- 7.08.2022 19:59
21. yüzyılın ilk çeyreği içerisinde adı dünya savaşı olarak nitelendirilmemiş ancak yoğunluk ve insan ölümü açısından değerlendirildiğinde dünya savaşı olarak nitelendirilebilecek bir savaş dönemi yaşandı. Yakın tarihte Ortadoğu’da ve Balkanlar’da milyonlarca sivil insan öldü veya sakat kaldı. Bunlara ek olarak biyolojik savaş olarak nitelendirilen mücadelede salgınlar sebebiyle sayısı tam olarak belli olmayan fakat konvansiyonel savaşlardaki sayılardan az olmadığı anlaşılan insan hayatı kayıpları gerçekleşti. Savaş çıkartma ve silah icat etme konusundaki hünerini yeryüzündeki diğer canlılar arasında kanıtlamış olan insan türü bunlara ek olarak siber savaş ve psikolojik savaş adı altında yeni filizlenen savaş çeşitlerini de geliştirmeye, gerçekleştirmeye bütün gayretiyle çalışıyor.
İnsan türünün savaşma gereksiniminin kaynağına dair düşünce dünyasında birçok savunuya rastlamakta. Bu savunuların en geçerlisi ve üzerinde fikir birliği oluşmuş olanı Thomas Hobbes’un düşünceleri olarak kabul edilir. Dünyada en iyi üniversite olarak kabul edilenlerde Hobbes’un düşünceleri temel ders olarak talebelere öğretilir. İnsan insanın kurdudur deyimiyle ifade edilen bu düşünce çizgisi bilim felsefesi olarak analiz edildiğinde rasyonalist olarak tanımlanmıştır. Somut ve gözlemlenebilir olguları işleyerek somut ve gözlemlenebilir sonuçlar ortaya koymayı temel geçerlilik olarak kabul eden rasyonalist akım insanlığa açık ve net çözümler sunamamış ve etkisinin çok düşük olduğu gerçeğini savaş olgusu içerisinde anlamak mümkündür. Deyim yerindeyse, yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş insanoğlu rasyonel düşünce gereğince, ürettiği tüm kaynakları sağlıklı ve mutlu bir yaşam için harcamak yerine öyle veya böyle bir hayat uğruna silahlanmaya harcamıştır. Öyle veya böyle olarak nitelendirdiğim hayat insanoğlunun doğasına aykırı olmakla birlikte sonu olmayan dipsiz karanlık bir kuyu misali korkutucu hissedildiği için daha iyi silahlanma ihtiyacını beraberinde getirmiştir. İçerisinde çıkılmaz labirentte silah toplayarak hayatına devam etmek zorunda kalan insanoğlu günümüzde silahların ağırlığına dayanamaz duruma gelerek bıkmışlığını ve yorgunluğunu haykırmakta, her çıkan yeni savaşa kararlı bir şekilde hayır demektedir. Cephede savaşırken vücudunun bir parçasını veya en yakın arkadaşını kaybetmiş askerler savaşın sorumlusu olarak kabul edilen devlet görevlileriyle karşılaştıklarında hakaretler ve küfürler ederek savaşı kınamaktadır. Vermiş olduğum bu örnek rasyonalistler için en somut ve geçerli olgudur; fakat hayati kaygılar işin içerisine karıştığında gerçeklik bulanıklaşarak kaybolmakta ve insanı tekrar silahlanmaya mecbur bırakmaktadır.
Yaşamını sürdürme arzusu ve zaman kavramı insan için en gerçek ve ret edilemez şeyler olduğu için insanlar her seferinde doğanın ilizyona benzeyen bu durumunda yapabileceği tek şey olan savaş aleti üretmeyi seçmiştir. Doğanın bu ilizyonundan kurtulmak için insan ya zamana üstün gelmeli yada hayatından vazgeçmeyi göze almalı; fakat bu iki seçenek de insanı insan yapan tüm şeylerin kaynağıdır. Bunlardan hiçbir aklı başında insan vazgeçemez ve zorunluluklarından kurtulamaz; fakat zorunlulukları değerlendirerek zorunluluklar ile birlikte istediği gibi bir yaşam yaratabilir, istediğini bu yöntemle gerçekleştirebilir. Zorunluluktan bahsederken zamanın insana dayattığı zorunluluklardan bahsetmekteyim. Zamanın sunduğu zorunlulukları değerlendirmenin ve onlarla birlikte istediği hayatı yaşayabilmenin daha önceki örneklerini hatırlamak gerekirse var olan dinler geçmiş dönemdeki benzer sorunları aşmanın seçenekleri olarak gösterilebilir. Sonuç olarak din olgusunun temeli olan ön kabul durumu savaş ve silahsızlanma sorununu çözebilecek tek seçenektir; ancak her ön kabulde olduğu gibi insanlar tarafından bu dayatmacı ve özgürlüğe aykırı olarak hissedilecektir ve bu sefer otoritenin kaynağına yönelen bir savaşma arzusu ortaya çıkacaktır. Günümüzde söz konusu otoriteye yönelmiş saldırılara en açık örnek olarak dünya genelinde sıkça karşılaşılan terör eylemleri gösterilebilir. İnsanlar, insanlığın ortak vicdanı olarak kabul edebileceğimiz bu otorite kaynağını bu saldırıların etkisinden kurtararak zamanın sunmuş olduğu zorunluluklar ile istediği şekilde yaşayabileceği bir ortamı gerçekleştirebilir. Savaşın devletlere ve toplumlara getirdiği ekonomik kayıplar ve savaş aletleri için boşa harcanan düşünce emeği ancak ve ancak terörün son bulmasıyla engellenebilir. Günümüzde terör eylemler art niyetli silah üretim şirketlerinin reklam filmi, teröristler ise reklam karakteri durumundadır. Bu tarz ilişkileri ortaya çıkarmakla görevlendirilen kişilerin çabaları gün geçtikçe sonuçlarını ortaya çıkarmakta ve savaş olgusunun tüm insanlık için yakın zamanda tamamen yok olacağını anlatmaktadır.
Yorum Yap