Suriçi'nde vurdular Helin'i

  • 18.10.2015 00:00

 P24 Bağımsız Gazeteclik Platformu'nun Diyarbakır seçim gezisi devam ederken Sur mahallesindeki sokağa çıkma yasağını yaşıyoruz.

Diyarbakır Suriçi'ne sokağa çıkma yasağı kalktıktan sonra giriyoruz. Sokaklardaki barikatlar iş makinalarıyla kaldırılıyor, hendekler kapatılıyor. Daracık sokaklardan ilerliyoruz. Duvarlarda kurşun izleri var. Kimi evin duvarı delik deşik edilmiş. Kurşunlu Camisi'nin olduğu alana varınca kırılmadık cam, kapı kalmadığını görüyoruz. Duvarlara ay-yıldız işaretleri çizilmiş. Caminin minaresine polislerin  bayrak astığını sonra kaldırıldığını söylüyorlar. Anladığımız kadarıyla YDGH'liler barikat ve hendeklerle savunma yapmışlar ama sonrasında ateşkes ilan edildiği günden sonra çekilmiş, gitmişler. Daha sonra Cumartesi sabahı sokağa çıkma yasağı başlatarak operasyon başlatan polisler tüm mahallede baskı uygulamışlar. Duvarlara baktığımızda YDGH imzalı yazıların yanı sıra "Türk'ün ve T.C'nin gücü"  konulu yazılar görüyoruz. 4 günlük bir sokağa çıkma yasağı sonrası ayrıntılara girmeden önce genel tabloyu özetleyelim. 

YDGH'liler polisin mahalleye girişini engellemek için barikatlar ve hendekler oluşturmuş. 10 Ekim ateşkes günü itibariyle yani sokağa çıkma yasağının başladığı gün geri çekilmişler. Daha sonra polis mahallelere, evlerin içine girerek sivillere yönelik intikam baskınları yapmış. Bu keyfi bir tarzda olmuş. Bir kadın anlatıyordu, (ismini veremeyeceğim çünkü genellikle isim vermiyorlar ve fotoğraflarını çektirmek istemiyorlardı) polis eve girmek isteyince ona "kapıyı kırmayın, al anahtarı gir" dedim, o ise "hayır" dedi ve  kapıyı kırarak girdi. İçeriyi aradı, her tarafı karıştırdı, televizyonun ekranını, çamaşır makinesi ve fırının kapağını özellikle kırdı, bir şey bulamayınca kapıdan çıktı. Dışardan klimaya ateş etti." diyor. Bu kadınla biraz daha ayrıntılı konuşuyorum. 7 çocuğunun olduğunu, eşinin başlarında olmadığını, engelli çocuğunun maaşıyla geçindiğini söylüyor, görüntü karşısında içim sızlıyor. Sefalet diz boyu, bir engelli çocuğa bir diğer çocuklara bir de anneye bakıyorum, perişanlar. Sosyoekonomik seviyenin en altlarda olduğu bir yer Suriçi.  En az 8-9 kişinin yaşadığı evlere kapıyı kırarak rastgele ateş açarak girmek hangi hukuka sığar. 

4 gündür sokağa çıkma yasağını yaşayanlar afetten çıkmış gibiler. Nereye gitsek yandaki, karşıdaki evin annesi, babası beni kendi evlerine de bakmam için çağırıyor. Orta ve ileri yaştaki kadınların çoğu Türkçe bilmiyor ama vücut dilleri yaşadıkları devlet muamelesini çok iyi özetliyor. Çok içten feryatlar yükseliyor, Kürtçe olduğu için anlamıyorum, arkadaşlarım tercüme ediyorlar. 

Bir kadının feryadı PKK'ya "Niye bizi bu ateşin arasına attılar, çocuklarımızı, desteğimizi verdik, bu hale düştük" diyor. Halk yaşanan gerilimde çok büyük mağduriyet yaşamış ama polis karşısındaki gücü bahane ederek evlerden ateş açılmamasına, çatışma yaşanmamasına rağmen gözdağı vermeye, sindirmeye çalışmış. Evlerin avlularında mermi kovanları buluyoruz. Lav silahı gibi tarif edilen bir silahın büyük parçaları çok yerde karşımıza çıkıyor. 

Bir başka eve girdiğimizde aile bize kapıyı kırarak içeri girenden nasıl kaçıp sığındıklarını anlatıyor. "Alt katta polis keyfi ateş ederken üst kattaydık, daha sonra üste çıktılar feryat edip alt kattaki bir odaya sığındık" diyor evin hanımı, iç odalardaki kurşun izlerini göstererek. Dış binaların duvarlarına bakıyoruz "jiyan" kelimesinin üstü "Kanımız aksa da zafer İslam'ın" yazısıyla kapatılmış. Kurşunlu camiinin bahçe duvarı yıkılmış, camii dış cephesi farklı silahlarla delik deşik edilmiş. Evlerin duvarlarında yer yer yıkıntılar oluşturan kurşun izleri olağanüstü bir yoğunlukta rastlanıyor. Evin içinde yatak odaları, oturma odaları darmadağınık, eşyalar kırılmış. "Esedullah timi" imzalı, üç hilalli yazılar YDGH'lıların yazılarının üstüne yazılmış. "T.C burası sana mezar olacak" yazısı silinip "T.C. her yerde, ya siz.." yazılmış.

Bir başka kadın çağırıyor bizi "mermi yağmuru altında mutfağın tezgahının altına eşim girdi, biz de 9 kişi yere yüzükoyun yattık" diyor. Dışarı çıkıyoruz 75 yaşlarında bir amca, adı Nafiz Kartal, söyleniyor "ne anlatayım ki , nasıl anlatayım biz ne yaşadık biliyor musunuz" diyor. Israr ediyorum evinin banyosuna götürüyor, 15 kişi burada saatlerce çıplak betona yüzükoyun yattık, mermiler her yandan geliyordu, 4 gün aç susuz kaldık, ne ekmek, ne yemek, elektrik, su kesik ne yaşadık bilebilir misiniz" derken ağlıyordu amca. Eşi 70 yaşlarındaki teyze ise "dışarıdan açılan ateşte Kur'an-ı Kerim de vuruldu" deyince getirmesini istiyoruz, merminin Kur'anı delip geçtiğini görüyoruz. Teyze ağlıyor gözlerimiz yaşarıyor "hakkımızı arayın evlat, bize bu zulüm reva mı" diyor, gözlerim yaşarıyor "söz teyze, sizin sesiniz olacağız" diyorum. Yaşlı amca dışarıda manav dükkanını gösteriyor, camları kırılmış, eşyalar tahrip edilmiş, yaşlı amca "32 kişi buradan geçiniyor, ben ne yapacağım şimdi, yazık değil mi?" diyor. 

Dışarı çıkıyoruz orta yaşlarda bir erkek feryat ediyor yüksek sesle "biz sadece insanlık istiyoruz, eşitlik istiyoruz, zaten yıllar önce köyümüz yakıldı buralara geldik, burada da aynısı, nereye gidelim" diyor. Çay bahçesi sahibi Ali Güneş

"polisler bahçeye girmiş, semaveri tüm malzemeyi kırmış, tavanı delmiş, ortalığı dağıtmışlar, buradan ne istediler anlamadım, sabahtan beri temizlemeye uğraşıyorum" diyor. 

Çocuklar yardımcı oluyor, başından vurularak öldürülen Helin Şen'in vurulduğu yere gidiyoruz. Çocuklar anlatıyor "Helin sokak arkadaşım, mermi kafasından vurmuş, beyni parçalanmış, buraya düşmüş, kafasını delip geçen kurşun şu demire saplanmış, ambulans 3 saat sonra geldi" diyor. Eğilip yakından bakıyorum. Kanları bu sabah temizlemişler ama tam temizlememişler. Kafa kemiğinin iki küçük parçası yere yapışmış, başımda anlatan çocuk, donup kalmış kemiklere bakıyorum. Bu çocuklara biçilen bu, ambulanslar, panzerler, ölüm, kan, gözyaşı. 

Hangi eve gitsek çatışma durumu olmadığı halde  sivillere yönelik kötü muameleden bahsediyorlar. Atletik yapılı, siyah giyimli, sakallı şimdiye kadar hiç görmedikleri kişilerin bu müdahaleleri yaptığını söylüyorlar. Bu kişilerin ceplerinde sarı hapların olduğunu, küfrederek, döverek işkence ederek 200 kişiyi gözaltına aldığını söylüyorlar.

Bu halk bunu hak etmiyor. İnsan ve hakları ucuzlamış buralarda. PKK'nın özyönetim ilanı sadece bir direniş oluşturmuş, bu iddia hakimiyet oluşturmayacaksa ilanın anlamı halkın mağduriyeti değil mi? Gücünü gösteremediği bir özyönetim ilanı bu halkın iki ateş arasında kalması değil mi? Fırsattan istifade edenin, devlet adına güç gösterisine yol açmıyor mu bu karar? Polisin keyfiliğine müsaade edilmesi anlaşma ve konuşma şansı bırakır mı bu halkta? Çözüm süreciyle rahatlayan bölge, patlamaya hazır bomba gibi olmuş. 7-8 yaşında etrafımızda dolaşan çocuklara bakıyorum, onları dağa itmekten başka neye yarayacak bu güç gösterisi? Karşılıklı kin ve nefretin artmasıyla çözülecek bir sorun değil bu. Kamyonla eşyalarını taşıyanları görüyoruz. Taşınma çözüm mü, bu halk daha nereye gitsin?

Hayat devam ediyor, 4 günün izlerini temizliyor mahalleli, kırık camlı dükkanlar yine açılıyor, yerler yıkanıyor, hayat devam ediyor. Helin ölmüş, kanı ve kemikleri hala tam temizlenmemiş ama bu keyfiliğin hukuki açıdan hesabının sorulması bizlere, insanlığa kalmış artık. 

Diyarbakır izlenimlerime bir başka yazıyla devam edeceğim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums