- 9.02.2016 00:00
Kamuoyunda “AKP içinde kavga” olarak nitelendirilen, başbakanın il ve ilçe teşkilat başkanlarını atama yetkisinin Merkez Karar ve Yürütme Kurulu’na çekilmesi hadisesi, demokratik değerlere bağlı vatandaşların son dönemdeki ilgi odağı hâline geldi.
13 yıllık iktidarı boyunca parti içi demokrasi anlayışının kırıntısına dahi sahip olmamış bir siyasi partinin bu tür meselelerle gündeme gelmesi, içeride ve dışarıda olanlarda büyük merak uyandırıyor. Konuyu derinlemesine incelemek ve yorumlamak için AKP içerisinde siyaset yapmak ve siyasileri tanımak önemli değildir.
Yaşanan parti içi gerilim her ne kadar cumhurbaşkanı ve başbakan arasında geçen bir olay gibi yansıtılsa da mesele Başbakan Ahmet Davutoğlu ile AKP içerisinde yer tutmuş olan ekonomik iktidarı elinde bulunduran şirket sahipleri ve onların temsilcileri arasında yaşanmaktadır.
Siyasetin doğası gereği siyasetçiler parti içerisinde birbirleri ile kıran kırana mücadele ettikleri gibi aynı zamanda hep birlikte diğer partiler ile de mücadele etmek zorundadırlar.
- yüzyılda siyasetin tanımı; insanları yönetme sanatından, kamuyu ilgilendiren sorunların çözümünde kendi tercihlerini kabul ettirme sanatına dönüşmüştür ve parti içi mücadele yeteneği partiler arası mücadele yeteneğinden önemli konuma ulaşmıştır.
Ahmet Davutoğlu’nun parti başkanı olduğu andan sonra Tayyip Erdoğan’ın toplumun geniş kitleleri üzerinde yarattığı coşkuculuğu gerçekleştirememesi ilk seçimlerin hüsranla sonuçlanmasına sebep oldu. Davutoğlu’nun; Erdoğan’ın meydan mitingleri ile desteklenerek girdiği ilk seçimlerden başarısızlık ile çıkması, parti içerisinde bulunan ve dışarıda kalan emek sömürücüsü sermaye sahibi yandaşların hiç de hoşuna gitmeyen bazı sosyal politikaların uygulanmasını gündeme getirdi.O zaman AKP’de genel başkan ya değişmeliydi ya da bu sosyal politikaların vaat edilmesi ve uygulanması gerekmekteydi.Sonunda ikinci yol seçildi ve asgari ücretin iyileştirilmesi meselesi gündeme bomba gibi düştü.
Emekçi kesimin yüzünü güldüren sosyal politika vaatleri sayesinde AKP tekrar eski oy potansiyelini yakaladı ve iktidarı devam etti. Bu durum böyle geçiştirilse de gelecek seçimler, AKP’nin içinde bulunan iktidar eliti için kaygı kaynağı oldu. Yaşanan olaylar neticesinde siyasi geleceğinin ekonomik iktidarı elinde bulunduran iktidar elitinin zayıflamasına bağlı olduğunu anlayan Davutoğlu, il ve ilçe başkanlarını atama yetkisini kullanarak parti içerisinde yeni bir MKYK oluşturmanın yollarını denedi ve bu olay yetkilerinin kısıtlanması ile sona erdi.
AKP’nin gelecek seçimlere dair stratejisinin temelini oluşturan, MHP veya HDP’nin baraj altına itilmesi için yapılan çalışmalar son dönemde hız kazanmışa benziyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması meselesi ile HDP’yi yıpratma çalışmaları ve yönetici kadrosunun bir an evvel yargılanarak cezaevine konulması sonrasında başkanlık sistemini hayata geçirmek ve anti-laik anayasanın yapılması ile toplumu vahşet, ölüm, savaş ve köleliğe mahkûm bırakmak AKP’nin öncelikli hedefidir.
Demokrasi tarihi; Antik Çağ’dan beri, iktidarın yanlış amaçlar doğrultusunda kullanılmasını önleme mücadeleleri ile şekillenmiştir. Dünyanın sayılı siyaset bilimcileri iktidarın yola getirilmesi için birtakım öneriler getirmişlerdir. Türkiye halkının devlete karşı başkaldırma, isyan, sivil itaatsizlik gibi gelenekleri olmadığı için bu öneriler ülkemizde işlemez.
Siyasal iktidarın yanlış yere kullanılmasının, özellikle kişisel çıkarlara hizmet etmesinin önlenememesinin nedenlerini ortaya koyarsak oluşturabileceğimiz farkındalık ile demokrasiyi oligarşi ve tiranlığa üstün getirebiliriz. Problemimizin ortaya çıkmasında etkili olan başlıca faktörler; post-modernizm, küreselleşme, etkin bir medyanın eksikliği ve eğitim sistemimizin tarih boyunca problemli oluşudur.
Post-modernizmin sosyal boyutu, toplumu ortak çıkarlar temelinde birleştirme yeteneğinden yoksun olarak oluşmuştur. Post-modern çağda ortaya çıkan özgürlük talepleri genellikle çevreci, feminist, dinî azınlıklar gibi parçalı yapılarda ortaya çıkmıştır ve öznel olduğu için siyasal iktidarın baskılarına karşı ortak hareket etme ve karşı koyma potansiyeli yoktur. Bunun en belirgin örnekleri; ABD’de “Wall Street’i İşgal Et” hareketi ve Türkiye’ de “Gezi Parkı” olaylarıdır.
Küreselleşme olgusunun sosyal yansıması ekonomik olarak belirginleşmektedir. Küreselleşme nedeni ile oluşan; düşük ücretlerin karşısında sesini yükseltecek işçi sendikalarının gücünü kaybetmesi, bütçe açıklarının sosyalleştirilmesi, toplumun finans kurumlarına borçlanması gibi problemler toplumumuzun demokratik gücünün erimesine neden olmaktadır.
Ülkemizde faaliyet gösteren bazı televizyon ve gazeteler ekonomiden daha fazla pay almaya yarayan şantaj ve tehdit unsurları olarak algılanmış bu sebeple medyaya güven sarsılmıştır.
Eğitim sistemimizin her gelen iktidar tarafından kendi ideolojisine yatkın olarak düzenlenmesi çağdaş bir eğitim sisteminin ve felsefesinin oluşmamasında en önemli etkendir.
1980 sonrası liberalizasyon politikalarının işleyebilmesi için, emir almaya ve itaat etmeye koşullanan nesiller yetiştirilmeye çalışılması demokratik değerleri olan yeni nesillere ihtiyaç duyulmadığını anlatmaktadır.
Sonuç olarak tüm bu yaşanan olumsuzlukları bir an evvel olumlamadıkça demokrasi her zaman oligarşi ve tiranlar karşısında mağlup olacaktır.
okitaycansin@hotmail.com
Yorum Yap