Yüce başkan, cüce başkan

  • 12.11.2012 00:00

 Türkiye, otoriter yönetim meraklılarından başını alamayıp bıkmış ve bunalmışken, şimdi de Erdoğan’ın şu yaptığına bakın. Allah’tan reva mıdır bu?

Onun dileği, tam tamına “başkanlık”mış; ama olmuyorsa “yarısı”na da razıymış. O da olmuyorsa, bari “partili cumhurbaşkanı” olsunmuş.

Yani anlayacağınız, sadece memleketin değil, partisinin de dizginlerini elden bırakmayacağı bir kudretin formülünü, illâ ki bulacağız beyimize.

Bu yüzden Burhan Kuzu’nun, “Başbakan’ın Köşk’ün dört duvarı arasına sıkışmasını, yetkisizlik nedeniyle ah vah etmesini” görmeye de yüreği dayanamazmış.

Bu muhterem, anayasa profesörü bir de. Gelinen biat çizgisine ve kişiye tapınma noktasına bakar mısınız lütfen!

Peşinde koşulan, ülke yönetim sisteminin nasıl olacağı değil, Erdoğan adlı hırslı politikacının hangi siyasal pozisyonla o tutkulu ve giderek de yanlışa evrilen siyasetlerini bundan sonra da sürdürecek olmasıdır.

Esasen “başkanlık modeli” elbet de daha iyi, hâttâ daha demokratiktir.

Gerçekte, lağvedilerek Sultanın elinden alınan bu devlet, 1920’lerde jakoben bir zihniyetle yeniden kurulurken, “halka rağmen” bir politika benimsendiği için, onun seçeceği yöneticilere hiçbir zaman doğrudan doğruya teslim edilmek istenmemiştir.

Saltanat kaldırılmış, lâkin yok edilmeyerek eski işlevleri cumhurbaşkanına yüklenip, âdetâ monarşi aynen sürdürülmüştür.

Çoğu ya asker kökenli, ya da asker ruhlu olan o cumhurbaşkanları, devlet organlarının halkın seçtiği hükümetlere karşı özerk kalmalarını sağlayan işlevler görmüşlerdir.

Bu yapının temelleri, darbe süreçlerinde daha da tahkim edilerek, günümüze kadar sürdürülen “askerî bürokratik vesayet rejimi” ile iyice güçlendirilmiştir.

Türkiye’nin tepeden tırnağa kadar “metastaz yapmış” siyasal sistemine hiç dokunmadan bu vasıfları hâvî bir cumhurbaşkanlığını başkanlığa dönüştürmek, ülkeyi diktatörlüğe çevirmekle eşdeğer sayılmalıdır.

Demokrasi içinde kalan “CEO” gibi bir başkanlık, ancak toplumun siyasal karar alma süreç ve mekanizmalarının “çoklu” olarak işlediği, halkın yerel dokularından itibaren kendisini özgürce yönetme düzeneklerini kurduğu hâllerde mümkün olabilen bir modeldir.

Liderin sultasından sapmayan bir siyasal kültür sayesinde başbakanın emrine girmiş bir“parlamento” ve hukukun değil de, ya devletçi bir zihniyetin yahut o da hükümetin kontrolüne geçmiş bir “yargı” da savunulacak şeyler değildir elbet.

Ama Erdoğan nereye giderse orayı güçlü kılmaya kalkmak da, kocaman bir demokrasi ayıbıdır.

Sistemi bütünüyle ele alıp demokratik bir yönetim yapısı tasarlayacak yerde, “90 yıllık jakoben devletten biraz da biz nemalanalım” diyerek kurnazlığa kaçmak ve bu uğurda “dindar Atatürkçülük” taslamak, eninde sonunda ne Erdoğan’a, ne de AKP’ye hayır getirecektir.

Üstelik Erdoğan başkanlığı, yarı başkanlığı, yahut partili cumhurbaşkanlığını meselâ Abdullah Gül’e dahi herhangi bir siyaset alanı bırakmayarak o denli bencilce arzulamaktadır ki, sadece o dindar Atatürklük ile yetinmeyip, ayrıca İnönüsüz olmasına da dikkat etmektedir.

Siyasal Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, korkarım ki Anayasa ve bilumum 12 Eylül kanunlarıyla hiçbir meselesi olmayan ve olmadığı için de onları değiştirmeyip yahut tümüyle ortadan kaldırmayıp bizi on senedir oyalayarak atlatan Erdoğan ve AKP, yetmezmiş gibi bunların üstüne tüy dikercesine şimdi bir de işte bu problemleri çıkarmaktalar ki, demokrasinin ne denli umurlarında olmadığını bir güzel ortaya koymaktadırlar.

Şahsına bir hâl olduğunu zannettiğimiz ustalık dönemi değişikliklerinin nedeni, esasen bir değişim olmayıp maskesinin düşmesinden; çıraklık ve kalfalık zamanlarında kendisine yön veren faktörleri tasfiye ettiği için artık tümüyle onun orijinal hâliyle yüz yüze gelmemizden olsa gerektir.

Giderek hepimizi hayrete düşüren çıkışları ve güve yeniği görüşleri, bütün kaba-sabalığı ve hoyratlığıyla bir bir su yüzüne çıkmaktadır.

Nitekim Erdoğan’a göre, “yeri gelince” idam da olmalıdır.

Ne ki, o yerin neresi olduğu ve o yeri kimin tayin edeceği belli midir? Bu, her zaman için bir sorun olmamış mıdır?

Menderes’i yeridir deyip, Deniz Gezmiş’i yeridir deyip, daha onlarcasını yeridir deyip asmamışlar mıdır?

Bunların çoğuna o dahi ağlamamış mıdır? Bütün siyasal cinayetlerin yerinde görülmek suretiyle işlendiklerine, gün gelip kahırlanarak o da dövünmemiş midir?

Siyasal güç tekeli kendisine geçti diye, şimdi artık onlardan birisi hâline mi gelmiştir? Bu mudur Erdoğan olmak?

Ve yine, Kürtlere karşı ne denli sert ve acımasız; ne denli kırıcıdır!

Onların hak ve özgürlüklerini, mal tekelini elinde bulunduran burnundan kıl aldırmaz bir tüccarınki kadar ketum görünüp de asgaride tutarak, ucuza kapatılmış pazarlıklarla kotarmak... bu mudur senin politika dediğin?

Sen aşılmaz bir set gibi duracaksın “hak”kın önünde de, velâkin hayatın kendisi duracak mı bakalım?

Oysa bilmelisin ki, bir ülkenin insanları, ayrı dilden konuşunca değil, ayrı telden çalınca bölünür orası.

Hâlâ ölümler yüceyse şu memlekette, değer mi; n’apacaksın başkan olup da?


cinarnamik@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums