Abant Platformu Toplantısı

  • 8.02.2016 00:00

 Bir öncekinden farklı olarak, bu yazımda “34. Abant Platformu Toplantısı”nın nispeten içeriğine gireyim; daha doğrusu, tartışmalara en çok yol açan “Kürt Sorunu”na dair kendi görüşlerimi biraz olsun burada açayım, istiyorum.

Bunu yaparken, “Haberdar.com”daki son yazısında “PKK’yı eleştirin; ama katliamların asıl sorumlusunun kim olduğunu unutmadan yapın” diyen Ahmet Altan’ın, her hâl ve şartta hukukun içinde kalmakla yükümlü olan “devlet”e dair uyarısını, elbet de gözardı etmemeye de dikkat ederek.

Reha ÇamuroğluPerihan MağdenUfuk Uras’ın başkanlıklarında yapılan ve Murat BelgeErgun ÖzbudunMehmet Altan’ın sunumlarıyla başlatılan tartışmalar, gün boyu süren üç oturum hâlinde gerçekleşti ve ertesi gün de, hararetli konuşmalar eşliğinde özet bir metne dönüştü.

Alınan herhangi bir karar yoktu.

Olamazdı da.

Çünkü birbirinden çok farklı görüşler sözkonusuydu.

Ortak olan tek şey, demokrasi isteğiydi.

Zaten amaç da buydu.

Üzerinde en çok durulanın, Kürt Sorunu olduğunu yukarıda ifade etmiştim. Oradayken söylediklerimi şimdi burada biraz daha genişleteyim istiyorum:

Ben düşünce üretirken, onu saran zaman ve mekânın kabuğuna da önem veririm.

Tezlerimin, havaya öylesine salınmış soyut ve temelsiz fikirler şeklinde değil, ayaklarının somut bir zeminde yere basar vaziyette durmasına da özen gösteririm.

Örneğin, eğer “hukukun üstünlüğü”nü baz almışsam, artık o konudaki bütün söylemlerimin dayanağı ve tutarlılığı, kayıtsız şartsız “hukuk”a değgin olacaktır.

Bir milim bile şaşamam.

Günümüz itibariyle, “şiddet kullanma tekeli”nin “devlet”te olduğu bir yeryüzü gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Bunun için bir sürü şey söylenebilir. Ben de söylerim.

Ama bu, hiçbir şeyi değiştirmez.

Toplumu koruduğu varsayımından hareketle, bugün için devletin zor kullanması doğal karşılanmaktadır; meğer ki, hukuk içinde kalıyor olsun!

Ne zaman ki, bu maksatlarla düzenlenmiş hukuk kurallarını çiğner ya da dışına çıkarsa, işte o zaman artık meşru bir güç kullanma hak ve tekelinden değil, bizatihi devletin yürüttüğü “devlet terörü”den ve bunu eyleyen siyasal yönetici ve görevliler bakımından da, işlemiş oldukları bir “terör suçu”ndan söz edebiliriz.

Demokrasilerde, “hukukun üstünlüğü” çağrılarının temelinde bu harç vardır.

Tarih boyunca hukuka yönelik vurgu, sanılanın aksine, bireyden ziyade devleti zapturapta alma gayretleri adına yapılagelmiştir.

Ne ki, siyasal mücadelesini devletle savaşarak yürüten PKK gibi silahlı örgütler bile, bu durumda dahi şiddete başvurma konusunda bir hak kesp etmezler.

Zemin, her hâlükârda hukuk zemini olmak zorundadır.

Hukuku çiğnediğinde devlete söylemediğimizi bırakmıyorsak, PKK’ya haydi haydi bırakamayız.

Eğer PKK’ya sempati duyanlar, “o bir terör örgütü değildir, Kürt halkının kurtuluş savaşını veriyor” diyorlarsa; bu anlayışa o “hukuk zemini”nde artık yer yok demektir.

Bireylerin birbirlerine karşı işledikleri suçlarda, nasıl ki “ihkakıhak” ilkel bir hak arama yöntemi olarak modernliğin gerisinde kalmışsa; toplumsal hakların siyasal mücadelesi için silaha sarılmak da artık günümüz uygarlığının gerisinde kalmıştır.

Bunu önermenin yahut meşru görmenin yeri, artık hukuk zemini değildir.

Savaş zeminidir.

Birine hukuk içinde kal deyip, diğerinin silahlı savaşına yol vermek, çelişkidir, tutarsızlıktır.

Mazlumun silahı, günümüzde hukuktur.

Kürtlerin hakları da, Kürtlüklerinden değil, insan olmalarından giderek savunulmalı ve aranmalıdır.

Eğer toplumsal sorunlara ırk ya da inanç pencerelerinden bakarak çözüm aranırsa, olaylar Kürt yahut din milliyetçilikleri temelinde gelişir ve toplumu ayrıştırmaya başlarlar.

Bu durumda, devletin resmî milliyetçiliğini ve terörünü eleştirmek de zorlaşır.

O yüzdendir ki insanları sevmek için, ırkından yahut Yaradan’dan ötürü değil, hiçbir var olma şartına bağlı kalmaksızın salt “insan olmak”tan gelmesi yeterli sayılmalıdır.

İnsan olmaktan gelmek, bütün diğer hak etme gerekçelerinden daha üstündür ve daha farklı sonuçlar doğurur.

Örneğin, Kürtçe eğitim hakkı ya da inancına göre yaşama özgürlüğü, “kişiye sıkı sıkıya bağlı temel haklar” kapsamında görüldüğü takdirde, mevcut bütün kavgalar önemsizleşecek, karşılıklı dayatmalar son bulacaktır.

Aslında Kürtlerin şimdi yaptığı da, Türklerin yolundan gitmekten başka bir şey değildir.

Hiç unutmuyorum:

Bundan birkaç sene önce Ankara’da ilk Kürtçe tiyatro oyunu sahnelendiğinde, HDP’nin ne kadar milletvekili varsa hepsi, ağızları kulaklarında olarak seyretmişlerdi.

Sahneye konan piyes ise, tam bir jakoben şahikası olan Cevat Fehmi Başkut’un “Buzlar Çözülmeden”i idi.

Bula bula, bu eseri bulmuşlardı.

Üzümlerin birbirine baka baka kararmalarına seyirci kalmamalıyız.

Asıl kararan, bizim hayatlarımızdır, çünkü.

cinarnamik@hotmail.com

twitter@cinarnamik

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums