- 15.02.2016 00:00
Ben en çok neden korkarım, bilir misiniz dostlarım; neyin kaygısını yaşarım?
Ya, içinden geçtiğim günlerin yeterince duyarlılığından yoksunsam!?
Ya, normalde kanımı donduracak şeyler artık sıradanlaşarak etkisizleşirken, ruhum da giderek nasırlaşmaktaysa!?
Ya, yaşananlara tepkim iş işten geçtikten sonraysa!?
Bunca insanlıktan dem vurmam; doğrunun, haklının, mazlumun yanında yer aldığımı yazıp çizmem, kof bir söylemden ibaretse!?
İktidarın gerçekleri var gücüyle sakladığının, doğruları engellediğinin bilincinde olmama rağmen, olup bitenleri çokları gibi kanıksamış ve bu çerçevede bir dünya kurarak günü kurtarmaya dönüşmüş bir maske de ben edinerek, ya o riyakârlıklar plajının şezlonglarına uzanan sözde muhalif kontenjanından biri hâline gelmişsem!?
Ne yaparım?
Aynada yüzüme nasıl bakarım?
Yarın hakikatler, dut silkeler gibi patır patır döküldükçe, “o kadar yazı yazıyordun, hiç mi görmedin” diye sorsalar, ne derim?
Hadi, kara kalabalıklar bir ülke batırılırken “evlilik programları”nı, “bu benim tarzım”ı, veya “televizyon dizileri”ni seyrediyorlardı; peki sen neyi seyrediyordun?
Hadi, bir çıkar düzeni kurulmuştu ve bildik bir kesim, ruhunu ve ahlâkını bu uğurda satmıştı!
Hadi, kahir ekseriyeti bilinç yoksunu bu koca toplumdan, başka ne beklenecekti!
İyi ama o sırada sen bari ne yapıyordun, deseler, ne cevap veririm?
Bu meselede hep “Hitler Almanya’sı” gelir aklıma.
Nazizm’in adım adım büyümesine karşı çıkmayana, ya da “farkında değildim” yahut “elimden bir şey gelmezdi” diyene, hangimiz hak verdik sonradan?
O dönemin Alman halkını veya aydınlarını, “sandıktan bu tür bir iktidar çıkmıştı, kimsenin yapacak bir şeyi yoktu” diyerek anan bir Allah’ın kulu oldu mu?
Akıl almaz dümenlerin döndüğü, artık çiğnenecek yasanın dahi kalmadığı ve ülkenin algı operasyonlarıyla yönetildiği bir dönemi yaşadığımıza göre, uyanık kalmanın nasıl zorlaştığı ve cesaret istediği de bir gerçek elbet de.
Lâkin zor zamanların adamlığına soyunmuşsan, bunlara sığınmak ya da tabanları yağlayıp kaçmak ne mümkün!
Bu koşullarda iken aymazlığa düşmek yahut aptalı oynamak; işte asıl o ürpertir beni.
Ya şimdi öyle isem?
Ya hakkını veremiyorsam, elime aldığım kalemin?
Hazır, egemenler herkesi soyar ve yolarken, ben de böyle avara kasnak bir dümen tutturmuş, insanları kandırıyorsam?
Bu rezil ve kaçak inşaata ben de alet oluyorsam?
Düşünmesi bile korkunç değil mi?
O hâlde öyle sorular sormalıyım ki, muhatabımın şakakları zonklasın, yüzü morarsın, kafası bulutlansın!
Öyle sorular sormalıyım ki, cevapları yalanlarla sıvanamasın!
Ahalinin en andavallısı bile, her soruda şok geçirsin; beynindeki vicdan hücreleri kıpırdansın, kaşıntı yapsın, rahatsız etsin, kendine gelsin!
Dolaşımdaki bilgileri sadece muktedirler belirliyor ve denetliyor; o yüzden mücadelenin zor olduğunu biliyorum.
Birazcık çizmeyi aştın mı, parmaklıkları gösterdiklerini; tam bir mafya nizamı kurduklarını ve hiç kolay olmadığını anlıyorum.
Fakat dünyanın bütün zorbaları hep böyle yaptıkları hâlde, sonunda yenilmediler mi?
Bunu da görüyorum.
Çünkü bu kavgadaki yerimi doğru şekilde almazsam, mutlu olamam. Aynada yüzüme bakamam.
Hadi ondan da geçtim.
Yarın öbür gün bu dünyadan göçüp gittiğimde beni kimseler hatırlamayacak olsa bile, torunlarımın torunları kitaplığımı karıştırırlarken şu sararmış gazete kupürlerine rastlayarak “â bak, büyük dedemiz meğer o dönemde yazdıklarıyla firavunun değil, Musa’nın yanında yer alanlardanmış” derseler, bütün bu yazdıklarıma değmiş olmaz mı, eğer bugün için hiçbir işe yaramasalar dahi?
twitter@cinarnamik
Yorum Yap