- 30.06.2023 06:24
Sinsi sinsi değil açık açık yükselen din bezirgânı, şoven milliyetçi dalgada boğulmamak için, artık kendimizi sakınmadan daha cesur atağa kalkmanın zamanıdır
Mekanizma şöyle işliyor: Bir şey yazıyorsunuz ya da söylüyorsunuz; birileri el altından dürtüklüyor, birileri durumdan vazife çıkarıyor (ya da zaten vazifeliler) suç duyurusunda bulunuyor, buna bile gerek yok, infaz aracı olarak kullanılan yandaş medyada, sosyal medyada ihbar, haysiyet cellatlığı, yargısız infaz furyası başlıyor. Ardından görevli savcılar, hakimler topa giriyor. Bir de bakıyorsunuz ki tutuklanmışsınız!
Yazdığınızın söylediğinizin önemi yok, hüküm çoktan kesilmiş. "Meteoroloji raporuna göre bugün İmralı civarında hava bulutlu", "Bugünlerde güneydoğu bölgesi çok sıcak" ya da "Tecritte ömür tüketen adam okumasın da ne yapsın!" deseniz bile Terörle Mücadele Kanunu'nun yoruma açık muğlak maddeleri yetmezmiş gibi 15 Temmuz darbe girişiminden sonra çıkarılan 23 Temmuz 2016 tarihli Kanun Hükmünde Kararname'de yer alan terör örgütü üyesi olmamakla birlikte irtibatlı iltisaklı olma hükmü gereğince tutuklanabilirsiniz. Birilerinin keyfine, öfkesine, hırsına bağlı…
Merdan Yanardağ, çıktığı bir TV programında 25 yıldır İmralı'da tutulan Öcalan'a uygulanan tecrit konusunda düşüncelerini dile getirmiş. Okuduğum kadarıyla, hukuk devleti olduğu iddia edilen demokratik bir ülkede yasaların suç tanımı içine girmesi mümkün olmayan, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında sözler. Ardından koparılan ve Yanardağ'ın tutuklanmasına varan fırtınanın nedeni ve amacı apaçık ortada: Bir elin parmakları kadar bile olmayan muhalif kanallardan birine daha darbe vurmak, iktidarın hoşuna gitmeyen fikir ve görüşlerin dile getirilmesini korku yaratarak engellemek, bunun da ötesinde Yanardağ üzerinden başta CHP, muhalefeti ayrıştırıp dağıtmak, faşizan milliyetçi bloku aynı çizgideki partilerle güçlendirmek. (Ali Duran Topuz'un 29 Haziran tarihli "Merdan Yanardağ niye hedef" yazısı, konuyu bütün kapsam ve yönleriyle ele alıyor.)
Yanardağ vakası sözde muhalefete ayna tutuyor
Sözde muhalefet diyorum, çünkü demokratik olmayan bir muhalefet iktidarın öteki yüzüdür. Yanardağ'ın gözaltına alınıp tutuklanmasının ardından, muhalefet partilerinden; ayıp olmasın, dostlar alışverişte görsün niyetine geçiştirme beyanlardan, bireysel tepkilerden, üzgünüz, vah vah türünden bildik nidalardan başka ses gelmedi. Kılıçdaroğlu Yanardağ'ı Silivri'de ziyaret için bir heyet oluşturduklarını bildirdi, hepsi o kadar.
Millet İttifakı'nı demokrasi ittifakı haline getirmek ya da öyle göstermek için çabalamış olan Kılıçdaroğlu'nun yanılgısı; faşizan milliyetçi zihniyetten demokrasi çıkmayacağını, MHP'nin Asena'lı versiyonunun millet ittifakının değil aslında Cumhur İttifakı'nın parçası olduğunu, âmiyane tâbirle "kırk yıllık Yani'nin Kâni olamayacağını" görmemesidir. (Ben, görüp de seçimlere kadar bağrına taş bastığını düşünüyorum.)
Kürt meselesinin demokrasinin turnusol kağıdı olduğunu, bu sorun barışçı yoldan çözülmeden ülkemizin özgür ve demokratik olamayacağını, İYİP'in HDP'ye ve Kürt hareketine karşı Bahçeli ve Cumhur İttifakı ile eş düşen tavrının demokrasinin sözüyle de özüyle de bağdaşmadığını ana muhalefet liderinin kavramadığını düşünsek bir türlü, kavrayıp da seçim kazanmak için tahammül ettiğini, Akşener'in sürekli şantajları karşısında gerilediğini düşünsek bir türlü!.. Her iki durumda da ana muhalefetin aczi ortada. Bu acz; Yanardağ'ın tutuklanmasının, -tıpkı Osman Kavala, Gezi davasında yargılanan arkadaşlarımız, Demirtaş ve diğer Kürt siyasetçilerin rehin tutulması gibi- kişileri aşan bir anlamı olduğunun anlaşılmamasından kaynaklanıyor.
Bu davaların/tutuklamaların herbiri, otoriter rejimin faşizme doğru bir basamak daha tırmanmasının göstergesi olduğu kadar, iktidarın muhalefetin tepki ve direncini ölçme hamlesidir de. Ve ne yazık ki sadece muhalefet partileri, sadece CHP değil hepimiz: tek tek bireyler, sivil toplum, medya, iş çevreleri, vb. bugüne kadar rejimi geriletecek ortak tepkiyi gösteremedik. Evet, ses verdik, yazdık çizdik, imza kampanyaları yaptık ama sesimiz karşımızdakini sarsacak güce ulaşamadı.
Ne yapabiliriz?
Otokratik rejim pervasızca el yükseltirken, faşizan milliyetçi cephe İYİP ve benzerlerinin yakınlaşmasıyla genişlerken, muhalefet güçleri kendi iç kargaşalarına gömülmüşken ne yapabiliriz?
Aklıma gelen: Geniş bir "suça iştirak" kampanyası (Ortada suç olmadığını, suçun uydurulduğunu söylemeye bile gerek yok). Aralarında saygın hukukçuların, muhalefet partilerinin önde gelen adlarının, kamuoyu önderlerinin, medya mensuplarının, vb. olduğu toplumca tanınan bilinen insanların -sadece bu vakada değil, benzerlerinin tümünde- sonuçlarını da göze alarak atfedilen suçu kendilerinin de işlediğini beyan etmeleri (suça iştirak), imza kampanyalarını aşan bir dayanışma yolu olabilir. Bir kişiyi tutuklamak kolaydır ama toplumda karşılığı olan 100 kişiyi, 1000 kişiyi tutuklarsanız, işin rengi değişir. Tutuklamazlarsa bile yüzlerce insanın işlemedikleri suçtan yargılanmalarının haberi birşeyleri kıpırdatır, zalimlerin saflarında bir delik açar. "Cesaret bulaşıcıdır," denir ya! Cesaret virüsü (ki yararlı bir virüstür) bu türlü adımlarla yayılır.
"Ama onlar da söylemişti" itirazı suçu kabul etmektir.
Muhalefet, Merdan Yanardağ'ın tutuklanmasına "AKP'liler de aynı şeyleri söylemişlerdi, onlara bir şey yapmadınız" mantığı çerçevesinde itiraz ediyor. Bunun, ortada yasalara aykırı bir durum, bir suç olduğu kabulüne dayanan son derece yanlış bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Savunmamız gereken: Yanardağ'ın sözlerinde yasalara göre suç teşkil edecek bir şey olmadığı, aksine onu tutuklatanların anayasa ihlâli suçu işledikleridir. Suçlanan değil suçlayan olmalıyız. Yasalara, anayasaya, hukuka sahip çıkmalıyız. Emile Zola'nın "j'accuse / itham ediyorum!" çığlığıdır bugün haykırmamız gereken.
Sinsi sinsi değil açık açık yükselen din bezirgânı, şoven milliyetçi dalgada boğulmamak için, artık kendimizi sakınmadan daha cesur atağa kalkmanın zamanıdır.
Yorum Yap