Erdoğan Gezi Parkı krizini atlatabilecek mi?

  • 28.06.2013 00:00

 Gezi parkı protestolarının yarattığı büyük şok dalgalarının ardından, hükumet ve başbakanın nasıl bir hayatta kalma stratejisi benimseyecekleri üç aşağı beş yukarı belli olmaya başladı. Bu stratejiyi, bir taraftan bu protestoların müsebbibi olarak görülen kişilere karşı “cadı avı” yürütülmesi, öbür taraftan da, hükumete yönelen yoğun eleştirileri savuşturmak için bazı adımların atılması olarak özetleyebiliriz. Erdoğan gerek ülke içinde gerekse ülke dışında meydana gelen imaj erozyonunu engellemek için, başta Kürt ve Alevi sorunlarına ilişkin olmak üzere bazı demokratik açılımların hızlandırılmasını planlıyor. Yani Erdoğan klasik sopa ve havuç stratejisi uygulamayı öngörüyor. Böyle bir strateji, Erdoğan’a eski gücünü kazandırabilir mi? Erdoğan Gezi krizini bu tür bir strateji uygulayarak yara bere almadan atlatabilir mi? Bu soruların cevaplarını Gezi protestolarının yarattığı kriz sonrası oluşan atmosferi iyice anlamadan verebilmek mümkün görünmüyor.

İlk önce işin sopa tarafı: Erdoğan daha protestoların ilk gününden itibaren benimsediği sert ve belli kesimleri suçlayan söylemini hiç bir şekilde yumuşatmadı. 25 Haziran günü Mecliste kendi parti grubuna seslenirken, yine pek çok grup ve kişiyi suçladı, örneğin Gezi parkı protestoları sırasında yaralı göstericilere kapılarını açan Divan otelin sahiplerinin suç işlediğini söyledi. Divan otel Türkiye'deki en büyük sermaye gruplarından birisi olan Koç holdinge ait. Erdoğan son dönemlerdeki konuşmalarında sık sık bu grubu hedef alıyor. Daha önceki konuşmalarında da, yine Türkiye'deki en büyük sermaye gruplarından birisi olan Boyner grubunun sahibi Cem Boyner, Türkiye'deki en büyük bankalardan birisi olan Garanti bankasının genel müdürü Ergun Özen, göstericilere sempati ifade eden sözleri nedeniyle başbakanın öfkeli sözlerinin hedefi oldular. Erdoğan’ın konuşmalarında hedef aldığı, açık veya örtülü bir şekilde cezalandırmakla tehdit ettiği kişiler bunlarla da sınırlı değil; göstericilere destek veren sanatçılara, gazetecilere, köşe yazarlarına göz dağı vermeye devam ediyor başbakan.

Başbakan öbür taraftan da havuç gösteriyor: Bakanlar kurulundan sızan haberlere göre hükumet, Kürt açılımını devam ettirmek için anadilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, Terörle Mücadele Kanunun yumuşatılması ve silah bırakan PKK militanlarına af da dahil olmak üzere bazı somut adımları hayata geçirmeyi planlıyor. Yine hükumet çevrelerinden yapılan değişik açıklamalardan,  Alevilere yönelik olarak, Alevilerin Cemevlerinin ve dini liderlerinin maddi olarak desteklenmesi, iki üniversiteye Aleviler için önemi olan tarihsel figürlerin isimlerinin verilmesi, orta okul ve lise ders kitaplarında Alevilere daha geniş yer ayrılması gibi bazı somut adımların planlandığını biliyoruz.

Kürtlere ve Alevilere yönelik bu tür adımlarla hükumet ve Erdoğan yurt içinde ve dışında yıpranan imajlarını tamir edebilir mi? Hükümet Gezi parkı protestolarıyla ilgili anti demokratik tavrını sürdürürken, bu adımlar başarıya ulaşabilir mi?  Bu sorulara olumlu yanıtlar vermek oldukça zor görülüyor.

Erdoğan, İstanbul'da yapımına başlanan üçüncü köprüye Alevilerin kolektif hafızasında en büyük Alevi katliamını gerçekleştirmiş Osmanlı padişahı olarak kayıtlı bulunan Yavuz Sultan Selim'in isminin verilmesinin yarattığı sosyal depremi bile kavramış görünmüyor.

Yine aynı şekilde, Erdoğan ve hükümet Gezi parkı ayaklanmasına kadar giden süreçte kitlelerin kendilerine karşı nasıl olupta bu kadar büyük bir öfke biriktirdiğini anlamamış görünüyorlar. Sayısız köşe yazarı ve televizyon yapımcısını sırf Erdoğan’ı eleştiriyorlar diye işten atıldığı Türkiye’de, hükümetb medyanın ciddi bir bölümünü kontrolü altında tutuyor. Bu kontrolün ne boyutlara vardığı, Gezi arkı protestoları başladıktan sonra Türkiye'deki büyük haber kanallarının bu protestoları göstermek yerine Penguen belgeselleri yayınlamayı tercih etmeleriyle, traji-komik bir şekilde ortaya çıkmıştı. Gazetelerden uzaklaştırılan köşe yazarları ve giderek artan oranda kontrol altına alınan medya, hükumete yönelik eleştiri, öfke ve kırgınlıkların sağlıklı bir şekilde ifade edilmesini engelliyor. Medyanın içinde bulunduğu bu durumun, Gezi parkına yol açan öfke patlamalarında hatırı sayılır bir etkisi olduğunu söylemek abartma olmasa gerek.

Protestoların ardından, hükumetin bu konuda hiç bir ders almadığı, aksine medya üzerinde daha da artan bir kontrol oluşturmaya çalıştığı görülüyor. Borçları nedeniyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yönetimine el konulan Akşam gazetesinin genel yayın yönetmenliğine eski bir AK Parti Milletvekili olan Mehmet Ocaktan atandı. Ve bu gazetenin Gezi parkı protestolarına destek veren üç köşe yazarı işten atıldı. Önümüzdeki dönemde medya üzerindeki baskının boğucu boyutlara ulaşacağını gösteren bir başka gelişme de hükumete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesinde yaşandı. Sabah gazetesi kendi ombudmanı Yavuz Baydar’ın gazeteyi Gezi parkı protestoları karşısında takındığı tavır nedeniyle eleştiren yazısını sansürledi.

Hükümetin gösterdiği sopanın, sunmayı planladığı havucu riske attığına ilişkin bazı gelişmeler de kendisini gösteriyor. Örneğin, hükumetin Kürt sorununun çözümü için oluşturduğu Akil insanlar heyetinde bazı çatlaklar oluşmaya başladı. Hükümetin Gezi protestoları karşısında gösterdiği tavrın Kürt sorunu konusunda çözümü zorlaştırdığını ifade eden Murat Belge heyetten istifa etti. Belge’nin istifa ‘mektubu’ hükumete çok net ikazlar içeriyordu:

“ ‘Barış’ dediğimiz nesne, bir ‘iklim’, bir ‘atmosfer’ gerektirir. Oysa yedi düvele harp ilân etmiş, toplumun bir yarısını öbür yarının üstüne sürme tehdidinde bulunan bir ‘iktidar’la karşı karşıyayız. ‘Gezi başka, barış süreci başka’ diyemeyiz. Toplumda her şey iç içedir...Başbakan’ın Gezi Direnişi’nin tamamını içermek üzere söylediği sözler, seçtiği adlandırmalar, kullandığı dil, bana da, ‘kişisel bir hakaret’ olarak geliyor ve isabet ediyor. Gezi olayları hiç olmamış, dediğim o hakaretler hiç yokmuş gibi gidip ... (başbakanla) konuşmayı anlamsız olduğu kadar imkânsız buluyorum.”

Erdoğan'ın Gezi konusundaki sert tutumunun sadece Kürt sorununa ilişkin atılacak adımları değil, ekonomiyi de tehdit ettiği son günlerde sıklıkla dile getiriliyor. Dünyaca ünlü ekonomist Daren Acemoğlu, gerek sıcak paranın ekonomiden çekilmesi ve gerekse başbakanın Gezi olayları nedeniyle ‘faiz lobisini’ suçlaması nedeniyle Merkez Bankasının ekonomiye müdahale olanaklarının kısıtlanmasının Türkiye ekonomisini ani durma (sudden stop) sendromuyla karşı karşıya bıraktığını söylüyor.

Murat Belgenin de ifade ettiği gibi neredeyse bütün dünyayla kavgalı bir görüntü veren, ülke içinde bir cadı avı başlatmış olan Erdoğan'ın, Kürt sorunu gibi konularda atacağı bazı adımlarla ‘demokratik lider’ imajına kavuşması ve ülke içindeki huzursuzluklara son vermesi oldukça zor görünüyor.

Önümüzdeki dönemde Türkiye Erdoğan'ın uygulayacağı havuç ve sopa stratejisiyle oldukça kendine özgü ve sonuçlarını kimsenin öngöremeyeceği bir sürece girecek gibi görünüyor. Bu dönemi Türkiye'nin nasıl geçireceği Erdoğan'ın siyasi geleceğini de belirleyecek.

 

KAYNAK: http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/opinion/2013/06/erdogan-stick-carrot-protests-policy.html

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums