Türkiye’nin ‘Erdoğan sorunu’

  • 13.08.2012 00:00

 Yok yok... bu öyle siyaset falan olmaktan çoktan çıkmış. Kim rast gelse haşlıyor, karşısına. Kim bir şeyler söyleyecek olsa, basıyor fırçayı.

Böyle değildi; çok iyi hatırlıyorum. İçerlediğimde bile severdim onu. Güven duyardım.

12 Eylül’de yüzbaşılığımda, bir gün bir olayın üstüne denk gelmiş olmalıyım ki, o vakte kadar jandarma erlerinin polis memurlarının arasında süt dökmüş kedi gibi duralayan birkaç sivil, beni görünce başladılar seslerini yükseltmeye, şikâyet ederek bağırıp çağırmaya.


“Ben gelene kadar sus-pusken, beni görünce nedir bu azgınlığınız?”
, diye çıkışmıştım onlara.

İşte o zaman bana “Yüzbaşım, sen gelene kadar korkuyorduk. Ne yapacakları, nasıl tepki verecekleri belli olmaz ki bunların. Ama siz gelince güven de geldi. Çünkü siz subaysınız, hâlden anlarsınız. İnsan bir umutlu olduğunda, bir de güven duyduğunda döker içini”demişlerdi çekinmeden.

Ben de Erdoğan’ı eleştirdiğimde, hâlden anlar diye bakardım, daha düne kadar. Kendisine duyduğum güveni, herhâlde sesimin gürlüğünden hissediyordur, derdim içimden. Korkmazdım hiç.

Hoş, gene korkmuyor; göze alıyorum ne varsa. Ama eskisi gibi de düşünmüyor; kendisine güven müven de duymuyorum artık.

Fakat bu hepimizin sorunu olmakla beraber, AKP’nin en temel bir problemi değil mi, her şeyden önce?

Meselâ bakın, en son olarak CHP’nin Meclis’i olağanüstü toplantıya çağıracak olmasına ânında karşı çıkarak, “AKP orada olmayacak!” dedi. İyi de, 326 tane milletvekili olan bir parti burası. Kimin fikrini aldın, hangisine sordun da kestirip atıyorsun?

Birini olsun adam yerine dahi koymadan, “şöyle, şöyle olacak!” diye kendi başına karar verirsen,buna particilik denmez ki; dükkâncılık denir. Burası demek ki senin dükkânın ya da çiftliğin, o milletvekilleri de senin işçilerin ırgatların marabaların.

Parlamentoya gelmeyecek olsalar bile, o kararı toplanıp kendilerinin vermesi gerekmez mi? Sen onların âmiri misin? Milletvekilleri birbirlerine karşı âmir-memur olmayıp, eşit değil midirler? Parti içi işbölümünün dikey hiyerarşilere yol açması hiç olacak bir şey midir? “Yürütme”nin başı olarak ayrıca bir de “Yasama”ya da egemensen, ne bu, demokrasi mi; yoksa oynadığımız şark usulü bir oyun mu?

Mevcut diğer partileri gördükçe, ben AKP’nin işlevini daha yitirmediğini ve tamamlamadığını düşünenlerdenim. Ama ondaki dinamizmin birdenbire tutuculuğun ve gericiliğin batağına saplanmasını, Erdoğan’ın o olumsuz yön değiştirmesine, iyi başladığı politikalardan çark etmesine bağlıyorum.


Başlangıçta bu ülkeye bir hayli yararları olmuş bir adamın, şimdi artık zarar verdiği görülüyor.
 Kaşıkla verdiklerini, sapıyla öğürte öğürte geri almak istiyor.

En büyük kaygım, güç kaybına uğramış olan “ancienregime” unsurlarının, Erdoğan’ın izlediği yanlış politikalar yüzünden, yapılmış güzel şeyleri bile sorgulatır hâle getirerek, yeniden canlanıp toparlanacakları ve yol alacakları bir zemini tekrardan meşrulaştırarak restorasyon sürecine girecek olmalarıdır.

Bütün bunları öyle sanıyorum ki aklı başında AKP’liler de görüyorlardır. Ama artık bekleme ve “dur bakalım ne olacak” diye seyretme zamanı bir hayli geçmiş bulunmaktadır.

Biliyorum, kolay değil elbet. Ne ki, AKP’liler artık cesur olmak zorundadırlar. Bir vakitler düzene karşı çıkarak yaptıklarını, şimdi o düzenin adamı olmaya girişen liderlerine karşı da ileri sürebilmelidirler.

İnsan yerine konmayıp küçümsenerek ve horlanarak periferide tutulmaya mahkûm edilmiş devasa kitlelere benlik kazandırıp çağ atlatarak siyaset sahnesinin merkezine taşıyan, başlangıçta “ardında değil” hep birlikte “yan yana” yürüdükleri, önünden aykırı geçmedikleri, çok sevdikleri ve saydıkları, neredeyse taptıkları liderleri Recep Tayyip Erdoğan, şimdi tıpkı Amerikan filmlerindeki gibi, hani zombilerin ısırdığı ve o yüzden de can-ciğer yakınlıkları olsa bile artık terk etmek zorunda kalınan kimseler olur ya, onları andırıyor âdetâ.


Belli ki hastalanmış, başka biri olup çıkmış; bizim bildiğimiz, bir zamanlar hayranı olduğumuz Erdoğan değil o artık, görmüyor musunuz?


Derhâl kurtulmalıyız ondan. Eskisini minnetle yâd etsek bile, ne yapıp edip bu şimdikinden kurtulmalıyız bir an önce.

Konuşurken konuşmuyor haşlıyor; sevgiyle değil, öfkeyle bakıyor gözleri. Güneşe çıktığında bile çekip gitmeyen bir gölge yerleşmiş yüzüne.

Yapılan onca iyi şeylerin buzdan heykeller gibi eriyip gitmesini nasıl sindirirsiniz içinize? Dur demeniz, yeter artık kendine gel demeniz, engel olmanız gerekmez mi, güç birliği edip?

İnsan inanmayıp devirdiklerinin yerine geçerek nasıl benzeşir de, hınk! diye burunlarından düşer bu kadar?

Onlara özeniyordu da biz mi anlayamamıştık?

Sonu böyle bitecek idiyse, ne gerek vardı kendisine? Eskilerle gül gibi geçinip(!) gitmiyor muyduk?


“Gül gibi”
 dedim de aklıma geldi birden.

Sayın Abdullah Gül...

Sayın Abdullah Gül...

Size de daha ne denir, ne söylenir; nasıl yakınıp yakarılır, bilmem ki?


cinarnamik@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums