- 1.04.2013 00:00
Çember tamamlanmadan, o çemberin nerede nasıl sonuçlanacağını, neyin hayır neyin şer olduğunu kimse bilemiyor.
Benim bir çember teorim var. İnsan hayatlarının çemberlerle ilerlediğini düşünüyorum. Her önemli olay bir çemberi başlatıyor. Çember tamamlanmadan, onu başlatan olayın uğursuz bir başlangıç mı, hayırlı bir yolun başı mı olduğunu bilemiyoruz.
Bir arkadaşım, yurtdışında tanıştığı bir kadın için yanıp tutuşuyordu. Aralarında büyük bir çekim oluşmuştu ama bir seminer dolayısıyla geçirdikleri bir haftanın ardından aralarına koca bir okyanus ve Avrupa kıtası girmişti. Bir araya gelmek için yaptıkları her plan, akıl almaz aksiliklerle başarısız oluyordu. Arkadaşım dünyanın en şanssız insanı olduğunu düşünüyordu. Dünyanın en güzel kadınıyla tanışmıştı. O kadınla geçireceği muhteşem saatler ve günler, onun bahtsız bir insan olması nedeniyle hep akamete uğruyordu. İspanya’da buluşacaklardı, kadının babası çok hastalandı. İstanbul’da buluşacaklardı arkadaşımın amcası öldü. Romanya’da kayak tatili yapacaklardı kadın işten atıldı. Uçak biletine vereceği para, başka yerlere gitti. Bu ‘terslikler’ hep böyle devam etti gitti ve benim dostumun da talihsiz bir insan olduğuna ilişkin inancı iyice derinlere kök saldı. Hatta bütün hayatını geriye dönük olarak bir talihsizlikler yığını olarak görmeye başladı. Doğduğu günden itibaren kötü talih hiç yakasından düşmemişti işte. Sonra bir gün, kadından bir mail aldı. Uzun süredir iyileşmeyen bir rahatsızlığı nedeniyle doktora giden bu güzel kadın AIDS olduğunu öğrenmişti. Büyük bir şok içindeydi. Eski erkek arkadaşını, bu hastalığı kendisine bulaştırdığı için dava etmeyi düşünüyordu. Bu mesajın ardından, dostumun hayat, kader ve talih üzerine uzun süre tefekkür ettiğini hatırlıyorum.
Neyin talih, neyin talihsizlik olduğuna, neyin hayırlı, neyin şer olduğuna, bütün bir çember tamamlanmadan karar veremiyoruz. Büyük bir talihsizlik gibi görünen bir olay, bir bakıyorsunuz bir hayat kurtarıcıya dönüşmüş. Güney Afrika’da genç bir kadın, gönüllü olarak hayvanat bahçesinde çalışmaya başlıyor. Kafesin içinde onları beslediği sırada, aslan yavrularından bir tanesi kadının bir göğsünü ısırıyor. Bu ısırılmayla doktora gittiği an arasında kadının aklından neler geçmiştir kim bilir? Muhtemelen o da benim dostum gibi, ne kadar talihsiz bir insan olduğunu düşünmüştür. Aslan yavrusunun ısırma izinin bu olayın acı bir hatırası olarak göğsünde kalacağını düşünmüş olabilir. Mikrop kapmaktan korkmuş, kuduz olmak gibi paranoid düşünceler aklının bir kenarlarına acıtıcı dikenlerini batırmış olabilir. Ama kadının göğsünün çekilen röntgeni, çemberi hiç umulmaz bir yere bağlıyor ve belki de bambaşka bir çember başlatıyor. Tam aslanın ısırdığı yerde bir ur saptıyor doktorlar. Bu ısırık olmasa, belki hiç doktora gitmeyecekti kadın, belki de ancak çok ilerledikten sonra göğüs kanseri olduğunu öğrenecekti.
Hayatın hangimize, nasıl bir sürpriz hazırladığını, tuttuğumuz ya da başına fırlatıldığımız yolların, hangi başka yollara bizleri götüreceğini bilemiyoruz. Çember tamamlanmadan, o çemberin nerede nasıl sonuçlanacağını, neyin hayır neyin şer olduğunu kimse bilemiyor.
Dün Hürriyet’in Pazar ekinde okudum. Ahmet Altan ‘Son Oyun’ başlıklı bir roman yazmış. Roman salı günü yayımlanacakmış. Altan’ın Taraf gazetesinin genel yayın yönetmenliğinden ayrıl(tıl)ması, bir talihsizlik gibi görünmüştü gözüme ilk önce. Ama dün Altan’ın romanından pasajlar okuyunca, Türkiye’de giderek artan iktidar hoşgörüsüzlüğünün, hiç öngöremeyeceğimiz bazı tatlı meyveleri olabileceğini düşündüm. Altan’ın son romanı bunlardan bir tanesi olacak belki de. Belki de Altan hayatının en iyi romanlarını yazacak bundan böyle.
Belki de işlerini kaybeden yazar arkadaşlarımın her biri için başka başka çemberler dönmeye başladı bile. Birisi, yarım bıraktığı üniversiteyi bitirecek; birisi uzun süredir çalmadığı gitarını duvardan indirecek; şiir yazacak bir diğeri; birisi öfkesini dökmek için siyasete atılacak. Ya da ben bir pazar günü oturmuş, işlerini kaybeden arkadaşlarım için züğürt avantuları geliştirmeye çalışırken belki de başka bir çemberin başına gelip oturuyorumdur. Ya da bir yerlerde başlamış bir çemberin son ilmiğini atıyorumdur. Kim bilir?
Yorum Yap