İnceden

  • 5.07.2022 12:00

Joan Baez'in ezgileri dolduruyor yüreğimi.

Ulusların kadınları, kadınların kimlikleri arasında nasıl sıkı bir bağ var değil mi? Baez'in Meksika kökeni belki de onu bu kadar sevmeme sebep, bu denli politikleştiren. Bazı şarkılar hakikata götürüyor insanı. Ötelenenler, uzaklaştırılanlar birbirini buluyor neticede.

Rivayet odur ki, babaannem ömrü boyunca

kırklamış paklamış sevgisizliğe bulaşmış yüreklere çare bulamamış.

Çığlığın külü, dermiş bir de çömelmiş yıkıntılardan uzak duracaksın. Kaderin yaşanmadan değil, yaşandıktan sonra ortaya çıkacağını söylermiş. Kemikleşmiş ve kadınla özdeşleşmiş bir kalıbı bilmeden kırma çabasıymış söylediği. Güneş peşini hiç bırakmamış ama yazısı kısacıkmış  kadının. Zamanı belli olmayan tarihi bir mahallede; iyiliği kötülüğü, masumiyeti ve en sevdiğini bırakıp gitmiş. 

Babam yıllarca kendisini büyüten kadını annesi sanmış. Altı yaşlarındayken büyük kuzeninin, oyunda yenilmesinin acısıyla öğrenmiş gerçeğini. Şehir yalan olmuş, doğruluk yalan olmuş, hayal kırıklığı kendinden büyük olmuş. Babam o gün o sokakta kaybetmiş  sükuneti, huzuru bir daha yakalayamamış. 

Annesizlik köksüzlük gibi bir şey herhalde. Yani çocukluğun taşıdığı anlam bir yoksunluktan ibaret bazıları için. Kendine oluşturduğun, benim dediğim dünyada yaşamamak gibi. Geçmişle gelecek arasında gerili bir salıncak ama günlerin çatlak ve beklemek hep beklemek. 

Telefonun çaldığını belki uzun süredir çaldığını yeni farkediyorum. Bilirkişi elbisesini çok iyi taşıyan şahsı geçiştiriyorum. Hatta kadrajıma girdiği için kızıyorum. Büyük kelamlar, büyük roller, büyük adamlar, büyük kadınlar.

Oysa günün fonunda belki de şeytan olmak istiyorum, bana insancıl yaklaşan herkesi acımasızca kırmak istiyorum. Geçmişte yediğim dalgaların peşrevini yapmak istiyorum. Konsolun aynasında gözlerimi buluyor zaman. Annemin bir gençlik fotoğrafına ne kadar benziyorum.

Kirli şehir kuşlarını bilir misiniz? Esrarlı bir suskunlukları vardır. Sanki altıotuzbeş trenini beklerler. Bir tek onu beklerler. Sonra demir tozları arasında kaybolur giderler. Kuşlar trene yetişmeden  komşumuzun sesi karışıyor onların gitme telaşına. Göğü yükseltmek için her sabah okuyor Hafize Abla. 

Sabahın ilk ışıkları yüzümü okşuyor.

Sadece beni ben yapan bir ten kokusu var üzerimde. İncesinden ortaya dökülmüş duyguları topluyorum.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.