12 MART 1971 DARBE GÜNLERİ

  • 1.02.2015 00:00

 Bursa Eğitim Enstitüsü hareketli günler yaşıyordu.1968 kuşağının büyük kentlerdeki yoğun eylemleri kadar olmasa da, ufak tefek kavga-döğüşler oluyordu. Ama ortalık sürekli gergindi. Solcu ve sağcı gruplar arasında sayısal bir denge vardı. İki taraf da dengeyi kendi  lehine çevirip okula egemen olmak istiyordu.

 Bu arada bildiri dağıtmaktan tutuklanan arkadaşlar tahliye olup okula dönmüşlerdi. Arkadaşlarımızı coşkuyla karşılayıp, şölene biraz da gövde gösterisine dönüştürdük. Bu arada yumruklu, taşlı, sopalı kavgalar da yaşandı. Kantin işgalleri eksik olmuyordu.

  Bu moralle tamamen ağırlığımızı koymak için, okulu işgal kararı aldık. Bir hafta sonu idi, okulu işgal ettik. Sağcı grupları okuldan ve yatakhanelerden çıkardık. Okula polis ve jandarma geldi. Yatakhanenin bir bölümüne onlar bir bölümüne biz geçtik. Yemekhaneye  jandarma gözetiminde gidiyorduk. Polis; M. Çakır, Sabahattin, ben ve bir kaç arkadaşı alarak ifade için Emniyet’e götürmek istedi. Buna izin vermeyeceğimizi söyledik. Okul Müdürü devreye girdi. Kesin pazarlıklar sonucu sadece nöbetçi mahkemeye çıkıp, okula geri getirildik. Askeri darbe günleri yaşıyorduk. İki gün sonra okulun süresiz kapatıldığı duyuruldu. Okul boşaltıldı. Herkes memleketlerine dağıldı.

 Döndüğümüzde ortalık temkinli ve sakindi. Haziran, genel sınav ayı idi. O nedenle mayıs, yoğun ders çalışma günleri olarak geçerdi. Birçok insanın öğretmen olup meleğe atanacak olması sükûnetin önemli nedeni idi.19 Mayıs nedeniyle okullar tatil... O gün biraz ders çalıştık. Öğleden sonra sekiz-on arkadaş yemekhanenin önünde biraz futbol oynayalım dedik. Bir müddet sonra sağcı öğrenciler yandan yandan  oyun alanımıza girmeye başladılar. Ufak tefek hır gür çıksa da araya girenler oldu. Biz de ayrılmak zorunda kaldık. Ama ağırıma gitmişti. Yatakhaneye çıktım, Mehmet’in kaldığı odaya girdim. Baktım M.H. Sabahattin ve bir kaç arkadaş yataklar üzerine oturmuş sohbet ediyorlardı. “Oo ağalar, keyfiniz yerinde” diye serzenişte bulundum. Faşistler rövanşı almak istiyor, siz keyif yapın dedim. Mehmet, “Seni arıyoruz, konuşmamız lazım, neredesin?” diye sordu. “Üstümü değişeceğim, terliyim” dedim, ayrıldım.

Top oynadığımız arkadaşlarla konuşup Bursa'ya gitme kararı verdik. O zamanlar Altıparmak Caddesi’ne inerken Arap Şükrü Sokağı, bilinen bir yerdi.. Orada salaş, ucuz meyhaneler vardı. Gider ucuz açık şarap içerdik. Oraya gittik. Biraz da geç kaldık. Yatakhaneye giriş, gece 12’den sonra zorlaşıyordu. Kapıda bekçi Kadir Amca’yı ikna edip zor da olsa girdik. Baktım Uşak'lı Nejdet Çavuş bekliyor. Beni kenara çekip “Yahu neredesin, millet bütün gecedir seni bekliyor” dedi. “On ikiyi geçince gittiler. Yarın sabah saat 07’de Meskenler’de bekleyecekler” dedi. Ben gittim yattım. Sabah ayni odada kaldığım Ödemiş Lisesi’nden de arkadaşım Sezai Kıran ders çalışmak için erken kalkmış, telaşla “Kalk, her tarafı polis sardı” diye uyandırdı. Baktım yapacak bir şey yok. “12 Mart’ın faşist Balyoz Harekâtı tepemize vurdu” diye aklımdan geçti bir anda. Zaten giyinmem için dolapların oraya gitmem gerekir. Tam yatağın üzerine oturdum. Okul Müdürü Mazhar Kükey ve Bursa Emniyet Md. Şükrü Balcı girdiler. Başucumda Atatürk’ün Bursa Nutku vardı. Önce onu söküp aldılar. Sonra giyinmem için iki polis geldi. Dolabımı didik didik aradılar. Ş. Balcı’nın olduğu odaya götürdüler. Daha içeri girer girmez “Nerde lan M.H.” diye yakama yapışıp silkelemeğe başladı. Bir-iki tekme yumruk küfür, hakaret... Sonra “Emniyet’te hesabını görürüm” deyip çıktı. Benle birlikte ona yakın arkadaşı da alıp  Emniyet’e götürdüler. Demek ki daha o zaman öğrenmemişlerdi. Gözlerimiz ve ellerimiz bağlı değildi. Bizi bir odaya aldılar. Daha sonra karşı odaya 5-6 kişi daha getirdiler. Kapılar açık olduğu için birbirimizi görebiliyorduk. Daha önceden tanıştığımız Saygı Yağmurdereli, Mehmet  Gülersoy (Proleter Mehmet) ve ODTÜ’lü Namık isminde bir arkadaş ile işaretleşerek anlaşmaya çalıştık. Ama bir müddet sonra ifade ve işkence fasılları başladı. Bizzat işkenceyi Ş.Balcı yapıyordu. “M.H. nerede?” diye sorup durdu. Bu hep aklıma takıldı. “Niye Çakır veya Sabahattin değil, M.H.?” diye.

Sonra tutukluluk halimiz bitti okula döndük. M.H. tutuklanmamış, o da okula döndü. Bu konuyu daha sonra Mehmet ve Sabahattin ile konuştuk. Bir tarihte dönemin Cumhurbaşkanına suç teşkil eden bir telgraf çektiğini ve bunun polisin eline geçip şantaj olarak kullanmış, ondan bazı bilgiler almış olabileceğini değerlendirdik. Bu arada işgal sürecinde Okul Disiplin Kurulu, 25 gün okuldan uzaklaştırma cezası verdi. 5 dersin sınavına giremedim. Zaten toplam 6 ders vardı. Eylül sınavlarında hepsini verip bir üst sınıfa geçtim.   

19 Mayıs günü ufak bir tartışma, benim okula geç dönmem, kısa süreli tutuklanmama neden oldu. Mehmet ve Sabahattin de kaçmasa veya kaçmaya teşvik edilmese onlar da bir yıl kaybetmeyeceklerdi. Ancak her mücadelenin bir bedeli vardır. Bedel ödeyerek elde edilen her şey değerlidir. Bunlar dürüst, namuslu, mağdur insanların geleceğe bırakacağı onurlarıdır.

.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar