Kürt’ten balıkçı olur mu

  • 28.01.2013 00:00

 “Artık İstanbul’da balıkçılık bile Kürtlere kalmış” dedi kadın, pazar arabasını söylene söylene çekiştirirken.

Fiyatları beğenmediği için miydi, yoksa satıcı kaşla göz arasında solungaçları güveze çalmaya yüz tutmuş istavritleri mi kakalamaya kalkmıştı, artık o kadarını bilemeyeceğim.

Ama gözlemi gerçekten de doğruydu.

Deniz yüzü görmeden, genzine iyot kokusu kaçmadan büyümüş ne kadar adam varsa; Erzincanlılar, Bingöllüler, Siirtliler, Hakkârililer; çarşı-pazarda, balık halinde, hâttâ Boğaz’ın ağzına dikilerek ebat-mebat dinlemeyip yavrulu sürüleri bile gözünün yaşına bakmadan ağlarına dolduran gırgır teknelerinde, askere yazılır gibi tayfalığa soyunan emekçiler gene onlardı.

Kafasını yüzyıllardır dışarıya çıkarmadan yaşayan kerpiç damdaki Doğulu, bütün dünyanın periferisinde çiçek açan bir süreci, bu topraklarda da başlatmış görünüyor.

Henüz kokusu, rengi, estetiği yabanıl olabilir. Biz bugünün yarayışlı buğdayının tadına da, nice deneyimsel aşamalardan sonra varmadık mı?

Önemli olan, kendimiz hangi kavim ve inanç grubundan gelirsek gelelim, olup bitenler karşısında ilkel ve bilim dışı bir değerlendirme metoduna saplanmadan, ezilenlerin yerlerinden doğrulmaya başladıklarını görebilmektir.

Bu olmayacaksa, solculuk, insancıllık ya da Tanrı’ya inanmak ne işe yarar?

Esasen ekonominin altında, gündelik hayatların işlediği örüntülerle şekillenen bir uygarlık; üstünde de, toplumsal hiyerarşiler yer alır.

O yüzden devlet dediğimiz şey de, gerisi fasarya olmak üzere, nihayetinde el koyduğu toplam “artı değer”i toplumsal sınıflara yeniden üleştiren bir mekanizma olmaktan ibarettir.

İşte bu gereç, bugüne kadar nalıncı keseri gibi çalışmış; toplumu, amaçlarına hizmet eden ideolojiler doğrultusunda kategorize etmiştir.

Türkçülüklerin, Kürtçülüklerin, İslâmcılıkların altında yatan esas neden bu olup; denizi olmayan Kürt’ün balıkçı olması da, denizden pay istemesinden başka bir şey değildir.

Kârı, faizi, kira ve rantı havuduyla yutarlarken, kendilerine hizmet eden bürokratik hiyerarşilerin ağızlarına da bal çalmayı ihmâl etmeyen deniz kıyılarının hakkaniyet nedir bilmez köhne düzeni, şimdilerin bu dinamik unsurları tarafından alaşağı edilmeye çalışılmaktadır.

Bunu ne oranda başarırlar; yenilirler mi, paylarını uzlaşarak mı alırlar, yahut da bu sefer yeni zorba kendileri mi olurlar, onu hayat belirleyecektir.

Eğer adam gibi adamlarsak, bize düşen, her safhada ezilenlerden yana olmaktır.

Mağdurları kollamak, mağrurlara göz açtırmamaktır.

Mağdurlukları kullanarak mağrurlaşanların da ipliklerini pazara çıkarmaktan geri kalmamaktır.

Bu da ancak sübjektif angajmanlara dâhil olmamakla mümkündür. Birinin adamı hâline gelmek, artık mutlak doğrunun peşinde koşmayı değil, adamı olduğun kimsenin nispi çıkarlarına hizmet etmeyi gerektirir.

Her türlü ırk, din, mezhep ayrımcılığına da; Kürt’ün ve devletin terörüne de karşı çıkmak, çağdaş olmanın birinci şartıdır.

İşte bu bağlamda olmak üzere, eğer bir ülke, Avrupa toplumlarının Westphalia Barışı’yla ele alarak 17. yy ortalarından itibaren cebelleşeceği ve giderek hâlledeceği benzer sorunları 21.yy’da dahi henüz çözemeyip, yok “ırk birliği” yok “din birliği”ydi diye sosyopolitik olarak hâlâ bunlar üzerinden çalkalanıyorsa; kalkıp başkalarına örnek olmayı hayâl edeceğine, saçını önüne döküp ne hâlde olduğunu düşünmeye başlasa, belki utanır da bir şeyler olur.

İnsanların, uygarlık ölçütü olmak bakımından artık esamisi okunmayan ırkdin ya da mezhep birliği gibi anakronik değerlerden giderek enikonu politika yapmalarını; matah bir şey sanıp belledikleri bu doneler çerçevesinde itişip kakışarak, akılları sıra ciddi ciddi devlet adamlığı, bilim adamlığı yahut âkil adamlıklar taslamalarını görüp izledikçe, böyleleriyle aynı nüfus cüzdanını taşıyor olmaktan utanç duyuyorum.

Sadece birkaçının değil, üstelik bazılarına profesör de denen bir sürü kazık kadar kadın ve adamın, halkın meclisinde bütün yüzsüzlükleriyle çıkıp insanları bu anlayışlarla kategorize etmeleri, birazcık olsun demokrat duyarlığı olan herkesi yerlerinde hop oturup hop kaldırmaya yetmiş olmalıdır.

Kendilerini Kürtlerden üstün sanan Türkleri hor görerek böbürlenen Yunanlılar ile, onları aşağılayan Sırpları ya da Polonyalıları veya Bulgarları, yahut gözlerine kestirdikleri bu halklara ilâveten Arapları, Zencileri, Asyalıları, Slavları bir vakitler kendileri de küçümsemiş bulunan Avrupalıların ve en üstte olanlardan da, Yahudilerden ve Çingenelerden de daha yukarılarda yer almış olduklarına kanaat getirmiş Almanların, kafataslarından el birliğiyle inşa ettikleri bu şeytanî kule, artık yalnız aşağılık duygusu olan insanların evidir.


cinarnamik@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums