- 16.09.2013 00:00
Bana diyorlar ki, eleştirilerini yaparken neden kurumsal çerçevede kalarak AKP’yi değil de, daha ziyade Erdoğan’ın şahsını hedef alıyorsun?
Sorumlulukları yaygınlaştırmak dururken, meseleyi ne diye kişiselleştiriyorsun?
İyi de, politik karar ve icraatların hep birlikte alınıp yürütüldüğü, bu anlamıyla ciddiye alınacak bir parti mi var; yoksa bir monarkın bütünüyle kontrolüne girmiş, oyuncağına dönüşmüş, onun tayin ettiği kullardan müteşekkil, sözümona bir örgüt mü karşımızdaki?
Bu hâl bağışlanmasına yaramayacaksa da, onu temyiz gücünden yoksun hacir altında biriymiş gibi görmeme yol açıyor.
Ne yalan söyleyeyim, biraz da hafife alarak acıyorum AKP’ye.
Ama asıl, bu kâbustan bir an önce kurtulmasını arzuladığım ülkeme acıyorum.
AKP’yi nasıl ele geçirdi ve ne şekilde yönetiyor ise, Türkiye’yi de öyle ele geçirip yönetmek iştihası dinmek nedir bilmiyor bir türlü, çünkü Erdoğan’ın.
O yüzden, en ivedi sorunudur bu ülkenin, ondan kurtulmak, diye düşünüyorum.
Hadi diyelim ki, bir an için sizin yönteminiz doğrudur.
Peki, kimi eleştireceğim?
Meselâ, zaman zaman aykırı düşecek kişisel görüşler ortaya koyma olasılığı en yüksekmiş gibi duran, ama Erdoğan’ın gözlerini belertmesiyle o fikirlerden çarçabuk çark etmekte zorlanmayan Bülent Arınç’ı mı?
“Kuvvetler Ayrılığı”nı, Kasımpaşa’nın Dolapdere’sinden aşinası olduğu kaportacılık usulleriyle “Kuvvetler Birliği” şeklinde tadil ederek, her şeye tek başına yön vermek sevdasıyla direksiyona geçmiş bulunan Erdoğan’a, tüm yasama faaliyetlerinde ve anayasa çalışmalarında “gaz-fren” işlevi gören Meclis Başkanı Cemil Çiçek’i mi?
Yahut “Gezi’de ölenleri Suriye’de ölenlere nispetle devede kulak” miktarda görerek azımsayan ve Erdoğan’a yaranmada çığırından çıkıp artık zalim bir noktaya varmış bulunan Egemen Bağış’ı mı?
Bunları mı eleştirmeliyim, hepsinin yaratıcısı Erdoğan dururken?
Yoksa, hepsi süt dökmüş kedi gibi sus pus, emirber milletvekillerini mi ölçü almalıyım, onun yerine...
Ya da, Erdoğan’ın donanmasına tayfa yazılarak, o ne yapsa ve söylese bir hikmet uydurmayı iş edinmiş medya erketelerini belki de?
O kadar çoklar ki bu devşirmeler, hangi birini sayayım size?
Kaplan niyetine yola çıkıp, Hazine’den beslenerek kiler sıçanlarına dönüşmüş, “yeni Türkiye’nin yeni yetme rantiyeleri”ni mi...
“Aman düzenim bozulmasın” diyerek bilimin anasını satmış üniversite hocalarını mı...
Erdoğan’ın mirî düzeninde taşra sipahileri olarak çalışan il başkanlarını mı...
Söyleyin, kimleri eleştirir isem taşı oturtmuş sayılırım gediğine?
Yahut da yerleştirmek değil de, aksine,acaba yerinden çıkarmak mıdır doğrusu, Erdoğan gibi bir kilit taşını?
Çünkü, Erdoğan olmasa, böyleleri bakan ya da milletvekili olabilirler mi?
Erdoğan olmasa, öldürülen insan sayısından giderek, iki despotik rejimden ölüsü az olana demokratiktir denebilir mi?
Erdoğan olmasa, Mısır’ın darbecisi Sisi ile dincisi Mursi arasında sıkışıp kalınarak, ya yılandan ya çıyandan yana çıkılabilir mi?
Erdoğan olmasa, ancak darbe dönemlerine yakışan dayatmacı yöntemlerle inşa edilen bir rejim, sırf sandıktan çıktı diye meşrulaşabilir mi?
Erdoğan olmasa, asla demokratik bir kültür sergilemediği hâlde, üstelik demokrasinin tüm araçlarından sonuna kadar yararlanarak, ama demokrasi içermediği gün gibi aşikâr olan bir modeli, bu denli kör gözüm parmağına yöntemlerle kurmaya kalkmak, hiç mümkün olabilir mi?
cinarnamik@hotmail.com
twitter@cinarnamik
Yorum Yap