Krizden Yeşiller de ders çıkardı

  • 25.10.2012 00:00

 

Krizden Yeşiller de ders çıkardı

CEM ÖZDEMİR  2008’den bu yana Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı olan Cem Özdemir, 1981’den itibaren partide çeşitli görevlerde bulundu. 1994-2002 arasında Almanya Federal Meclisi’nde milletvekili, 2004-2009 arasında Avrupa Parlamenteri olan Özdemir, gelecek yıl yapılacak genel seçimler için Stuttgart‘tan doğrudan milletvekili adayı seçildi. SPD/Yeşiller koalisyonunun Almanya’da iktidara gelmesi halinde, Cem Özdemir’in kurulacak yeni hükümette önemli bir görev almasına kesin gözüyle bakılıyor.


Avrupa’daki krizin çözümünde Almanya en önemli aktörlerden biri. Krizdeki Avrupa ülkelerine yardım için çabalayan en görünürdeki başkent Berlin. Ancak, zordaki ülkelere dayattığı kemer sıkma politikaları nedeniyle Almanya’da iktidarda olan muhafazakâr koalisyon hükümeti pek sevilmiyor. 2013’teki genel seçimlerde Hıristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ile Hür Demokrat Parti koalisyonunun sona ereceği tahmin ediliyor. Yeşiller Partisi’nin Sosyal Demokratlar (SPD) ile hükümet kurması halinde Avrupa’da dengelerin değişeceği bir döneme girilecek. Almanya’da dört eyalette SPD ile iktidarda olan Yeşiller, Alman ekonomisinin en güçlü olduğu eyaletlerden Baden- Württemberg’de tek başına iktidar. Yeşil/SPD koalisyonu ise, kazanırsa, ikinci defa federal hükümet kuracak ve bu kez yönetecekleri Almanya, krizdeki Avrupa’nın gözünün üzerinde olduğu bir Almanya olacak. Yeşiller’in sadece Almanya’nın sorunları değil, Avrupa’nın krizi için de reçeteleri var. Yeşil ekonomi kavramının en iyi uygulamalarına sahne olan Almanya’nın etkin siyasetçilerinden Yeşiller Eşbaşkanı Cem Özdemir ile krizi konuştuk. 1998-2005 arasında iktidar ortağı oldukları dönemde alınan finansal deregülasyon kararlarıyla ilgili bugün özeleştiri yaptıklarını ifade eden Özdemir, Yeşiller’in kriz reçetesini anlattı...
 

Almanya’da seçimlere bir yıl var. Avrupa’nın içinde bulunduğu krizde Yeşiller olarak öne çıkaracağınız ilk üç madde ne olacak? Neleri konuşacaksınız?

Şüphesiz vatandaşın gündemi dışındaki konuları gündeme getirmek mümkün değil. Halkın yüzde 15’ini temsil eden bir parti için gerçek dışı bir yaklaşım olur. Avro krizi istesek de istemesek de gündemimizi bir şekilde belirliyor. Seçim kampanyamızı da belirleyecek konulardan biri. Mecliste kararlar oybirliği ile alındı. Ancak, Merkel Hükümeti, kendi koalisyonundaki çatlak seslerden dolayı Avrupa ile ilgili kararlarda sonuçta kendi salt çoğunluğunu sağlayamaz oldu. Biz muhalefet olarak Avrupa dostu olduğumuz için parti politikası yapmadan Avrupa’yı düşünerek hareket ettik. O açıdan hükümete veryansın etmek biraz zor oluyor. Eleştirdiğimiz şey “her şey yanlış” şeklinde değil, alınan kararlar “geç ve yetersiz kalıyor” şeklinde. Buradan bir seçim kampanyası yapmak çok kolay değil. Çünkü, çok sofistike bir eleştiri gerekiyor. Bunu meydanlarda ajitatif cümlelerle anlatmak mümkün değil. Çünkü, Avrupa konusu buna uygun bir konu değil. Burada daha çok sağduyu mesajının ön planda olması gerekiyor. Vermeye çalıştığımız mesaj şu: Merkel korkarak hareket ediyor, yapılması gerekeni hep gecikme ile ve eksik yapıyor. Too little too late. (Çok az çok geç) Biz ise hem solidarity (dayanışma), hem solidity (sağlamlık) ikilisi çerçevesinde hareket etmek istiyoruz. Yunanları hedef göstermekle bir yere varılamayacağını gördük. Artık kabul edildi, Yunanistan Avro Bölgesi’nde kalacak. Bunu 2.5 yıl önce söyleselerdi, milyarlarca avro parayı boşuna harcamış olmazdık. Yunanistan da böyle bir süreçten geçmezdi.

İlk madde tüm Avrupa’nın meselesi bir anlamda. Diğerleri neler?

İkinci konu enerji politikaları. Ekonomiyi yeşillendirme çerçevesinde en önemli konu enerji politikası. Birinci hedefimizi başardık: Nükleer santralleri kapatma. İkinci hedef bundan sonra Almanya’nın enerjide nereye doğru gideceğini belirlemek. Hükümetle ciddi görüş ayrılığımız var. Şunu unutmamak gerekiyor, nükleer santralleri kapatma kararı alan hükümetle, bu santrallerin daha önce kullanım sürelerini uzatmak isteyen aynı hükümet. Sadece konjonktürden ötürü karar değiştirdiler. Ama kafalar değişmedi. Sermayenin önemli bir kısmının ve kamuoyunun değişiminden ötürü buna ayak uydurmak zorunda kaldılar ama gidişatı her fırsatta baltalamaya çalışıyorlar. Bunu konu edeceğiz ve istikrar mesajı vereceğiz. Yeşiller olarak sermayede istikrarı savunuyoruz. Zikzaklarla enerji politikası yapılamaz. Böyle bir enerji politikası ile kim nasıl yatırım yapacak? Enerji politikası konusunda uzun vadeli konsept oluşturalım ve herkes nereye yatırım yapacağını bilsin.

Gündeminizin üçüncü maddesi nedir?

Üçüncü büyük konu sosyal adalet. Sosyal adalet derken, klasik sol söylemin ötesinde bir sosyal adaletten söz ediyoruz. Sol partideki arkadaşlarımız “Ne kadar fazla yoksul kesimlere yatırım yaparsak ve sosyal yardımı yükseltirsek toplum o kadar eşit olur” yaklaşımıyla hareket ediyor. O da önemli. Biz en az onun kadar, belki ondan daha önemli olan institution matters (kurum önemlidir) diyoruz. Neoliberal mantrasının devlet küçülsün, devlet okullara, güvenliğe, kütüphanelere yatırımı azaltsın, vergileri düşürsün felsefesi bugün duvara çarptı. Bunun ne kadar yanlış sonuçlara yol açabileceğini gördük. Mesela, bizim iş saati konusunda Çin ile Hindistan ile rekabet etme imkanımız yok. Sosyal devletiz ve bundan vazgeçmek istemiyoruz. Bu konuda muhafazakâr arkadaşlarımız bile bizimle hemfikir. En iyi ürünleri üreterek, Made in Germany konusunda birinci kalmalıyız. Bunun için de patentte bir numara kalmalıyız, bunun için de eğitimde bir numarada kalmalıyız. Almanya eğitimde ideolojik hatalardan ötürü bazı konularda geç kaldı. Almanya’da, Fransa ve İskandinav ülkelerine kıyasla hem çalışıp hem çocuk yetiştirmek hâlâ bir çelişki ne yazık ki. Kadınları çok iyi eğitiyoruz, başarı açısından çok ileriler ama kadın çocuk yaptığında iş bulmakta zorluk çekiyor. Yarım gün çalışıyor, bu durumda emekli maaşı düşük oluyor. Maaşı ihtiyacını karşılamıyor ya da işveren tam gün çalışan birini almayı tercih ediyor. Kadının tam gün çalışması için yuvaya ihtiyaç var, ülkede yaygın şekilde yuva yok. Bunu çok önemsiyoruz. Almanya bu konuda geç kaldı. Sözde aile ve çocuk dostu olduğunu iddia eden muhafazakâr partiler, okulların tam gün eğitim yapmasını engellemekle çocuk sayısını en düşük hale getirdi. İskandinav ülkelerinde Almanya’ya nazaran hem çocuk sayısı daha fazla hem de kadınların çalışma oranı yüksek. Sosyal adalet gündeme geldiğinde, yuva sayısını arttırmak, tam gün eğitime geçmek, daha eşit şartlarda eğitim sistemi vermek, yabancı kökenli çocukların okullardaki başarı oranını yükseltmek konularımız arasında. Ana tartışma konularımız bunlar. Bir konu da asgari ücret meselesi. Şu anda Avrupa’da Almanya asgari ücret uygulamayan neredeyse tek ülke. Anglosakson ülkelerinde bile asgari ücret var, Almanya’da yok. Sermaye de bunu istiyor ancak, siyaset buna engel oluyor. O da önemli konulardan bir tanesi.

Almanya, krizde önemli bir aktör haline geldi, zaman zaman çok eleştiri aldı. Sizin hükümeti en çok eleştirdiğiniz konu nedir?

2001’den sonra Türkiye’nin bankacılıkta aldığı kararları, biz örnek kararlar olarak görüyoruz. Yunanistan gibi ülkeler maalesef, benzeri kararları almadıkları için korkunç bir süreçten geçiyor. İspanya, bankaları kurtarmak için gırtlağa kadar borca girdi. İspanya’nın borçlanma oranı Almanya’dan daha düşüktü, bunu Almanlar bilmez. Almanya’da krizi okuma tarzı şöyle: Bu bir borçlanma krizi. Devletler borçlandı, ondan ötürü kriz yaşıyoruz. Bu kısmen doğru ama krizin tamamını açıklamıyor. Krizin bir diğer yüzü de, bunu iktidardaki muhafazakar arkadaşlarımız görmezden gelmeye çalışıyor, neoliberal dönemdeki deregülasyonlar. Finansal piyasaların tamamen özgür bırakılması, denetlenmemesi. Burada özeleştiri yapıyorum, biz de o süreçten nasibimizi aldık iktidardayken. Bizim de kararlarımız o çerçevede yorumlanmalı. Bunu bir özeleştiri olarak söylüyorum. 1998- 2005 arasında kısmen iktidardaydık. Herkesin özeleştiri yapması gerekiyor, aksi takdirde krizi yanlış okumuş oluruz. Borçlanma derken, sadece devlet borçlanması değil. Devletler, bankaları kurtarmak için borçlandı, onu söylemiyorlar. Benzeri bir krizi yaşamamak için bankalara bakmak zorundayız. Dilimizde tüy bitti, bir bankacılık denetleme mekanizması kurulsun diye... Daha yeni Almanya bankacılık denetimini kabul ediyor. Hâlâ binbir bahane uydurarak geciktirmeye çalışıyor. Bu ulusdevlet çapında çözülecek bir iş değil. Bir banka vergisi kondu, bu banka vergisinden toplanarak biriken paralar, 100 yıl sonra ancak benzeri bir krizin maliyetini kapsayacak büyüklükte olacak. Bu hızla hiçbir krize cevap veremeyiz. Bunu ancak AB himayesinde çözebiliriz. Çünkü bunlar artık uluslararası bankalar.

Fransa’nın ve Akdeniz ülkelerinin savunduğu şey, fiscal union (mali birlik). Yeşiller olarak buna evet diyoruz. Bu olmadan krize bir cevap mümkün değil. Almanya ise political union (siyasi birlik) diyor. Buna bazı arkadaşlar mesafeli yaklaşıyor. Geleneklerinde ulus-devletin üzerinde bir Avrupa Parlamentosu’nun, Avrupa Komisyonu’nun, Avrupa Konseyi’nin söz hakkı olması yok, gerektiğinde onlara müdahale edebilmesi alışkanlıklarının dışında ve ters geliyor. Şu bir gerçek ki, ikisi aynı anda olmadan hiçbiri olmaz. İkisine de aynı anda ihtiyacımız var. Hiçbir Alman Hükümeti, “Alman kredisini al istediğin gibi kullan” demez. Ama Alman kredi kartı bir şekilde bu işin içinde olmadan da bu kriz çözülemeyecek. Madem ki kredi kartı istiyorsunuz, o zaman nasıl karar verileceğini, kimin karar vereceğini, kimin söz hakkı olacağını, gerektiğinde devletler parayı yanlış ve kötüye kullandığında Brüksel’in müdahale etme hakkının nasıl olacağını belirlemek lazım. Bunlara cevap verilmeden bu iş çözülemez. Bu konularda daha fazla Avrupa’ya ihtiyacımız var. Bütçe kontrolü konusunda aynı hataların tekrarlanmaması için mutlaka bir Avrupa Maliye Bakanı’na ihtiyaç var. Komiserlerden biri Maliye Komiseri olsun, bütçeleri denetlesin, müdahale etme hakkına sahip olsun. Bunu kabul etmeden krizden çıkamayız, alınan kararlarla zaman kazandık, krizi daha çözmedik.

“Yeşiller olarak ekonomi politikalarıyla ilgili özeleştiri yaptık” dediniz. Parti programınızı geçmişten aldığınız derslerle yeniden düzenlediniz mi?

Tabii. Bunun bir parçası mesela zenginlerin vergilendirilmesi. Fransa’nın yapmaya çalıştığı yüzde 75 vergi tartışılır. Aşırı uçlara gitmeden gerçekçi olmak lazım. Fransa’nınki popülist bir karar. Zengin Fransızların Belçika’ya kaçması ile çok fazla bir şey kazanılmış olmuyor. Bu gerçeği yansıtan bir vergi olmalı. Yine AB resmi içinde, Avrupa seviyesinde bir zenginler vergisi düşünüyoruz. Bu 10 yıl gibi geçici bir süre olabilir, yılda 1 milyon avrodan fazla kişisel geliri olan zenginlerden vergi alınabilir. Bu para da Fransa’da tarıma yatırılmasına ya da İspanya’da daha fazla yol yapılmasına harcanmamalı. Bizi bu krize iten projelerden ziyade borçları azaltmaya yönelmeli. Yatırım yapılacaksa da teknolojiye, yenilenebilir enerjiye, alternatif ulaşıma yönelik yatırım yapılmalı. Gideri azaltacak, geliri arttıracak projeler olmalı, sürdürülebilir yatırımlar olmalı. Orada da özeleştiri yapıp, aynaya bakıp parayı verimli şekilde kullanmalıyız. Almanları ikna etmek istiyorsak, paranın bundan sonra farklı yatırımlara yatırılacağını göstermek zorundayız. Yunanistan’daki işsizlik bizim de sorunumuz olmalı, biz bunu meydanlarda söylüyoruz. Bu bizim de ayıbımız diyoruz. Yunanistan’ın aşırı uçlara gitmesi bizim için de bir sorun. Buna ilgisiz kalmak çok yanlış olur. Onun karşılığında vatandaş haklı olarak şunu söylüyor: Para bundan sonra da benzeri şekilde harcanacak mı? Haklılar. Dayanışma ama ne için dayanışma? Bunu biraz daha konuşmalıyız.

Hükümetler arasında bu konuda henüz bir konsensüs yok...

O da ulus-devlet çerçevesinde çözülecek bir konu değil, yine bunun adresi Brüksel. Kriz yönetimi iyi değil çünkü optimal bir senaryoda vergiler akmakta, yabancı para Almanya’ya geliyor, faizler sıfır hatta sıfırın altında. Almanya hâlâ böyle bir durumda borç yapıyorsa, bu ileriye dönük büyük bir ipotek. Almanya’nın 2 trilyon avro borcu var. Bu da korkuyorum ki, iktidara gelirsek bizim başımıza patlayacak. Resesyona gidiyoruz ve resesyonda yatırım yapmak gerekiyor. Ama hangi parayla yapacağız?

Yeşiller, SPD ile koalisyon yapmayı planlıyor. Politikalarınız SPD ile ne kadar kesişiyor?

Banka reformu konusunda, sosyal devlet ve çevre politikalarında birbirimize yakınız. Dış politika ve AB konusunda örtüşüyoruz. Ciddi uyuşmadığımız alanlar da var. Sosyal Demokratlar, Almanya’da “kömür” partisidir. Sendika eşittir kömür eşittir sosyal demokrat. Bu onların genlerinde var ve kolay kolay değişmiyor. Kömürün olduğu eyaletlerde onlar için bu neredeyse kutsal. Nükleere karşısınız, neden kömüre de karşı değilsiniz? Şeytanın karşısına başka bir şeytan getirmek kimseye bir şey kazandırmıyor. Burada uzlaşamıyoruz. Ulaşım konusunda benzer sorunlar yaşıyoruz. Hatta bazen onlarla dalga geçiyoruz, “Siz betona tapıyorsunuz, nehir olmayan yere bile köprü yapıyorsunuz” diyoruz.

Kriz dönemleri yeşil yatırımları sekteye uğratıyor. Aslında bugünlerden geleceğe hazırlık yapmak gerekmiyor mu?

Enerji fiyatları ne yaparsak yapalım yükselecek, Çin ve Hindistan gibi ülkeler nedeniyle ihtiyaç artıyor, kaynaklar azalıyor. Buna hazırlanmamak aptallıktan başka bir şey değil. Sermaye bunu çok iyi anlıyor, ona göre bugün yatırımlarını enerji tüketimi azaltmaya yönelik olarak yapıyor. Biz bunu zorlayarak hızlandırmak istiyoruz, zorlama olmadan yapanlar da var. Kimya sanayicisi sektör temsilcisini bir toplantımıza davet etmiştik. Toplantıda şunu şöyledi: “Bugün geldiğimiz noktayı size borçluyuz, size kıza kıza fabrikaları modernize ettik ve dünyada en son teknolojiyi satıyoruz.” Yasalar sertleşti ve bugün en modern kimya fabrikaları bizde.

 

pelincengiz@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums