “Pek çok insan uluslararası ilişkilerin satranca benzediğini düşünür. Ama diplomasi, tarafların karşılıklı oturup stratejilerini, yapacakları hamlelerini belirledikleri, her hamlenin nasıl yapılacağının kesin kurallarla belli olduğu bir alan değildir. Daha çok bilardoya benzer. Statik değil dinamik bir ortam vardır. Tek hamle kısıtlaması yoktur. Bir hamleyle birden çok top hareketlenebilir. Her hamle sonrası masanın tamamında yeni bir durum oluşur” diye anlatmıştı.

Gerçekten de, internet ve lojistik alanında kaydedilen gelişmeler sonrasında hem ülkeler hem de şirketler birbiriyle daha önce olmadığı ölçüde etkileşim haline geçti. Bu ortamda, sadece kendi hamlemize değil, bizim ve başkalarının her hamlesi sonucu oluşacak değişime ve ortaya çıkacak yeni duruma odaklanmamız lazım.

ABD’deki faiz oranlarının değişimi tüm dünya piyasalarını etkiliyor. Avrupa Merkez Bankası’nın adımlarını herkes takip ediyor. Çin’deki büyüme, Rusya’daki petrol ve gaz akışı, Ortadoğu’daki çalkantılar hep yeni bir gerçeklik yaratıyor.

Artık refleksler her zamankinden daha hızlı olmak zorunda. Bakış açısı sadece yerel ile sınırlı kalmayıp 360 dereceye yayılmak zorunda. Tek bir noktadan oyunu okumak ve kurmak mümkün değil. Sürekli hareket halinde olmak, proaktif davranmak zorundayız...

Türkiye olarak, Türk iş dünyası olarak, bizim herkesten daha hızlı olmamız, reflekslerimizi daha hızlı çalıştırmamız gerekiyor. Zira değişimin merkez üssü, Türkiye’nin tam ortasında bulunduğu coğrafya. Bir taraftan batımızdaki ülkelerde ekonomik krizler patlak verirken, güneyimizde ve doğumuzdaki ülkelerde siyasi krizler yaşanıyor. Türkiye her iki bölgedeki gelişmelerden doğrudan etkileniyor. Eğer herkesin kendi sorunlarına odaklandığı bu süreci biz iyi değerlendirebilirsek, atmamız gereken adımları hızlı bir şekilde atarsak, sancılı sürecin sonunda kazanan olacağız. İş dünyası olarak, kamu olarak ortak akılla projelerimizi hayata geçirirsek, mevcut tablodan kazançlı çıkarız.

Bu noktada siz hep Kore örneğini verirsiniz...

Kore (Güney) örneğini özellikle unutmamamız gerekiyor. 1995 yılında Kore’de kişi başı gelir AB’nin yarısı kadardı. Türkiye’de ise yüzde 30 civarındaydı. Kore 15 yıl içinde AB’yi yakaladı ve geçti. Türkiye de bu sürede Kore kadar olmasa da ilerleme kaydetti ve AB’nin yarısına ulaştık. Benzer performansı yakalamak için iş ve yatırım ortamını iyileştirecek reformlara kaldığımız yerden devam etmeliyiz. Sanayi, enerji, lojistik, eğitim, hukuk gibi alanlarda yapısal iyileştirmelere ihtiyacımız var.

Son dönemde Türk işadamlarında müthiş bir dinamizm gözleniyor.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği olarak sürekli bir vurgu yapıyoruz: “Türkiye’nin petrolü yok” diyoruz. Ama “Türkiye’nin insanı var, Türkiye’nin girişimcileri var, Türkiye’nin gençleri var” diyoruz. Çünkü bizim hazinemiz girişimci ruhumuzdur.

Bu ülkedeki her kuruşun altında girişimcilik ve alın teri vardır. Bizim değerlerimiz toprağın altında değil, üstündedir. Bakın etrafımızdaki ülkelere. Hiçbir şey yapmasalar, o kaynaklar onları besler. Bizim zenginliğimizse toprağın üstünde. Bizim zenginliğimiz hızlı öğrenen, şartlara hızlı uyum sağlayan, refleksi kuvvetli, “girişimci” insanımız. İşte biz zaten, bu farkımız sayesinde bölgemizin en güçlü ekonomisi haline geldik. Önümüzdeki süreçte dünyanın da en güçlü ekonomilerinden biri olacağız. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum. Bizim neslimiz televizyon gibi bir teknolojiyi bile, icadından 40 yıl sonra gördü. Bu kadar büyük imkânsızlıklar vardı, ama tek bir sermayesi vardı bizim neslin, bitmeyen azmi. Bugün gençlerimiz eğitimli, bilgili, yabancı dil biliyorlar. Her türlü bilgiye, her türlü teknolojiye anında ulaşabiliyorlar. Yani şimdi bütün dünya ile eşit fırsatlara sahipler. Bu donanımla güven ve azim birleşince onları kimse tutamaz.

5084 sayılı teşvik kanunu yılsonunda bitiyor. TOBB olarak siz uzatılmasını istiyorsunuz, hükümet ise uzatmaya niyetli görünmüyor..

5084 sayılı teşvik kanunu ile 49 ilde 10 ve üzeri işçi istihdam eden tüm işyerleri için uygulanan sigorta primi işveren hissesi desteğinin uygulama süresi 31 Aralık 2012 tarihinde bitiyor. Söz konusu teşvik uygulaması özellikle emek yoğun çalışan KOBİ’lerin girdi maliyetlerini düşürmüş, böylece yeni yatırımlar yaparak istihdamlarını arttırmalarını sağlamıştı. Yine bu düzenleme sayesinde Anadolu’da pek çok KOBİ küresel piyasalara açılarak ihracat yapabilme fırsatı buldu. Şu an küresel ekonomi henüz durgunluktan çıkmadı ve iç piyasada da yavaşlama yaşanıyor. Bu uygulamanın yılsonunda bitecek olması, özellikle Orta Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde işsizlik ve sosyal huzur anlamında sıkıntılara neden olacaktır. Ekonomik büyüme ivme kaybederken, yatırım ve istihdam hacimleri durağanlaşırken, kendi ayağımıza çelme takmayalım. Teşviğin uzatılması gerektiğini sizin aracılığınız ile bir kez daha hatırlatmış olalım.

Son dönemde TOBB olarak okul yatırımlarınız hızlandı. Neredeyse hergün bir ile okul yapıyorsunuz...

Hiçbir önyargımız olmadan o ilin ihtiyaçı ve talebi ne ise onu yapıyoruz. En son Batman’a içinde 200 kişilik öğrenci yurdu ve spor salonu olan Anadolu Lisesi Eğitim kompleksi yapma kararı alıp, resmi protokolü imzaladık.

Bir ülkenin gerçek gücü eğitimli insanlarıdır. Bir ülkenin hayallerinin, hedeflerinin, gerçeklerinin sınırını eğitimli insanları belirler. Biz dünyanın 10 büyük ekonomisi arasına girmek istiyoruz. Peki o zaman rakiplerimizin kişi başına yaptıkları üretime bakalım! Şu anda Almanya’da çalışan bir kişi yılda ortalama 85 bin dolar katma değer üretiyor, ABD’de 105 bin dolar katma değer üretiyor. Biz de çalışan bir kişi ise sadece 35 bin dolar katma değer üretiyor. Oradaki çalışanların farkı nedir? Neden daha fazla katma değer üretiyorlar. Çünkü kaliteli eğitim almış insan kaynağına sahipler.

Bizim en büyük sermayemiz genç nüfusumuz. Bu yaklaşımla hareket ederek, ilköğretim okullarından başlayarak eğitimin her kademesine destek olmak için taşın altına elimizi koyduk. Şu ana kadar 35 ilde okul yapımına 78 milyon lira harcadık. Türkiye’nin geleceğine yatırım yapmaya devam edeceğiz.

Yeni yıla ilişkin son mesajınız...

Yeni yılda anne babalardan ve gençlerden bir ricam olacak. Anne ve babalardan ricam; çocuklarınız farklı bir şey yaptığında veya önerdiğinde lütfen “icat çıkarma” cümlesini kullanmayınız. Aksine çocuklarınızı teşvik ediniz. Devir icat çıkarma, eski köye yeni adet getirme dönemi, farklı düşünme dönemi...

Bakın, “başımıza yeni icat çıkartma” denerek yetiştirilen insanlarımızın pek çoğunun yenilikçi vasıfları törpülendi. Beyinlerimize pranga vurduk. Soran, araştıran, sorgulayan, daha iyiyi arayan değil, idare-i maslahatçı olduk...

Gençlerden ricam, aynı fikirde olmasanız da, anlayış gösterin, empati kurun. Dünya ve Türkiye’deki adaletsizliklere katkıda bulunmayın. Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu bir Türkiye ve dünya için çaba gösterin. Hangi dünya görüşünde olursanız olun ister solcu, ister sağcı hiç fark etmez ama vicdanlı olun.

 

pelincengiz@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums