- 21.12.2012 00:00
Bürokratik oligarşiye yol açmakla suçladığı “kuvvetler ayrılığı”ndan yakınan Başbakan, artıkSultan Hamit’in bile gerisine düşmüş bulunuyor.
Eğitimindeki eksiklik, ülkemizin önemli bir meselesi hâline gelirken; siyasal yaşamımızın belirlenmesinde herkesten çok payı olan birinin demokrasiyi özümseyememiş olması da, hayıflanacağımız talihsizliğimizi oluşturuyor.
Bir değil, iki değil... adam devamlı açık açık demokrasi dışı bir sistemin özlemi ve önerisi peşinde. Etrafındakiler de habire düzeltmeye çalışıyorlar. AKP’lilerin ömrü onu bize hep şirin göstermekle mi geçecek?
Hem bunun iler tutar neresi var da düzelteceksiniz? Yaptığınız belki ona bir kadirşinaslık; ama görmüyor musunuz, bize de size de zarar veriyor.
Hepimiz ulusça böyle birine mecbur ve mahkûm muyuz?
Eğer “bürokratik oligarşi”den kastınız, oturdukları kürsünün arka fonunda “Atatürk maskı”bulunan ve oldum olası da ideolojik davranan “yargıçlar sınıfı”nın, yasamaya ve yürütmeye karşı yargısal denetimlerini “yerindelik” saikıyla yaptıklarına dairse, sakın sızlanmayınız; buna hakkınız yok!
Çünkü on senedir iktidarda olmanıza rağmen, “demokratik yapısal reformlar” adına doğru dürüst hiçbir şey yapmadığınız için, işte şimdi her şeyin geriye doğru gittiği bir süreci yaşıyoruz; ki siz bunun dahi farkında değilsiniz.
Doksan yıllık “ancien regime”in yerine demokrasiyi getireceğinize, uyanıklık yapıp dinsel konseptte bir sistem kuracağınızı sanıyorsanız, çok aldanırsınız.
Türkiye’nin devasa askerî sorunlarını, sadece cezai müeyyideler dar görüşlülüğüyle üç kişilik mahkeme heyetlerinin kucaklarına, cami avlusuna terk edilmiş bir piç gibi bırakmanız yüzünden, Silivri’nin arapsaçı davaları da meşruiyetlerini yitirmiş durumdadır. Artık çoğu iddianın düzmece, çoğu sanığın da masum olduğu kanaati, toplum vicdanına sinmeye yüz tutmuş gözükmektedir.
Ulusalcı kesimlerin, tersten estirmeye başlattıkları rüzgârlarla yeniden toparlanarak restorasyon sürecine geçmeleri, sayenizde mümkün hâle gelmiştir.
Tarihsel bir haklılık, bir türlü terk edemediğiniz teokratik prangalarınız yüzünden ziyan olmak üzeredir.
***
Bürokratik oligarşi kaynağı olarak gördüğünüz “yargıçlar sınıfı” sorununa yeniden dönecek olursak...
Yrd. Doç. Dr. Serhat Sinan Kocaoğlu’nun Ankara Barosu Dergisi’ndeki makalesinde vurguladığı gibi;
“Hâkim ve savcıların niteliği meselesi çözülmeden, Türkiye’nin yargı mekanizması dönüştürülemez.
Temel problem yargı mensuplarının niceliği değil, niteliğidir.
Anayasa bile, hâkim ve savcı niteliklerini düzenleyen herhangi bir norm öngörmemekte; hatta nitelik meselesini es geçerek, normal devlet memurundan çok da farklı olmayan bir kamu görevlisi tipiyle yetinmektedir.
Oysa yeterli niteliklere sahip olmayan hâkim ve savcıların yürüteceği hukuki işlemler, gerçek bir yargılamaya değil, adalet dağıtma görüntüsü altında haksızlığın bizatihi devlet eliyle işlendiği biçimsel bir yargılamaya dönüşerek, meşruiyet sorunu üreteceklerdir.
Siyasal partiler, Türkiye’yi evrensel hukuka uygun bir yargı sistemine kavuşturmayı amaç edinecekleri yerde, ideolojik mücadeleden kim egemen çıkar da iktidarı ele geçirirse, olması gereken hukuktan uzak bir anlayışla, kadrolaşma odaklı hâkimler ve savcılar yaratmaktadır.”
Demek ki, epeyidir sürdürülen Kemalist ideolojinin yargıdaki bekçilerinin yerini, tıpkı onun gibi gene demokrasiden hoşlanmayan, ama sıranın bu kez kendilerine geldiğini düşleyerek dindar nesiller arasından seçecekleri unsurlarla inşa eden, esasen aynı soydan gelen bir düzen alacaktır.
O yakınmaların şimdilerdeki sebeb-i hikmetini, kendi bürokratik oligarşilerini henüz yeterince kuramamış oldukları şeklinde anlamak daha doğrudur.
Ne ki, bu kafalarla hiçbir yere varılamaz.
Ayrıca... AKP’nin resmî sözcüsü Hüseyin Çelik, bir yıl süren vaatlerden tam da fındık faresi çıkmasına ramak kalmışken, TV’de lâf arasına sıkıştırarak, sanki içi yumurta doluymuş havası verdikleri sırtlarındaki boş küfeyi pattadanak atmasın mı yere:
“Parlamentodaki bu kompozisyondan yeni bir anayasa çıkabileceğine ihtimal vermiyorum!”
Haydaa, buyur burdan yak!
Ama hayır, taktikleri bu! Hep böyle yapıyorlar. Önce ufak ufak, alıştıra alıştıra...
Koca bir kandırmacayı, zurna yutar gibi yedire yedire...
Bunlara saat bile sorulmaz artık.
cinarnamik@hotmail.com
Yorum Yap