- 27.10.2015 00:00
Bundan 30-35 sene öncesinde Lübnan'da, Filistin'de destekleyicilerinin "istişhadi eylem , şehadet eylemi" dediği intihar saldırıları yapılmaya başlamıştı. Amerikan emperyalizminin korkunç yüzü ve siyonist İsrail'in akıl almaz vahşetleri sonucu bu olayların yaşandığı düşünülüyordu. O zamanlarda büyük bir çaresizlik vardı. İslam dünyasında bunu İsraillilere, Amerikalılara yapanların adı efsaneleştirilirdi, ne kadar insan öldürmüşse adına o kadar sevinilirdi. Çünkü onlar İslam dünyasının kanını emiyorlardı ve bu yapılan uyuşukluğa düşmekten ve zulme rıza göstermekten kurtulanların onurlu bir yönelişiydi. O zamanlar da bu tür eylemlerin hangi kutsal amaca hizmet ettiği iddia edilse de kabul edilemez olduğunu söyler dururdum. Kimisi 'başka taraftaki eleştirilebilir ama Filistin'dekiler müstesna. Filistin'de çok farklı bir durum var ve istişhadi eylemlerin haklılık payı var, çünkü orada inanılmaz bir zulüm var' diyordu. Bunun da yanlış olduğunu söylerdim. Zira yanlışın "ama"sı olamayacağını, hangi coğrafyada olursa olsun bunun insanlığa ve islamiyete uyamayacağını söylerdim. O zamanlar islami camiada bana ve benim gibilerine "insan hakları gibi seküler bir kavrama kafayı fazla takmış kişiler" olarak bakarlardı.
11 Eylül saldırıları yapıldığında bu yanlış mantığa esasında önemli bir ihtar gelmişti. Ama saldırı İslami kamuoyu tarafından bir belirsizliğe mahkum edildi. 'Böyle bir saldırıyı profesyonel bir örgüt bile yapamazdı, el Kaide yapmış olamazdı, hatta öyle bir örgüt mü var, varsa da kendisi ve yöneticisi Amerika ajanıdır' yollu komplo teorileri üretildi hep. Çeşitli senaryolar, komplo teorileri daha kolay geldi olayı anlamak için. Nefret, savaş, imha etme ve can fedası üzerine kurgulu bu anlayışı ve örgütü sorgulamak yerine başını kuma gömmeyi tercih etti İslami camia.
Gün geldi 'istişhadi saldırılar' İslami gruplardan diğer İslami gruplara yönelmeye başladı. Artık sinagoglara, askeri karargahlara değil, camilere saldırılmaya başlanmıştı. İlk zamanlar bu saldırganlar tanınmak, bilinmek, sorgulanmak istenmedi. "Dış güçler"in oyununa bağlandı, daha sonraları gerçeklerden daha çok kaçılamadı ve saldırıların İslam adına işlenildiği görüldü. Artık her grup bir başkasının olduğu kalabalıklara, camilere, otellere istişhadi saldırı düzenliyordu ve bunu fetvalarla, islami delillerle yaptıklarını söylüyorlardı. Çıkışında yeterince sorgulanmayan intihar eylemleri Müslüman dünyanın başına bela olmuştu.
Gün geldi El Kaide'nin yanına başka isimler eklendi. Boko Haram, IŞİD daha acımasız yöntemler de kullandı ama islami camia bunları 'çoğunlukla içlerinde Alman, Ingiliz ajanları olan bir örgüt' olarak görme inadından vazgeçmedi. Inanılmaz vahşetleri islam adına yapsalar bile bu sorunun nedenine, kaynağına inme zahmetine katlanmak istemediler genellikle.
Sonunda Türkiye'de de aynı olaylar yine Üslam adına işlenmeye başlandı. El Kaide'nin yaptığı sinagog ve banka saldırıları sonrası olay unutulmaya yüz tutmuştu. Ancak IŞİD'in ortaya çıkışının etkileri sonunda Türkiye'ye de yansıdı. Suruç katliamı da gereken sorgulamayı yaptırmadı ve sonunda T.C. tarihinin en kanlı intihar saldırısı Türkiye'nin en önemli yerinde, başkentinin merkezinde gerçekleşti. Bu saldırıyı bile hala yüksek oranda sağcı IŞID'in yapmadığını PKK'nın yaptığını düşünüyor. Cumhurbaskanı Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkilileri de IŞİD, PKK, Cemaat gibi yapıların icine katıldığı inanılmaz bir karışımı, 'kokteyl terör' kavramını ısrarla ileri sürüyor. Bütün bu serencamdan sonra intihar saldırılarina yenilerinin eklenmeyeceğini düşünebilir misiniz?
İntihar saldırıları en başta İslam dünyasının ciddi bir muhasebe yapmamasından önlenemez, engellenemez. Ölmeyi , param parca olmayı hic önemsemeyen, aksine Cennete biran önce kavuşmayı canlı bomba olmakla sağlayacağını düşünen bu zihniyetin islami açıdan önemle ele alınması ve iyice iknası ancak önleyici olabilecektir.
@gergerliogluof
www.omerfarukgergerlioglu.com
Yorum Yap