- 10.10.2014 00:00
Türkiye karanlık ve kaotik günlere tekrar geri mi dönüyor? Ankara'nın Suriye dış politikasının IŞİD üzerinden adeta bile bile Kürtlere kesilmesi ve bunun sonucu olarak yaşanan trajedinin Kobani hassasiyeti ile bütünleşmesi çok vahim sonuçlar doğuracağa benziyor.
HDP eş başkanı Selahaddin Demirtaş'ın önceki gün parti tabanını IŞİD'in Kobani saldırıları ve hükümetin bu saldırılar karşısındaki tavrını protesto etmek için sokağa çağırması anında karşılık buldu ve bu karşılık beraberinde dalga dalga Kürt şehir ve kasabaları başta omak üzere ülkenin bir çok noktasına kontrolden çıkıp çok vahim bir noktaya ulaşmış durumda.
Gösterilerin bir girdap gibi AKP, MHP ve HUDA PAR taraftarlarını da bir anda içine çekmesi çok kötü senaryoların tezgahlandığı yönünde kuşkuları beraberinde getirdi.
Geldiğimiz noktada hangi düşüncede olursa olsun 21 Kürt genci yaşamını yitirdi ve üstelik Kürtler düşmanlarının ekmeğine yağ sürercesine birbirlerine saldırdılar.
Özellikle MHP ve HUDA PAR taraftarlarının göstericilere yönelik saldırıları sonucu olaylar artık kontrol edilemez noktaya geldi. HUDA PAR yandaşları yaşanan olaylarda onlarca kişiye silahla saldırıp katletederken tıpkı 90'lı yıllarda devlet destekli Hizbullah yapılanmasının işlevini görmeyi sosyal medyada alenen paylaşacak kadar kendilerine ve arkalarındaki desteğe güvendiklerini adeta ifşa ettiler. Nitekim bu partinin genel başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu Radikale verdiği söyleyişide işlenen cinayetleri son derece "olağan"mış gibi görüp, bunları bir meşru savunma hakkı çerçevesine sığdırmaya çalışması doğrusu ölüm üzerine inşa edilmiş bir zihniyetin çirkin yüzünün ifşası adına önemlidir diye düşünüyorum.
Peki olaylar nasıl bu noktaya geldi? Bu kaosu tetikleyen neydi?
Öncelikle sınırımızın hemen dibinde yaşanan IŞİD vahşetine hükümet cephesinden sessiz kalınması ve dahası bu vahşete adeta prim tanıyacak politikalar izlenmesi Türkiye'deki Kürtler de ciddi bir öfke patlamasını beraberinden getirdi.
HDP'nin kitlesinin Türkiyeyi Kobani üzerinde yoğunlaşan IŞİD saldırılarını müsamaha göstermekle suçlaması ve bu yanlış politikalara tepki gösterilmesi için sokağa taşıması başta Kürt şehir ve kasabaları olmak üzere bir çok noktada büyük kalabalıklar eşliğinde protesto edildi.
Kısa sürede dalga dalga tüm ülkeye yayılan protestolar ne yazık ki çok vahim sonuçlar doğurdu, bir çok noktada polisin gerçek mermi kullandığı yönündeki iddiaların yanında protestoculara HUDA PAR ve MHP'lilerin de adeta polis eşliğinde saldırmaları ülkeyi dönüşü olmayan bir yola doğru hızla sürükledi.
Kobani amaçlı protestolarda araya sızan provokatörlerin sayesinde bambaşka noktaya taşındı, yakılan iş yerleri, bankalar, arabalar ve saldırıya uğraya Atatürk heykelleri doğrusu hiç kimsenin kabul edip tasvip edeceği olaylar değil.
Kuşkusuz ki Kobani 'de yaşanması muhtemel IŞİD vahşetini kabulllenmek mümkün değil, kuşkusuz Ankara'nın tavrı kabul edilebilir değil; fakat bu tıkanmışlığı kontrolsüz ve şiddet içerikli kitlesel eylemler ile protesto etmekte anlaşılabilir bir durum değil.
Dün akşamdan beri savaş alanına dönen sokaklar, ülke barışını tehdit eder noktaya doğru tırmanırken açıkçası bu durumdan en çok ta Kürtler zarar görüyor.
Hükümetin politikalarını daha demokratik ve daha düzeyli bir şekilde protesto etmek ve bu tepkilerin yurttaşların can ve mal güvenliğini tehdit eder noktaya gelmesinin nasıl izahı olabilir ki?
Ne yazık ki dün geceden beri yaşananlar ülkede adeta bir iç savaşın görüntüleri gibi önümüze düştü, bu vahim tablodan kimin ne fayda sağlayabileceğini aklı selim düşünen herkes çok net bir şekilde görebilir diye sanıyorum.
Yorum Yap